- 1790 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Şairin Şehri Erzurum
Milyarlarca şair var ama şair adam ben şairim demiyor.. Yoksa! Sizler inanıyor musunuz şairim diyenlere?
Bir şairi nasıl tanırız diye bir soru yöneltildiğinde ilk aklımıza gelen cevap ’’Yazdığı şiirleriyle ’’ olur. Ve yerinde bir cevaptır bu..
Peki ya sonra? Yazdıklarının kendisinden nasıl yansıdığına bakarız yani şair duruşu deriz biz buna..
Türkiye’de hemen hemen herkesin ama okul sıralarından ama ilk kalp ağrılarından başlayarak şiir yazdığına hepimiz şahidizdir..
Bu demek oluyor ki gördüğümüz on kişiden sekizi şairdir..
Zaten onlar şair olduklarını her fırsatta söylerler.Geride kalan iki kişi ise kendi içlerine doğru ilerlemiş kalemleriyle sırdaş olmuş sadece yazmışlardır..
Bunun neticesinde de zamana miras bırakmışlardır yazdıklarını..
Sonra mı? O yazılan eserleri okuyanlar da anlatılanların içinde öyle bir yüzerler ki artık deniz derya göl olmuşlardır.
Ve ellerindeki kitaba şöyle bir bakıp şair ne güzel söylemiş deyip iç geçirirler..
İşte o şairler ki milletinin şairleridir..
İşte o değerli örneklerden ’’ Bir Tanesi’’ Şair Mustafa Benkli Beyefendi
1933’de Erzurum merkez Zağgi köyünde doğmuş..İlk, orta, lise’yi Erzincan’da okuyup Yüksek tahsilini İ.T.Ü. Müh. Mim. Fak.de tamamlamış..Bir dönem Erzurum D.S.İ.’de çalışmış daha sonra uzman olarak geçiş yaptığı Atatürk Üniversitesinde Teknik Daire Başk. yapmıştır.. Bilahare Meslek Yüksek Okulu ve Mühendislik Fakültesinde Öğretim görevlisi olarak görev almıştır.. Başlamış olduğu Yüksek Lisansını Doktara tezi safhasına getirmiş ve 1955’te kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır..
Şu an İstanbul Pendik’te yaşayan Mustafa Benkli halen bir ’’ Yapı Denetim Şirketi’’ ortağı ve ’’Proje ve Denetim Mühendisi’’ olarak hizmet vermektedir.
Evli, üç çocuk ve dört torun sahibidir..
Kendi kalemiyle Mustafa Benkli; ’’ Ben Zağgi’de doğmuşum, Erzurum Yurdum İstanbul Mekanım Erzincan ise ruhumdur’’ diyor.
Bana deli desinler,
İçimi dinlesinler;
Ne bildiğim; bilsinler,
Cehlimi bildirsinler...
Bana kim ne derse desin içimi dinledikten sonra desin, ama beni bana bildiren de ne olduğumu bildirsin..
Yani burada yiğidi öldür hakkını ver demiş usta, ben öyle anlıyorum..
Sonra, beni bilenin
Gönlüne indirsinler;
Garîbânı sevenin,
Kalbinde dindirsinler...
Beni bilen bilsin, bildikten sonra gönlüne alsın diyen, özellikle de garipleri sevenlerin kalbinde olmak isteyen bir gönül efendisi..
Havayla, suyla değil
Sevgiyle beslesinler;
Kabrimi büstle değil,
Duâyla süslesinler...
Havanın suyun yelin gelir geçer olduğunun bilinciyle kabrimde de büst istemem bana dualarınız yeter demiş mütevazi kimliğiyle.
Erzurum dendiğin de gayri ihtiyari Saygıdeğer büyüğüm Mustafa Benkli Hocamın yüreğime düşmemesi ne mümkün...
**İnsanın içine bazen acı, bazen hasret, bazen arzu, bazen vuslat hükmeder; dili lâl olur, gönlüyle halleşir, başbaşa kalır... Kavrayamadan hissettiğim bu gibi halden dilime birden Şehrim ERZURUM düştü.** Deyip Erzurum’u yaşayarak anlatıyor ve okuyanlara yaşatıyor:
Şehrim ERZURUM
Gece düşümdeydi; bir kuzu meler,
Gönlümün telinden içime iner;
Sanki senin sevdan gibi Erzurum,
Sen benim muradım, yurdum ERZURUM!
