- 1802 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Abdulhadi BAY ile röpörtaj yazımız / Öğrenmenin Sınırı ve Sonu Yoktur
Kumru Dergisi sahibi Avukat Abdulhadi Bay, yıllarca öğrencilere ders verdiğini ancak, kendisininde yaşamı boyunca hep bir öğrenci gibi yaşadığını söyledi. Hayatta öğrenmenin yaşının olmadığını dile getiren Bay, hayatındaki tüm detayları önemli örneklerle dile getirdi.
Haftanın konuğu köşemize gönül kapılarını açan sanat ve edebiyat aşığı Abdulhadi Bay, çoğu zaman duygularını şiirle kaleme alıyor.
Evet. Bu hafta sizlere Gaziantep’imizde yaşayan bir değerden; Öğretmen kökenli, Hukukçu, “Kumru” Tarih/Kültür/Edebiyat Dergisi sahibi bir şairimizi, değerli hocam Avukat Abdulhadi BAY’ı tanıtacağım;
…
Bir kez gözlerime bakarak geçtin,
Yaktığın ateşin farkında mısın?
Gönlüme kelepçe takarak geçtin,
Sen şu çilekeşin farkında mısın?
…
FARKINDA MISIN adlı Şiir kitabının, kitaba adını veren Şiirinin ilk dörtlüğü ile soruyor Şair; Gaziantep’te Hece Ustası bir Şair var! Farkında mısınız? Şairimizi tanıyalım;
A.Hadi BAY kimdir?
13.10.1959 yılında Gaziantep’te doğdu. İlkokulu Gaziantep Şahinbey ilçesine bağlı Kumru Hamurkesen Köyü’nde, ortaokul ve liseyi de Gaziantep merkezde okudu. Liseden sonra sırası ile; Isparta Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümü, Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümü ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudu. Halen Edebiyat Fakültesi 3. Sınıfta okumaktadır. Zirve Üniversitesi’nde Kamu Hukuku Dalında Yüksek Lisans yapan Şair; “Resmi Belgede Sahtecilik” konulu Tez hazırlamaktadır. Memuriyet hayatına Burdur Bucak Endüstri Meslek Lisesi’nde Matematik Öğretmeni olarak başladı. Bir süre Matematik Öğretmenliği ile serbest Avukatlığı birlikte yürüttü. Bir süre de, Gaziantep İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde Hukuk Danışmanlığı görevinde bulundu. Yerel gazete ve dergilerde yazarlık yapmaktadır. Şiirleri; Olaya Bakış Gazetesi’nde, Gaziantep Gazetesi’nde ve Türkiyem Gazetesi’nde yayınlanmakta, Haber Postası Gazetesi’nde ise hem şiir hem yazıları yayınlanmaktadır. Aynı zamanda Gaziantep Kültür Sanat Edebiyat Derneği( GASED)nin üyesidir. Hala Gaziantep’te serbest avukat olarak çalışmaktadır. “Kumru” adında Tarih Kültür Sanat ve Edebiyat dergisinin sahibidir. 17. sayısı çıkacak olan derginin, "kumrudergisi.com"’u hazırlayıp hayata geçirmiş, Edebiyat sitesinde Türkiye’den ve yurt dışı birçok Ülkeden Şairlerin şiirleri bu platformda da yayınlanmaktadır, ayrıca Şairin edebiyatdefteri.com. / antoloji.com edebiyat sitelerinde de şiirleri bulunmaktadır.
Usta şair’in soyunu/özünü anlatan kelamları ile şahlanmış, okuyucuyu kalbinden bir ok gibi vuran dizelerini, “Karakeçiliyim” şiirini gelin hep birlikte okuyalım;
Karakeçiliyim
Karakeçiliyim, Türk’ün özüyüm
Ali Osman Devleti’ni kurdum ben
Yiğitlerin kalkanıyım, gürzüyüm
Zalimleri, gaddarları kırdım ben.
