- 497 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
1
Bütün uzaklar yakındır aslında. Elektrik faturasının üzerindeki sayılardan anladığım buydu. Noktalar sabitti ve sağdan soldan rakam hücumuna uğruyordu sayaçlar. Garip bir watt hesabı, bir başka naylon kâğıt parçasında yerini metreküplere bırakıyordu. Başka bir yer de gözyaşları galondu. Hayır, kimseyi öldürmeyeceklerdi.
Bir süre bekledi. Bekletti de diyebiliriz. Belki de beklememiştir kimse ama beklemek güzel bir eylemmiş gibi geldi o an için. Kalmak vardı ya da başka yere varmak, deyim itibariyle basit bir döngüden ve tınısı ruhla beraber sarılıp gökyüzüne uçabilen müzik parçaları. ‘Yalnıza yalanlar’ dedi, ‘Antalya güzel’ dedim, ‘sen nereden biliyorsun, geldin mi hiç’ dedi. Evet, yadsıyamıyorum. Bir şeyin geçip gitmesi, bir an için karşıdan karşıya geçerken beklenen iki saniyenin koca bir kamyon için sonrasında teneke parçasına yenilmenin gülünç ve tesirli yan etkileri göbek deliğinin içerisine pamuksu doyumlar kazandırıyordu. S., hiç memnun değildi, Ö.’nün bir şey anladığı yoktu. Anlaması için önce akla gerek vardı. Kımıldamalı, eskisini yenecek ya da yadsıyabilmek adına beyninin var olduğuna önce inanmalıydı. Yeniden yaşayabilir miydi, önceden yıpratma payına eklenmeyen ağırlıkları nasıl üfleyebilirdi göz bebeklerinden. İnce zevkli kişiler toplanmıştı, şehrin en görkemsiz tiyatrosunda bir suare vaktiydi ve Azizlerin hiçbiri bu taşra muhabbetinde varsayımlarını dahi koyamıyordu.
Daha yakışıklı olmak için jileti dikine yüzüme batırmalıydım. Kimse ölmeyecekti. Kan akarken, sanki ruhu hacamat yapacaktı mantarlı ellerim. Bıraksalar, kimse öldürmeyecek gibiydi. Hayır, böyle değildi, olamazdı. Tali yoldan ayrılırken, her şeyi dinleyebilirim. Bir gün ilkbahar bile fazla gelebilirdi ayaklarım üşürken. Bir dostum olacak, sarı yaldızlı tırnaklarından boşalan betonu kayığının yıpranan yerlerine sürecekti. Benim de yapmam gereken bir şeyler vardı. Belirtmeliydim. Eski bir alışkanlık, sıvı akımı da olabilirdi. Gözlerim o an keşke görmeseydi! Kamyon altında kalabilirdim, böylece kimseyi de meşgul etmezdim. Kanser de yapabilirim. Çok da iyi bir şey olabilir, toprak olurum ağızdan akan salyaları düşünüp, yiğitlik destanlarına bir biçim kafa sallarken. El sıkışmalar, ince, dokunaklı bir muhabbet, dudaklarını emen müşteriler, burnunun içinde çıkardığı sümüğü saklamak için terleyen bir serseri, mezar taşının dik olmasını dünya hevesine bağlayan yaşlı bir bunak, yağ üzerinde diri bir sinek ve zorunlu günün erken saatlerine ömrünü veren zavallı ölüm sarhoşlar… Hangi bardaktan çay içiyorlardı ki? Bu takıntı Bayan D’nin aylarca hasta olup, aklını kaybetme aşamalarına benziyor. Bir ara ‘kötü, pis’ dediği, insanı verem edebilen bir şeyden bahsediyordu. Ben prostattan daha çok korkarım diye düşünüyordum. İnsan işemek istediğinde, o hissi tam anlamıyla yaşayamadığı her saniyenin günü için büyük hüzün kaynağı olabileceğini düşünmek eski Yunan tanrılarının küçük penislerini saklamak için kendilerini onlara sunan dünyalar güzeli kadınların hiçbirine pas vermeden, asil bir tanrı gibi davranmaya çalışmaları gibi bir şey de olmuyor. Basite indirgenebilir öykünün doldurulmuş hayvan ölüsüne saygısı dahi yok. Gökyüzü kan lekeleriyle dolu, kurt bir leşin üzerinde tüylerini rüzgârdan korumak isterken ölünün sıcak kanını önce ağzında hissetmeye başlıyor.