Erzurum İstanbul’dan uzakta bir şehirdir ama şairin içindeki şehirdir Erzurum..
Mustafa Benkli ve Erzurum ayrılmadan düşünülmesi gereken bir ikili derim...
Erzurum mu Mustafa Benkli Hocama, yoksa Mustafa Benkli Hocam mı Erzurum’a hayat verip yine birlikte nefes alıyorlar diye hep düşünmüşümdür..
Muradıma erem der oluyorum;
Sanki birden sana doğruluyorum,
Lâkin, nasip olmaz, kırılır kolum!
Vay! Benim türâbım, yurdum ERZURUM!
İçindeki o şehirle murad olmak ister şair..
Dilini özledim, dilimi yuttum,
Balını özledim, gönül avuttum;
Ağumu içime akıtıyorum,
Tâ ki, düşşsün sana yolum ERZURUM!
Her şeyiyle özleyip yanıp kavrulmak ve düşlere tutunmak Kalpteki Erzurum’la..
Hayâlen yolum hep düşer Ejder`e,
Tabya`dan görünür Değirmen Dere;
Ruhumu Zağgimle avutuyorum,
Görmezsem, gözüm köz olsun ERZURUM!
Ve satır satır anlatarak taşını toprağını aşını ve avunmaya çalışarak ruhumla da ya görmezsem diyor,’’ Köz olsun gözlerim Erzurum..’’
Gümüşgöz`den hayâl ettim Efem`i;
Alvar`lı Efem`in nefesi beni
Eritiyor, her dem hissediyorum,
Ciğerim yanıp, hâr olsun! ERZURUM!
O şehirler ki neler neler anlatır mesafeler de olsa arada.
Bir bakarsın oldum, Gürcükapı`da;
Sanki Recep Abi, işte, karşıda!
Heyhât! Hayal imiş ve anlıyorum:
Yattığı yer senin koynun ERZURUM!
Özlenilen tanıdıklar gözlerinde tüter ve dostların yattığı her yer Erzurum’un bağrı olmuştur şaire.
Rüyâmda da olsan, sen hakikatsin;
İçimde yer alır âdetâ aksin;
Aksine dalarak soğutuyorum
İçimde yanan o kor`um ERZURUM!
Özlemini çektiği bir şehri bu kadar resimleştirmek görmeden görmek duymadan duymak ve anlatmak Erzurum’u bilmeyenlere, görmeyenlere ve onları da aşık etmek Erzurum’a.
Muradım var ama, gelemez isem,
Ben sana, rüyâmda: Yolum var desem;
Versen sen rüyâma ulvî bir yorum
Ve bana sen gelsen; n`olur ERZURUM!
Değerli Hocamın bu şahane Erzurum şiirini okuduğumda bir an kendimi Erzurum’da sandım ve halen de kendimi Erzurum’da hissediyorum..
Artık ben de özlüyorum o şehri..
Kargapazarı`nda KAR ÇİÇEKLERİM,
KARGÜLÜ`ne dönen kır çiçeklerim
Dikeninde açan GÜL görüyorum;
Bir gülün de, ben olum ERZURUM!
Sizin sevginizin, saygınızın ve de kar çiçeklerinizin verdiği sıcaklık eşliğinde eşsiz eserlerinizden örnekler vermeye çalışarak Erzurum’unuzu bir kez de böyle paylaşmak istedim efendim..
Erzurum’un gülen yüzüyle birlikte Saygıdeğer Şair Mustafa Benkli Beyefendiye ve Erzurum’a Sevgimi Saygımı Gönül Selamlarımı yolluyorum..
HURDA NENE
Çeşitli hastalıklar, kazalar geçirmiş, bir gözünü kaybetmiş, romatizmadan beli bükülmüş, parmakları çarpılmış olduğundan mahalleli bu yetmişlik ihtiyara Hurda Nene adını takmıştı. Rahmetli o haliyle bile herkesle şakalamayı, espri yapmayı severdi.