Kara çadırlarda kıl kilimlerde
İstişare ettim âlimler ile
Önem verdim adalete, mertliğe
Adalet bağından güller derdim ben.
Selçuklu yanında Moğol’a karşı
Yamanca savaştım titrettim arşı
Söğütle Domaniç tam mihenk taşı
İşte bu mekândan doğan nurdum ben.
Edebalilerin duası bendim
Evliyanın kutlu rüyası bendim
Üç kıtanın birden sılası bendim
Haklıya hakkını veren erdim ben.
Asya, Avrupa, Afrika beni tanırlar
Üç kıtada benim ayak izim var
Dar geldi koca dünya bana dar
Denizleri, deryaları yardım ben.
Osmanlı dediler, adım dolaştı
Köyden köye ilden ile ulaştı
Tohum oldu topraklara karıştı
Ulu bir çınarım göğe erdim ben.
Bilginlerim, erenlerim, erlerim
Hacılarım, hocalarım, pirlerim
Yaratanın ismi ile gürlerim
Erenlerden dua, yardım gördüm ben.
Kara gecelerin kandili oldum
Ağlayan gözlerin mendili oldum
Sessiz yığınların ben dili oldum
Fakire, yetime kanat gerdim ben.
Her gittiğim yere hizmet götürdüm
Kervansaray, yol, han, hamam, yaptırdım
İmaretler kurdum, aç’ı doyurdum
Her gönüle ev, köy, şehir kurdum ben.
Aşirettim cihan devleti oldum
Kıtalara, Deryalara yol buldum
Hakkın rızasına bunca yoruldum
Gururu, kibiri yere serdim ben.
İnancımla engelleri aştım ben
Hak yolunda yürüdüm ben, koştum ben
Üç kıta dar geldi öte taştım ben
Tarihe bak, Türk mührünü vurdum ben.
Alibayramoğlu Abdulhadi’yim
Kayı-Karakeçili’nin eriyim
Ben Oğuz Boyu’nun çarpan kalbiyim
Altı yüz yıl küsur hüküm sürdüm ben.
“Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” bu sözlerin manasını gerçek anlamı ile bizlere yaşatan, Edebiyat sevdalısı; Şiir yürekli, Mevlana gönlü ile her kesimden insana kucak açan Üstadın; övünmeyi ve övgü dolu sözleri sevmediğini biliriz. O yüce gönüllü bir duayen bizler için. Öğrenme ve öğretme konusunda dikkatli ve titiz bir öğretmen. Kumru’da eline kalemi alıp, tahtada hece tekniğini öğretirken ki coşkusunu ve azmini görmeniz lazım. Sıcacık çaylar içilirken, Pürdikkat kesilip İlmin ışığı eşliğinde, yeni ufuklara doğru yelken açtığınızı hissedersiniz. Gelin hep birlikte değerli şairimizle biraz hasbihal eyleyelim;
Sn. A.Hadi BAY; Halen öğrencisiniz. Kamu Hukuku Bölümü’nde Yüksek Lisans yapıyorsunuz. Üstelik diğer yandan da Edebiyat Fakültesini okumaktasınız. Ve mesleğinizde de zirvedesiniz. Nasıl yetişiyorsunuz diyenler vardır, bunun sırrı nedir?
BAY; Ben hep öğrenciyim. Çünkü bilmediklerim çok fazla, sadece iştigal ettiğim konularda çağdaşlarıma göre iki üç kelime daha fazla öğrenme gayretindeyim. Avukatlık, nafakamı kazandığım mesleğim. Zamana, mekâna ve duruma göre mesleğimin hakkını vermeliyim diye düşünürüm. Bunun içinde imkânlarım ölçüsünde mesleğimi iyi öğrenmek gayretindeyim.
