Ben Bir Öğretmenim
Herkes bana karşı geliyordu. Bıyık altından gülüp ’çok saçma bir karar’ diyenler; beni gerçekten sevip’ ne olur öğretmen olma; avukat ol doktor ol ‘diye yalvaranlar… Liseyi birincilikle bitirdiğimde kontenjan ile istediğim okula girebilecektim. Israrla ve hiç tereddütsüz eğitim fakültesinde okumak istediğimde yalnızca 17 yaşındaydım. Belki de ömrümce hiç görmediğim şefkat ve sevgiyi öğretmenlerimden gördüğüm için bu kadar çok öğretmen olmak istemiştim; bilemiyorum. Yurt dışına gidip 6 yıl tıp eğitimi almış olmama rağmen asla vazgeçmedim öğretmenlikten.
Üniversite mezuniyet töreninde bölüm başkanımız diploma töreninden evvel kürsüye çıktı ve kelimesi kelimesine asla unutamayacağım şu konuşmayı yaptı:
- Az sonra burada; 48 kişi, altında imzalarımızın olduğu bir diploma alacak. Ben bu belgeye imza attım. Orada uzmanlık alanınız yazıyor. Ben sadece sizlerin eğitimci olduğunuzu onayladım. Asla doğru insan olduğunuzu onaylamadım. İnsan olmanın önüne alacağınız tüm sıfatları hayatın içinde kendiniz belirleyeceksiniz, dedi…
Bu kısa konuşmanın hayatımı nasıl etkileyeceğini o dönem fark etmem mümkün değildi. Sonradan yaşadıkça öğrendim hayatın bir okul olduğunu ve öğrenciliğimizin hiçbir zaman bitemeyeceğini.
Sosyal paylaşım sitelerinde son dönemde çok fazla paylaşılan, bir eğitimci olarak her cümlesini sonuna kadar desteklediğim bir hikâyecik var:
Bir okul müdürü her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlere bu mektubu gönderirmiş:
Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim.
Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü.
İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.
Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.
Sizlerden isteğim şudur:
Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır...
Bir eğitimci olarak sonuna kadar altına imzamı atacağım bir konudur bu. Nitekim 2552 sayılı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin çok açık ifade etmektedir ki; uzman değil iyi vatandaş yetiştirmemiz emredilmektedir.
Eğitim anayasal bir haktır. Kendi içerisinde her ne kadar sıkıntılar yaşansa da öğrencilerime hep dediğim bir söz vardır:
‘Sizi sokakta ki adamdan ayıran şey aldığınız eğitimdir çocuklarım.’
Asıl hedeflenen asla çok iyi doktorlar, çok iyi mühendisler, çok iyi hukukçular ya da çok iyi başka meslek gruplarını yetiştirmek değildir. Asıl hedef ÖNCE İNSAN yetiştirmektir.
Louis Pasteur’un çok beğendiğim bir sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum: ‘Bilimsel bir eğitim gören bir doktor mükemmel bir teknisyen olabilir. Fakat yalnız hümanist bir eğitim onu bir insan yapabilir.’
İlk atandığımda ana yola 7 kilometre ötede bir köy okuluna verildim. Otobüs günde tek sefer giderdi oraya ve araçtan indiğimizde tam 7 kilometre yol yürürdük. Köpeklerden korkardım önceleri. Sonraları onlarla konuşmaya, köpeklerde bana gidene kadar yarenlik etmeye başladılar. Kışın çok üşürdüm. Ama okulun kapısında beni karşılayan öğrencilerimin sevgisi ısıtırdı içimi, sımsıcak ederdi.
Bir sabah tören sırasında tam yanımda ayakta duran Emine yere yığılıverdi. Genç ve tecrübesiz bir öğretmen olarak ilk an panik oldum. Kucağıma aldığım gibi öğretmenler odasında koltuğa yatırdım. Ayılır gibi olduğunda ilk sözleri:
-Karnım acıktı öğretmenim, oldu.
Hemen doyurdum. Neşesi yerine geldi Emine’nin. Hikâyesi dramdı. Üvey annesi ile anlaşamıyor ve babasıda ilgilenmiyordu. Açtı, ilgisizdi, sefildi Emine. Hemen ailesine gittim ve konuştum. Bu ziyaretlerim haftada en az 3 kereye çıkmıştı. Her gidişimde gıda desteğinde bulunmaya başladım. İlçede ki bir dershanede üvey anneye iş buldum çaycı olarak. İlçenin tek araba galerisi de Emine’ye aylık burs bağladı.1999 yılında çalıştığım okulda beni çağırdılar. Ziyaretçim varmış. Karşımda çok hoş giyimli bir hanım vardı. Boynuma sarılıp hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Şaşkındım.
-Öğretmenim ben Emine. Ankara Numune Hastanesinde hemşireyim. Sizi İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurarak buldum. Hafta sonu evleniyorum. Eşim doktor. Benim Nikâh şahidim olur musunuz; dedi.