Hastalanmış,hastaneye kaldırılmıştı. Sabahleyini, nabzını ve ateşini kontrol eden doktor der ki: Teyze maşallah çok iyisin. Nabız normal, ateş de yok. Vücut sıcaklığın 37 derece.
Tohtor beğ oğlum, der Nene, bir türli ıssınamirem. Soyuhdan donirem. sen o otuz yedi dereceyi kırka elliye çıkart. Ücreti mühüm değil.
ERZURUM’UN TARİHİ
Bugünkü Erzurum şehrinin bulunduğu yerde, daha önce tarihin çeşitli dönemlerinde Karin, Karna, Garin, Kornoi, Kalai ve Karnak şeklinde isimlendirilen bir şehir bulunduğu bilinmektedir. Yine aynı tarih dönemlerinde Erzurum Ovası’nın batı bölümünde Erzen, Erzeron isimli bir şehrin var olduğu tarihi kaynaklarla sabittir.
Bizanas İmparatorlarından II. Teodosious (M.S. 408-450) zamanında Erzurum Ovası’nı doğudan gelen İran saldırılarından korumak amacıyla, Karin şehrine hakim bir tepe üzerinde bir kale inşa edilmiş olup, kale içindeki şehre de imparatorun adına izafeten “ Teodosiopolis” adı verilmiştir. Bugünkü Erzurum şehrinin yerinde kurulmuş olan Karin (sonradan Teodosiopolis) ile Erzurum Ovası’nın batı bölümündeki Erzen şehri iki ayrı şehirdir.
Bizans kaynaklarında Teodosipolis olarak geçen şehre, Araplar Kalikala adını vermişlerdir. Kalikala Arapça’da “Kali’nin ihsanı” anlamına gelmektedir. Arap tarihçilerden Belazuri (ölümü 892) ye göre, şehir bu adını kurucusundan almıştır. Bizans döneminde bölgeyi ele geçiren bir beyin karısı olan Kali, bir şehir yaptırmış ve şehre de Kalikala adını vermiştir. Araplar bu isim kendilerine göre Kalikala şehrinde kullanmışlardır.
M.S.1048 ‘de Doğu Anadolu’yu fethetmek üzere Bizans topraklarına giren Selçuklu Türkleri, Yinal oğlu İbrahim Bey komutasında, ovanın batısında ki Erzen (Arze) i zaptetmişlerdir. Erzen’in bu kuşatmada bi harabe halini almasından sonra, geride kalanlar bugünkü Erzurum şehrinin bulunduğu yerdeki Kalikala’ya sığınmışlar ve şehre de Erzen adı vermişlerdir. Saldırılar sonucunda harap olmuş asıl Erzen şehrine ise Türkler, Kara Erzen demişlerdir. Bu isim zamanla halk dilinde Kara Arza, Kara Arz ve nihayet Karaz şeklinde söylene gelmiştir.
Erzurum’la ilgili muhtelif tarihi metinlerde, kitabelerde ve basılan paralarda Erzi-i Rum, Erzen-ir Rum, Arz-ı Rum isimleri kullanılmıştır. Erzurum adı bu isimlerin halk dilinde kullanılmasına göre şekil almış ve günümüze kadar gelmiştir.
Fotoğraf ve bilgiler için Erzurum Valiliğine teşekkür ederim..