Kumru Dergisi beş yıldır yayın hayatında. Ülke içinde ve ülke dışında şair, yazar ve edebiyatseverlere ulaşmakta. Bu işle uğraşan bir kişinin edebiyat konusunda da asgari seviyede olsun bilgi edinmesi gerekir düşüncesiyle hareket ettim. Doğru bilgi edinmek gerekir, bunun için de bilgiyi kaynağından öğrenmem gerektiğini düşündüm.
Nasıl yetişebiliyorum. Doğrusu yetişemiyorum. Gördüğünüz ve bildiğiniz gibi yarım yamalak diyeceğimiz şekilde yürütüyoruz. Önce avukatlık, artakalan zamanda ise Dergicilik ve şiir yazma sırasına uymaya çalışıyorum. Ben çevremdekilere göre çok çalışıyor görünüyorum. Gerçekte ise çok çalıştığım söylenemez. Daha fazla işler yapılabilmeli görüşündeyim. Ne yaparsanız yapın, yaptığınız işte samimi olun. Samimiyet içerisinde hedef noktanıza doğru siz bir adım attığınızda Allah sizi beş adım ileriye götürüyor. İşin sırrı bu mu bilmem ama böyle bir şey olsa gerek.
Sn. A.Hadi BAY; Öğretmen kökenli bir Avukatsınız. Halen devam ettirdiğiniz Eğitim hayatınızda işte bu dönüm noktası oldu dediğiniz yer neresi idi?
BAY; “Beşikten mezara kadar okumak” sözü çok hoşuma gider. Ömür kısa ve boş geçirdiğiniz zamanları geriye dönüp yaşama imkânınız yok. Zaman geriye sarılmıyor. Zaman saati hep çalışıyor ne durdurabiliyorsunuz, ne de zaman saatinin pili bitiyor. Gün geliyor sizin piliniz bitiyor. İşte pilimiz bitmeden hem aydınlanmak hem aydınlatmak ödev ve görevine yapmamız gerekiyor. Bu sebeple bilgi adına ne toplayabilirsek diyorum. Dönüm noktası diyeceğim bir yer yok. Ömrüm oldukça hayat öğrencisiyim. Zira eğitim gördükçe bilmediklerimin daha çok olduğunu görüyorum. Hayattan öğrenmeniz gerekenleri yani bilinmeyenleri derya olarak düşünün, okuduğunuz her okulu da bir damla olarak düşünün. Hayatta bildiklerinizle bilmediklerinizi karşılaştırın. Bu durumda hayat öğrenciliği biter mi? “Çok bilmişlik” görecelidir. Çağdaşlarınıza göre üç beş kelime fazla biliyorsanız, bir iki diploma fazla almışsanız, payenizde yerindeyse size çok bilgili, çok kültürlü derler. İşin esasına gelince sonsuz ömrünüz olsa sonsuz artı sonsuz bilmediklerimiz var demektir. Bu sebeple dönüm noktası nefesin bittiği yerdir diyorum.
Sn. A.Hadi BAY; KUMRU dergisi nasıl doğdu, derginin faaliyetlerini okuyucularımız için biraz anlatır mısınız?
BAY; Daha önceleri yerel gazete çıkarmayı düşünmüştüm. Zira yerel bir gazetede “Hukuki Meseleler” adlı köşe yazısı yazıyordum. İki ayrı gazetede ise şiirlerim yayınlanıyordu. Ancak birlikte çalışabileceğim kişi ya da kişiler bulamayınca gazete çıkarma fikrim gerçekleşmedi. Daha sonra bir Edebiyat Dergisi çıkarmayı düşündüm. Bu fikrim de sadece düşünce aşamasında kaldı. Düşüncelerim hep atiye kalıyordu. İşlerimin yoğunlu da fikirlerimin pratiğe dönüşmemesinde etkili nedenlerdi.