Gereksinim duyarken, insana acı çektiren bir kadın, deli bir dahinin yapabileceği en derin etkilerden daha derin bir etki bırakabilir. Bunu o da iyi biliyor. Araba çalışırken zaten hiçbir sorun yok, tıkır tıkır sıkarken meyve sıkacağı meyveleri ya da kombi çalışırken. Peki, araba kullanırken şarkı söylemeyi kim öğretti ona? Kaçmak, yorganın altına saklanıp, o derin üzüntünün kaynağını düşünüp, ağlarken, ağaçların yapraklarını döktüğü an gibi, neden saçları dökülür ki insanın, bunu anlatamazdı hormonlar kimseye.
Birbirimizi kıskanıyoruz. O beni kıskanıyor, ben onu daha çok mu kıskanıyorum, bilmiyorum, miktar önemli değil. Kendi ufkumda yoğunlaşan basit biriyim. Aslında kararsız biriyim de. Bunları düşünmenin kimseye bir yararı yok. Sabahın erken saatlerinde sokağın başından gelen hışırtı seslerinin çöpçünün süpürgesi olduğunu bilmek mutluluk verici. Sanki hızla dansa başlayacakmışım gibi geliyor. Yırtık mektup rezonanslarında ben, o eski ben değilim, daha çok kararsız kalıyorum. Bir gözüm olsaydı, görünen olmasına gerek kalır mıydı, halka örneğin, daha basit vaatler verip, onları yapamayan üstler lazımken, genel bir affa da gerek yok, benim tersliğimin bitmesi için. Tüm bunlar sözcüklerden kaynaklanıyor. Dudaklarıma yapışıp, beni sömürürken ne de mutlu elleri! Ellerini ayırırken, gidişler, asla bitmeye öyküler için yarını da düşünmüyor düşlemiyor. İçinden gelen her neyse, basit olan da bu zaten.
Nasıl yapılacağını bilmiyordum, korktuğum şey başıma geliyordu yine ve kısa devreyle yuvadan kopuşu hissedebiliyordum. Kokunun gereksinimi her şeyi eskisinden itibaren yeniye alıştırabilmek adına unutulmak için tekrarlanan iç çekişlerde sindirmek gerekiyordu. Hayır, aslında böyle de olmadı. Herkes hakkın yediler küçük bir çocuğun, kedinin ve adını bilmenin kimseye fayda vermeyeceği sokak kuşunun. Uçmuyor, yürüyordu sokaklarda. Azizdi o, keskin sonbahar havasında çıplak ağaçların yanına uğruyor, onlarla dertleşiyor, sonra da deniz kenarına hava almak için uğruyordu. Bazen ona tek rastlıyordum. İki ayağı üzerinde düşünceli, kanatlarını üşürcesine içine doğru kapamış ve uzaklara bakıyordu.
‘Kimse seni öldürmeyecek
Ayak tırnaklarını kestiğin gün düşün beni
Kurumuş gül ve dudaktır fazlalık
İnsanlar daha değerli, daha ali iyi basılmış kitaplardan
Bir de ne bileyim simit, çay, bir kahvaltı ısmarlayayım sana
Solucan başka zamana…’
‘Antalya merkezde oturmuyorum’ derken, bir taşralı gibi gülümsüyordu. Sarı dişleri gözüküyordu. Ayna da makyajı tazeydi. Zayıftı. Parmaklarının ucuna akan kan, sütten ibaretti. Yorgun ve yalnızdı.
Tadı nereden geliyor, bilinmez, kalabalığın içerisinde bir yabancı düşünürken çay demlenir, faturalar ödenir, evet, yok sayılır. Yalnızca varoluşun oyuğunda insanlar gider. Ve akıl kaldıysa hala, sözcükler bir umut yarına çıkabilir; daha güzelleri varken.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.