’’ Melekler Yüreğinden Öpsün Erzurum ’’
Sabiha Rana
YORUMLAR
En içten, kalbî ve gönlî sevgi ve saygıya değer, çağrıştırdığı mânâ itibariyle (Sevda, Aşk, Basiret, İyilik, Şevk ve Şavk) bütün güzelliklerin timsâli Sabiş; râna ifadesinin lâfzî ve ruhî bütün mânâlarını tazammun eden letâfette güzîde, edîbe, şaîre, tefekkür ve feyz insanı, beşerin *insan* proğramıyla mümeyyîze vasıfta fıtrî programlı Rana Hanımefendi kızımız,size her hitâb ettiğimde saadet duyarak daima söylemek ihtiyacını tattırdığım: *Siz ne güzel insansınız!* ifademi tekrarlarken aynı saadeti yeniden tadmama vesile olmuş oluyorsunuz, Size teşekkür ve minnetlerimi sunuyorum... Bu yaşımın, tabiî olarak beni mahkûm kıldığı ataletim bu yazınızın da zamanında, bu nadide sitede çıkması esnasında benim haberdâr olamayışımla netice vermiş, hem hiç olmazsa lütfa karşı tehirsiz bir teşekkür etme borcunu tehirli borç haline bırakmamış olurdum... O zaman belki yine de gününde olmamışsa da Milliyet blog'da zamanında farkında olmuş sayılarak bir teşekkür notu düşme borcumu zevkle yerine getirmiştim...
İçinizdeki iman insanların haletlerini kavrayıp, yalnızlık, gariplik, garîbanlıklarıyla başbaşa kalmalarında onlararı gönülden güçlendirme yolunda Allah için fahrî olarak bunu bir misyon edinme alicenâblığınız, sizin Allah[CC]'la alışverişiniz meyanında, kavradığınız bu atıl halimizden sıyrılmaya enerji sineljileyerek dua makamında kalblerimizi ihyâya vesîle oluyor... İzafe ettiğiniz değerleri samimiyetiniz hasbîliğiyle gönlüme indiriyorum ve Mevlâmdan onlara lâyık olmam zımnında bu duanıza liyâkat kesbini dileyerek *amin* diyor, sizin insanlık ufkında lâyık mevkiînizde nice güzellikler sergileyen hizmetlere erişmeniz dileklerimle nice seneler eriştirmesini Rabbimden niyazla selâm sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum efendim... Allah'a emanet olun...
*Not: Bu vesileyle, çok kıymet izafe ettiğim diğer bir güzîde şaire kardeşimiz, Toprağımızın kızı, mânâ ve maddede havasını, kokusunu taşıdığı o mübarek toprağımızdan halk olmuş KARGÜLÜ'müz ALMİLA Hanımefendiyle de mülâki olma bahtını yaşamamıza vesîle oldu bu güzel gönlünüzün sergilediği sizin her şeyi güzelleştiren atmosferinizde gönlünüzden-kaleminizden sadır olan, takdîm nefasetinde şahaser eseriniz, şükranlarımla efendim her iki güzîde şahsiyete de...*
Başlıkta benim için Mübarek olan Şehrimin adını görünce okumamak elde mi?
Nerde bir Erzurum kelimesi görsem içim akar akar akar gider.
Oysa sayfayı açınca 2 heyecanımı yaşadım.
O çok çok değer verdiğim, saydığım, sevdiğim, kalemine hürmet ederek örnek aldığım sayın Mustafa BENKLİ ağabeyimin adını gördüm çünkü.
Onu ilk tanıdığımda zaten sanatına hayran kalmıştım. Okudukça kişiliği ve beyefendiliğine de hayran kaldım ve kendisi ile iftihar ettim her daim... Ondan da zaman zaman övgü almak benim için onur oldu, bana güç oldu, hız verdi. onurum oldu...
Şimdi şairim diyenlerin hem sanat adına hem estetik hem etik olarak ondan öğreneceği pek çok şeyin olduğuna inanıyorum...Çünkü ben kendilerinden öğrendiklerimle yeni yeni şair olmaya heveslenenlerdenim...
Kargapazarı`nda KAR ÇİÇEKLERİM,
KARGÜLÜ`ne dönen kır çiçeklerim
Dikeninde açan GÜL görüyorum;
Bir gülün de, ben olum ERZURUM!
İlk okuduğumda yüreğim titremişti.. Şimdiki gibi …Kendisine yürek dolusu teşekkür ederim...
Edebiyat sayfalarına değer katan nezih bir çalışma olmuş Sevgili Sabiş.....
Her zaman söylemekten gurur duyduğum o asil kimliğimle
BİR DADAŞ KIZI olarak bu kaliteli ve çok başarılı, içten samimi emeği kutluyorum.... Bütün dostluğumla....
Tebrik ve teşekkür ederim...