Bir arkadaşımın söylemesi üzerine Gaziantep’te Vali Yardımcısı Gökhan Veli KİŞİOĞLU önderliğinde kurulmuş olan Gaziantep Kültür Sanat ve Edebiyat Derneği olduğunu öğrendim. Derneğe gidip gelirken değerli şair ve yazar arkadaşlarla tanıştım. Gaziantep Vali Yardımcısı Gökhan Veli KİŞİOĞLU’nun Gaziantep’ten başka ile atanması üzerine bir süre daha kısa adı GASED olan derneğin haftalık toplantılarına devam ettim. Ben dergide geçen zamanın değerlendirilmesini, karşılıklı fikir teatisi olmasını istiyordum. Dergide iki bardak çay içip boş zaman geçirmeyi, ya da dernek kira durumunu, aidat toplanması gibi konuları dinlemek istemiyordum. Bir yandan benim talebim üzerine dergiye beyaz tahta ve kalemler alındı. Ben hece şiiri üzerine dersler anlatmaya başladım. Ancak bazı şair ve yazar arkadaşlarım bundan rahatsız olduklarını sezinledim. Hatta hece şiirine ufak çaplı da olsa sataşmalar oldu. Bir arkadaşımın kalbini kırmaktansa ayrılmayı, gönlümce hece şiiri çalışmayı düşündüm. Benimle aynı fikirde olan arkadaşlarla GASED ten fiili ayrılmayı düşündüm. Arkadaşlarımdan gelen öneri: Ayrı bir toplantı mekânı ayarladığım takdir de yeni mekâna devam edeceklerini söylediler. Ben de Veliç İş Hanı’nın 7. Katındaki yeri satın alarak Kumru Dergisi Toplantı salonu olarak şair ve yazar arkadaşlarıma tahsis ettim. Yaklaşık beş yıldır devam ediyoruz.
Sn. A.Hadi BAY; Piyasada içerik olarak boş saydığımız sayısız şiir kitapları var. Sizin gibi donanımlı, Hece şiirinin öncü Öğretmenlerinden olan bir Şair için bu nasıl bir değerlendirme alır? Ve neden tek kitabınız var?
BAY; Evet, piyasada şiir kitapları enflasyonu var dersek yanılmayız. Herkes şair(!) Sosyal medyada bakıyoruz. “Şair”, “Yazar” kelimesi unvan olarak isimlerinin önlerine eklenmiş. Hani isimlere bir güzellik de katmıyor değil. Hoş duruyor.
Şiir konusu çok kapsamlı bir konu, bu konuda çok değişik görüşler var. Tabi bu görüşlerin içerisinde bizim de bir görüşümüz var.
Şiiri diğer yazı türlerinden ayıran genel kabul görmüş görüşler var. Bu görüşler kıstas alınarak bakılırsa şiir konusunda bir şeyler söylenir. Her şeyin bir kuralı vardır. Kuralsız bir şey yok. Yani her oyunun bir kuralı olduğu gibi şiirin de bir kuralı vardır. Bunları iki kelime ile şöyle söyleyebiliriz. Şiirde ahenk olmalı, şiirde musiki olmalı, şiirin bir konusu olmalı, hem bentlerinde/dörtlüklerinde hem de şiirin tamamında konu bütünlüğü olmalı. Şiirin mısralarında az sözle çok şey anlatılmalı. Şiirin konusuna uygun kelimeler seçilmeli, anlam derinliği olmalı. Bir şiir bir romandan daha çok şey anlatmalı. Bazen bir şiirin iki mısrasının derinliği yani anlamı, açıklaması nesir olarak yazıya dökülecek olursa bir ansiklopediye sığmayacak kadar kapsamlı olmalı.
Bunlar benim görüşüm. Benim gibi düşünmeyen binlerce şairim diyen çıkacaktır. Onların görüşlerine de saygı duyarım ancak görüşlerine katılmam mümkün değil.
