- 1322 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
MARTILARIN KANATLARINDA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yine elektrik kesilmişti şehirde. Oturduğu ev, odası, sokaklar karanlıkta kalmıştı. Bıktırmıştı aslında üst üste yapılan kesintiler; ama bu kez, gecenin karanlığı giyinmesinden memnundu adam.
Balkona çıktı söylenerek; karanlığa göz kırpan gökyüzünü izlemeye koyuldu Hakan. Yıldızlar çok daha parlaktı gecenin derinliğinde. Issız karanlığa mermi gibi çakılan zihnindeki huzmeleri, balkon kenarlığına yaslanıp sonsuzluğa doğru fırlatıyordu birer ikişer. Zamana dalmıştı…
Çok eskilere gidip, yalınayak yürüdüğü çöllerde yanıyor; kısılmış gözlerle aradığı çareyi az ilerideki vahayı görünce buluyor, konaklayıp serinliyor, dinleniyordu oracıkta. Serabın kahrolası gerçekleri olmasa, hep o vahada kalırdı belki de.
Hayal kırıklığı denizinde yüzerken, bir martının uzattığı kanada binip astral bir yolculuğa atmıştı kulaçlarını. Bedeni balkonda hareketsiz, ruhu sınır ötesinde, geleceğin sinesindeydi. O kadar güzeldi ki her şey…
Sanki bir çim biçme makinesiyle tıraşlanmış uçsuz bucaksız çimler, göz kırpıyordu Hakan’a. Öylesi güzel bir yeşildi ki; bilinen çimen yeşili güzelliği bile sönük kalırdı bu görüntüde. Geldiği zaman diyarında; iki, üç, yedi gibi tek rakamla anılan boyutun sınırı burada yoktu. Ruh, özgür ve sınırsız bir boyuttaydı. Alabildiğine bir enerji hissediyor, sınır tanımaz halde kendini her yana savurabiliyordu. Harcadıkça çoğalıyordu sanki enerjisi.
Yalnızdı geldiği diyarda. “Kalabalıktaki yalnızlık” diyorlardı tanımına orada. Henüz gelmişti ve burada ne olacağını bilemiyordu. Çocuk gibiydi geleceğin sinesinde. Ne kadar uzak bir gelecekte olduğunu bile bilemiyordu; ama mutluydu.
“Neden mutsuzum acaba onca insanın arasında?” diye içinden geçirirken, hemen arkasında güzel bir ses duydu. Sorusuna cevap veriyordu net bir ifadeyle:
-Beni orada aramadın ki…
Şaşkındı adam. Ses tanıdık geliyordu; ama tanışmadığından emindi. Döndü arkasına; daha da şaşırdı… Çok güzel, cana yakın, varlığıyla olumlu enerji veren, konuşkan bir kadındı bu. Bir martının kanadında çıktığı gelecek yolculuğunda, müthiş ıssızlıkta rastlamıştı kadına. O da bir başka martının kanadında gelmişti. Az ileride kendisini geldiği zamana götürecek martı ve diğeri birlikte duruyorlardı. Gülümsedi kadına…
-Yeni mi geldiniz bu güzel yere?
-Sanırım sizden eskiyim. Sıkıntılarımı böyle atmışımdır hep. Tek kişilik dünyamdır burası. Nasıl olduysa ilk kez iki kişi olduk.
-Kimseyi görememiş olsam bile, kendimi burada yalnız hissetmemiştim. Dolu doluydu etrafım ve bir nefes hissediyordum hep. Demek sizin varlığınızmış.
-Genelde buradayım ben. Geldiğimiz zamandan sıkıldığımda, atarım kendimi. Görünmez belki hiçbir şey; ama konuşurum burada. Demek benim hep konuştuğum da sizin varlığınızmış.
-İki kişiyiz… Kocaman yerde sadece iki kişi…
-Hayır… Aslında siz de, ben de tekiz burada. Şu an bile tek başımıza bulunuyoruz. Düşüncelerimiz birleştiriyor, bir araya getiriyor bizi.
-Yani bizi bir araya getiren hedeflerimiz mi? Yapmak istediklerimiz mi?
-Böyle geniş bir boyutta, bu kadar yüksek bir enerjide, sadece yapmak istediklerimizde aramayın bu rastlantıyı.