Yukarıda söylediklerime tepki olarak görüşler, akımlar doğmuş ve şiir de musiki de olmasın, ölçü de olmasın, ahenkte olmasın, konu da olmasın, konu bütünlüğü de olmasın, sözler de anlam da olmasın diyenler var. Diyenin ağzını büzecek, boğazını sıkacak halimiz yok. “Bırakın küçük enişteyi” hesabı isteyen istediğini desin istediği şekilde yazsın. Benim görüşüme göre öyle şiirler “neneme mektup bile değil” bunlar. Bu da benim görüşüm. Benim görüşüm “Alper Tunca Destanı”dan bu yana şekillenmiş âşıkların dilinde, kopuzların telinde yolculuğunu sürdüren ve günümüze kadar gelmiş milletimin şiiri olan, milletimin bağrından beslenen, milletimin kültürü ile süslenen, milletimin bütün hayatını anlatan milli ölçü dediğimiz “Hece Ölçüsü” ile yazılan “Türk Hece Şiiri”dir.
Serbest tarz dediğimiz şiirlerde de ahenk ve musiki olmalı. Serbest tarz şiir demek düz yazı demek değildir. Serbest tarz şiirin hece ölçüsü ile yazılmış şiirden tek farkı ölçüsüz olmasıdır. Diğer bütün unsurların serbest tarz şiirde de olması gerekir. Okuyun Arif Nihat ASYA’nın şiirlerini, Okuyun Yavuz Bülent BAKİLER’in şiirlerini, okuyun Bedri Rahmi EYÜPOĞLU’nun şiirlerini, Okuyun Şemsi BELLİ’nin şiirlerini…
Bu şiirlerde ahenk de, musiki de, derinlikte, konu da, konu bütünlüğü de bulursunuz. Bunlar olunca şiir, “şiir” olmaktadır. Anlamsız anlaşılmaz, imge salatası dediğimiz birçok şiir Türkçeyi bozmaktadır. Yazanın da anlamadığı bir yığın kâğıt yükü. Hiçbir sözlükte bulamayacağınız kelimeler icat etmişler. Neymiş bunlar: İmge. Şair Türkçeyi zenginleştirmeli, bozmamalı. Bunun için de Türkçeyi iyi bilmeli. Boş akımlara kapılıp içi boş şiirler yazarak boşa emek harcamamalı. Yazılan yazı, yazılan şiir kâğıdından değerli olmalı. Şiir/yazı kâğıda yük olmamalı. Yazı veya şiir kâğıdı değerli kılmalı. İçi boş adına şiir denen kâğıt yüklerini okumaya değer bulmuyorum. Okumak için kendimi zorlasam da okumayı beceremeyip yarıda bırakıyorum.
Şimdiye kadar yayınlanmış bir tane şiir kitabım var. Küçük hacimli. İçinde şiir olsun istedim. İçindekiler şiir mi değil mi elbette okuyucular karar verecektir. Makina imalatı gibi her gün şiir yazanlardan değilim. Öyle yazamam da. Öyle yazılanlara şiir değil, “düzmece” diyorum. Şiir, sadece ölçü ve kafiye uydurmak değildir. Oturup şiir yazacağım diye ölçü ve kafiye üretme sanatına “düzmece” diyorum. Belki güzel bir şeyler de düzdürebilirsiniz. Belki beğenilir de. Ancak şiire yüreğinizin balı akmalı, acısı akmalı, beyninizin üretimi, fikrinizin sesi yansımalı. İçten gelmeli ki yazasınız ve şiir olsun. Yani şiir doğal olarak içten kaleme taşmalı. Suni üretim olmamalı. Ben bu kadar yazdım. Nasip olursa yazılmış bir kitaplık şiirlerim de yayınlanma sırası beklemektedir. Çok şiir yazmayı maharet saymıyorum. Önemli olan çok yazmak değil iyi şiir yazmaktır. Genelde ünlü şairler bir-iki şiirleri ile tanınır ve öyle anılırlar. Demek ki halkın sevdiği bir iki güzel şiir yazmaktır önemli olan.
Rahmetli Yahya Kemal BEYATLI’nın bile vefat ettiğinde yayınlanmış bir tk şiir kitabı yokmuş, ölümünden sonra şiir kitabı yayınlanmış. Bilmem sorunuza cevap verebildim mi?
Sn. A.Hadi BAY; Sizin Serbest müstezat ile yazdığınız şiirler de var. Ancak Şiirleriniz genellikle Hece ölçüsü ile yazılmış, 6+5=11 / 7+7=14lü kalıpları kullanmışsınız genellikle. Edebiyatseverlerin öğrenmesi açısından soruyorum; Hocam, neden ille de Hece Şiiri?
BAY; Serbest tarz şiirlerim de var. Hece ölçüsü ile yazılmış şiirlerim de. Yukarıda anlattığım ölçüler içerisinde her iki tarzda da şiirler yazdım. Şiir de ahenk, musiki ve derinlik olduktan sonra şiir ister serbest ölçüde ister hece ölçüsünde olsun yazılmalı. Şair sevdiği tarz şiirler yazmalı. Bu her iki tarzı da öğrenmesin birisini öğrensin yeter demek değildir. Her tarz şiir yazmayı denesin daha sonra yolunu seçsin.
Ancak benim yazdığım şiir sayısına baktığımda daha çok Hece Ölçüsü ile şiirler yazdığım sonucuna varıyorum. Bunun en büyük etkeni, yaşadığım, çevre, dinlediğim türküler, dünya görüşüm. İnsanın çevresi, yetiştiği ortam, felsefi, dini siyasi görüşlerin elbette şiir seçimine de yansıyor. Etkilendiğiniz şairler, sevdiğiniz tarz şiirler yazan şairlerdir. Hayatınızda sevdiğiniz ve etkilendiğiniz şair yoksa yazdığınız şiir de yok demektir. Bir yerden başlıyor, gün geçtikçe şair kişiliğinizi buluyorsunuz. Etkilenme döneminde yazdığınız şiirler, “alıştırma şiirlerdir". Bu dönem şiirleri, sevdiğiniz tarz şiirler yazmış kişinin Şiirleri gibi şiir yazma gayretinde oldunuz şiirlerdir. “Öğrenme dönemi şiirleri” dediğimiz bu şiirlerin kitap şiirleri olmaması gerekir. Şiir yazan bir kişi ne zaman özenti ve etkilenme döneminden mezun olup kendi şair kişiliğini, kendi üslubunu bulmuşsa o zaman kendi şiirlerini yazıyor demektir. Her şair bu evrelerden geçer. Şairlik yolunun yolcularına tavsiyem erken kitap çıkarma hevesinde olmasınlar. Ham şiirler dolusu kitap çıkarmasınlar. Şiirleri olgunlaşmış, pişmiş, tatlanmış kıvama gelene kadar sabredip, okunan şiir kitapları çıkarsınlar.
Neden illa da hece şiiri? Her millet kendi kültür değerlini yaşatmak ister. Milletler kültür değerlerini yaşadıkları müddetçe yaşarlar. Hece ölçüsü ile yazılan “hece şiiri” Türk Milleti’nin milli şiiridir. Hece ölçüsü de milli ölçümüzdür. Kültür değerimizdir. Hece şiirini bir Arap, bir Rus, bir İngiliz, v.s. yazmaz. Neden? Çünkü onların kültüründe bu şiir yok. Türk’ün kültüründe var. Ben de Türk’üm. Öyleyse ben bu geleneği yaşatmalıyım. Bu aynı zamanda milli vazife. Benim dilime, benim kimliğime, benim zevkime en uygun olan hece ölçüsü ile yazılan şiirdir ki asırları delip günümüze kadar gelmiştir.
En çok on birli hece ölçüsü ile şiirler yazdım. 14 lü ve 8 li hece ölçüsü ile yazdığım şiirler de var ancak, 11 li hece ölçüsü ile yazılmış şiir sayısı ile kıyaslanacak olursa azdır. Daha çok sevdiğim tarz ölçüler bunlar. Ancak öğretim ve deneme amaçlı değişik ölçülerde şiirler de yazıyorum.