-Açar mısınız hanımefendi?
-Hedeflerimiz kesişti tabi. Bunun yanında yaptıklarımız da kesişti. Düşünceler tamamlıyor birbirini. Aynı olmasa bile, uyuşmasa bile, bu boyuta sürükleyebiliyor ve aynı olmayan düşünceleri birbiri ile tamamlayarak bütünleştirebiliyoruz.
-Bunu nasıl fark ettik?
-Hiçbir şey sebepsiz değildir. Geldiğimiz zamanda tanışamadığımız için, aynı yerde olsak bile; hedeflerimiz, düşüncelerimiz, çalışmalarımız, konuşmalarımız, isteklerimizle tek başımıza yapamayacaklarımızı bütünleştirmemiz gerekiyormuş ve böyle bir tanışma olması şartmış demek ki.
-Sebepsiz değilmiş hiçbir şey… Evet! Artık buna yürekten katılıyorum.
-Tesadüf denen bir kavram evrende yoktur. Olsa idi karmaşa ve kördüğüm artarak devam ederdi zaten.
-Her şey bir diğerinin gerekliliğidir o halde. Tıpkı sizin ve benim birbirimize gerekliliğimiz gibi. Eksik kalanı bir diğerimizin tamamlaması gibi…
-Asıl güzel olan bir şey daha var ki; bu tamamlama ve birbirini tamamlamadan doğan bütünlük hali; hiçbir karşılık beklemeden, çıkar gözetmeden gerçekleşiyor.
-Zaten o beklenti olsa birbirimizi tamamlayamazdık. Çıkarlar, arada boşluklar oluşturur, bütünleşmeyi sağlatmazdı asla.
Sessizlik oldu. Çok garipti; derin sessizlikte hissizlik yoktu. Hisler, tensel deryanın yakamozlarında boğulmuyor, tinsel sonsuzluğun armonik huzmelerinde yol alıyordu.
Martılar kanatlarını açmış, tenlerden emanet aldıkları tinleri, emanetçi tenlere teslim için havalanmışlardı.
Hakan, balkonun kenarlığına yaslandığı yerdeydi. Üşümemiş olsa da odasına gitti. Kadının muhteşem bedeni, ekranda bir sanat abidesi gibi duruyordu ve o özenle oluşmuş esere hayran olmamak mümkün değildi.
Düşündü Hakan ve gözlerini kapattı düşünürken. Ekrandaki muhteşem beden geldi gözlerine yeniden. Açamadı gözlerini; çünkü geleceğe gidiyordu yeniden.
Martının kanatlarındaki çok daha güzeldi.
YORUMLAR
çok beğendim, farklı bir renk kattı yazınız deftere...
okuduğuma sevindim, güzel bir yolculuk yaptım martıların kanatlarında, O ikisinin yanındaydım sanki :)
Turgay COŞKUN
Nice yazı ve şiirlere... :)
Saygılar...
-Beni orada aramadın ki…
neden dokundu bu cümle şimdi bu kadar, bu saatte, bu günde bilmiyorum.. ama o his işte, hani "kimseyi göremesek bile bi nefes hissetmemiz hemen yanı başımızda... hep hissedelim o nefesi, nefes aldığımız müddetçe.
özlemişim abi...
Turgay COŞKUN
İnan ben de özlemişim sevgili kardeşim...
Sevgiler, selamlar...
Elektrik kesintisiyle başlayan, martıların kanadında bir yolculukla devam edip, geleceği yaşatan bir boyuttaki mutluluk anahtarını bulma çabası, hatta o anahtarı buluş...
Öykünün iskeletine baktım önce. Bilirim ki iskeletler tat vermez ilk bakışta. Kas yapısı, güzel bir cilt, saçlar, yakışan giysiler tamamlar güzelliğe giden yolu. Öyküler de böyle demek ki...
Yaşayan Türkçe'ye özen gösteren akıcı bir anlatım, direk yapılan analizler dışında satır aralarına sığan daha geniş analizler, ruhun derinlemesine irdelenmesi ve işlenişi göze çarpan unsurlar. Beğeni, hayranlık, sevgi, saygı ve hepsinden çok daha önemli olan "Birbirini tamamlamak, çalışmalarda ve ruhta bütünleşmek" düşünceleri kalın çerçeveyle çizilse bile; oraya giden yol çok emek isteyen dantellerle süslenmiş.