Sn. A.Hadi BAY; Bir ara roman yazdığınızı duymuştum, romanınız ve yeni şiir kitabınız ne zaman çıkıyor?
BAY; Roman yazmak bayağı zaman alan bir çalışma. Başladım ve durdum, zira romana ayıracak vaktimin olmadığını gördüm. Roman yazma işini beklemeye aldım. Ne zaman tekrar başlarım şu an bir tarih vermem doğru olmaz. Ancak ikinci veya üçüncü şiir kitaplarım için şiirler hazır. Basım ve yayımı sanırım 2015 baharını bulur.
Sn. A.Hadi BAY; Gaziantep son günlerde her bakımdan marka şehir olarak gündeme gelmekte. Kültür, Sanat, Edebiyat adına neden uluslar arası nitelikli işler yapılmıyor sizce?
BAY; Gaziantep’te kültür faaliyetleri iyi kötü devam ediyor. Ancak kültür faaliyetinde bulunanlar arasında kopukluklar var. Birlikte hareket etme söz konusu olmadığından başarılı denilecek bir etkinlik ortaya konulamıyor. Kültür faaliyeti organize etmek belli bir maliyeti beraberinde getiriyor. Bu maliyeti belediyelerin ve mülki makamların desteği olmadan omuzlamak imkânsız görünüyor. Gaziantep’te belediyelerin ve mülki makamların bu konu için ciddi bir gayretlerini görmüş değilim. Şahinbey Eski Kaymakamı Uğur Turan bey’in şahsi gayretleri ile edebiyat adına birkaç sefer kültür faaliyetinde bulunuldu. İnşallah devam eder diyoruz. Birlik ve beraberlik sağlanarak yapılan faaliyetler başarılı olur. Devamlılık kazanabilir. Kültür faaliyeti siyasi alandan bağımsız olduğunda sorunuzun cevabı olumlu olur.
Sn. A.Hadi BAY; Günümüz gençliğinin Edebiyat/Kültür/Sanat’a bakışını nasıl değerlendirirsiniz?
BAY; Günümüz gençliği ideolojik akımların etkisinde Kültür ve sanata bakıyor diyebilirim. Bu görüş dışında kalanlar da elbette vardır. Ancak genel eğilim böyle. Bana göre edebiyat, hele hele Milli Edebiyat her Türk genci tarafından severek öğrenilmeli. Önce kendi edebiyatımızı, kendi sanatımızı öğrendikten sonra sıra diğer ilgi duyduğumuz sanatlara gelmeli. Kendi ana babasını tanımadan başka kişilerin sülalesini öğrenme hevesinde olmayalım derim.
Sn. A.Hadi BAY; Anlaşılan sizinle en kısa zamanda yeniden röportaj yapacağım. Doğumunuzdan bugüne, hayatı iki cümle ile özetler misiniz dersem, ne dersiniz?
BAY; Abdulhadi bir cümleydi, nokta ile sona erdi.
Ömrü sanki bilmeceydi, çözülmedi sırra erdi.
Kumru bir okul, bu okulda öğretmenler ve öğrenciler var, benim gibi. Yolunuz düşerse sıcacık bir bardak çay eşliğinde Edebiyat konuşulup, şiirlerin okunduğu, şarkı ve türkülerin deminde şiir gibi saatler yaşayacağınıza emin olabilirsiniz. Eğitimci/Avukat/Yayıncı/Yazar Sn. Abdulhadi BAY hocamıza onca yoğunluğu arasında bu röportaja vakit ayırdığı için teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyorum.
Edebiyatsever dostlar, Değerli okuyucularım sizleri saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum.
Neşe Cömert
13.12.2014
gaziantepgunes.com/haberdetay.asp?haber=39482
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.