Yürekten kutluyorum.
Saygılar, selamlar...
Turgay COŞKUN
Gelecekteki yaşamda anahtarı bulmayı görebilmek mutluluğa inanmaktır biraz da... Ayrıca iskelet, kas, giysiler benzetmesine hayran kaldım. Kaleminize ve yazılanı değerlendirme konusundaki maharetinize bir kez daha iyürekten inandım.
Öz olarak ben de yorumunuz yürekten kutluyorum değerli kalem....
Saygı benden...
Selamlar...
"MARTILARIN KANATLARINDA"
1.Dünya ben’
Yoksul bir düşünce insanıyım...Gittiğim en son gezegenden bahsetmek isterdim sizlere...Lakin söz söylemeden önce söz yazmak, sanırım kelimelere itiraflarda bulunmak, içimdeki sessiz devrimi, yine en sessiz yerlerde tek başıma gerçekleştirmek için yığınla yalanları kendime ,hep kendime sakladım. Öyle ki karşımdaki dağın derdi ben hiç olmadı. Onun derdi ya gökyüzündeki güneş, ya da gece karanlığında tam üstünde parlayan ayın yüzüne vuran nefesi.
Önce hıçkırık sesi ve ardından gelen veryansın...! Ağla sonuna kadar ağla ki, gözyaşlarının getirdiği ben' bendeki ben'i kendinde vursun...! İşte o an bir irkilmeden çok bir dirilme hissettiğinde, karşındaki aynada görmek istediğin sen, belki de aradığın o ben'dir...
2.Dünya sen’
...su'yun sesine doğru yürüyen akıl, ayak izlerini izleyen duyguların ayak sesleri eşliğinde gelen ben'. yavaş yavaş kendini tamamlayan bedenin, yerden yükselerek aya değmesi gibi.
Şimdi ay şaşkın ! Elleri avuçları insan ben'iyle dolu. Sesleniyor güneş, yıka, yıkan ! diye. Gökyüzünden düşen yağmurlar ters-yüz olmuş, yağan yağmurların eşliğinde ben'le dansa kalkan ay, işte o an dolunay !
Yine sesleniyor güneş, seviş ! Ben'dine tutunan ay, seviştiği ben'ile boşlukta ,loş ışıkta sevişiyor kendiyle...Ve gün ağardığın da güneş, pusuya yatmış var gücüyle ben, işte ben diye çığlık çığlığa ! Her şey gün yüzüne çıkınca, utanan ay, ne dolunay, ne de ben'dine kavuşur ay ! İşte bunlara şahit olan dağ, gözyaşlarını döktüğünde, benim ayaklarıma kadar gelen su'yun taşıdığı ben, işte o ben'dir.
3.Dünya biz’
Ve yine yoksulluğuma eklenen duygularım, aklımın da kör olduğuna emin. Emin adımlarla ilerlediğimde bütün evrende kendine bir yer bulamayan ben, iç geçirerek saçma sapan bir hayatı kendine dert edinen sen, ben gibi. Bütün sürgüleri açmaya çalışan şiirlerin hepsi suçlu ! Çünkü yere düşen kan, ne senden. ne benden ne de bizden…Su’yun temizlediği kan pıhtısında gizlenen insan, ben’dini temizleyen su’yun esiridir ebediyen…
Oysa derinlik,ebediyen ! Aşk bu derinlikte sadece bir gerçek !
saygılar
Turgay COŞKUN
Bu yazıda bu yorumdaki net bir gerçek.
Yorumunuz edebi kişiliğinizin bir kanıtı. Okumak ve yazmak arasındaki paralelliğin güzel bir kanıtı bu yorum. Keşke tüm yorumlar böylesi emeklerle yazılsa ve sadece "Yüreğine sağlık" ifadeleriyle bitmese...
Teşekkürler kalem dostu...
Saygı benden...
CaNMaYBuLL
Teşekkürler güzel cümlelerinize...Sizin yazınıza yazdıktan sonra bu yorumu, şiir olarakta yayınladım.
Güzel yazınız, bir gün yazısı bence.
Tekrar Saygılar, sevgiler