İşte şimdi ben de Emine ile beraber ağlıyordum. O düğünde ki en mesut insan ben oldum. Emine ise peri kızı kadar güzel bir gelin…
Ankara’nın bir ilçesinin küçük bir köyünde öğretmenim bu kez. Okulda sık sık hırsızlık olayları yaşanıyor. En son bir öğretmenimizin çantasından yüklüce para çalındı. Öğretmen ağlıyor. Herkes üzgün. Okulda da huzursuzluk diz boyu. Sonunda paraları ve öğrencilerin malzemelerini çalan çocuk tespit ediliyor. İsmi Hasan. Babasının alkolik olduğunu tüm köy biliyor. Annesi ise konuşamıyor ve duyamıyor yani engelli. Hasan tek çocuk… Babaya ulaşmak mümkün değil. Hiç ayık olmuyor zira. Anne ise engelli ve dış dünyadan tamamen kopmuş. Hasan için Devlet Hastanesine başvuruyorum. Kesinlikle uzman desteği alması gerektiğine inandığım için Tedavisine başlıyoruz. Kısıtlı maaşım yetmiyor ve İlçe Kaymakamının makamına çıkıyorum. Kaymakam Bey beklediğimden de büyük bir ilgi gösteriyor ve Hasan’a el uzatıyor. Aynı kaymakam şu an Ankara Vali Yardımcısı olarak görevine devam etmemektedir ve olayın canlı şahididir. Ben 1 yıl sonra tayin olurken Kaymakam Beye giderek;
-Efendim Hasan size emanettir, diyorum.
2005 yılında Antalya’da bir trafik kazası gözlerimin önünde oluyor. Ağır yaralılara müdahale edebilmek için duruyorum. O esnada sağlık ve jandarma ekipleri de geliyor. Ne yazık ki ölenler var. Benimde görgü tanığı olarak ifadem alınmalı imiş. Karakola götürülüyorum. Kendi oğlum henüz 6 yaşında ve korkuyor. Bir el omuzuma dokunuyor arkadan. Hayatımın en büyük mutluluklarından birisi daha dimdik karşımda... Hasan bir jandarma astsubay olarak üniforması içerisinde:
-Öğretmenim ben Hasan. Her şeyimi size borçluyum, diyor ve boynuma sarılıyor. Herkes bizi seyrediyor. Biz Hasan ile sevgi yumağı olmuşuz çözülemiyoruz. Sayın Kaymakamım Mustafa Hotman Bey Hasan’ı okutuyor ve Astsubay okuluna yerleştiriyor. Hasan 3 sene uzman desteği alarak son derece sağlıklı ve iyi bir birey olarak hayatına devam ediyor.
Ben öğretmen olmasaydım ben olamazdım… Bu mesleğe de yavrularıma da âşık oldum. Aşkı yaşadım iliklerime kadar. Bizim meslek binadan çıkınca bitmez. Uğraşırız, didiniriz, çabalarız… Acaba bir evladımızı daha kazanacak mıyız diye direniriz; yokluğa, yoksulluğa, çaresizliğe, cahilliğe…
Yine bir eylül, yine ilk ders zili çalıyor ve ben yine bir tahtanın önündeyim. Karşımda 40 tane can, ömür, evlat, ülke geleceği… Gözlerinin içine bakıyorum ve hep olduğu gibi:
-Merhaba çocuklar, diyorum…
Bana gülen, bana sevgileri ile eşlik eden Merhaba öğretmenim diyen canlarıma canımı kurban ediyorum… Yeni okulumda yeni yüzlerle birlikteyiz. Dersleri anlatacağım. Ülkemi, insan sevgisini, evrende insandan daha değerli hiçbir şeyin olmadığını, sevginin açamayacağı tek kilidin bulunmadığını söyleyeceğim. Rabia’nın:
-Öğretmenin suyunuzu bu bardakla için, diye evden getirdiği kupaya bakıp ağlayacağım. Beni benden fazla düşünen yavrularıma ne etsem de borcumu ödesem diye çalışacağım.
Öğrencilerim, yavrularım, çocuklarım; doğurduğumuz evlatlarımızdan daha fazla emek veriyoruz sizlere. Sizin bir tek bilgiyi alabilmeniz için bin cefayı çekmeye razı geliyoruz. Çünkü sizi çok seviyoruz. Ben sizlerin yerine tüm öğretmenlerimizin ellerinden öpüyor, huzurlarında saygı ile eğiliyorum.
Beni ben yaptığınız için, bana hayatı cennet ettiğiniz için, aldığım her nefesi boşa almadığımı hissettirdiğiniz için, her gün öğretmenim merhaba diyerek karşıladığınız için, Eylül’ümün hazan çiçekleri olduğunuz için siz öğrencilerime canım feda olsun. Aşk ile canlarım aşk ile…
YORUMLAR
Kaç yaşındasınız bilmiyorum ama hiç farketmez sevgili öğretmenim her iki elinizden saygı ve minnetler öperim.İşte idealizim bu öğretmenlik bu önce insan olmayı öğretmek.
Siz bunu başaran nadir insanlardan birisiniz,Siz günümüzün çalı kuşusunuz
Ah keşke bütün öğretmenler sizin gibi olsa.
Zamanın birinde çok iyi bir insanın haylaz bir veledi varmış
Oğluna sen adam olmayacaksın oğlum dermiş
Çocuk biraz büyümüş ve ortadan kaybolmuş. Aradan yıllar geçmiş adam yaşlanmış
Bir gün kapısı gürültüye ve ısrarla çalınmış
Zavallı adam telaş içinde kapıya koşmuş bir de bakmış ki iki jandarma yaka paça adamcağızı götürmüşler huzura bir de ne görsün kRşısındaki oğlu
Bak baba sen adam olmazsın derdin bana ben vezir oldum demiş
ZavLlı adam cevabın
Ben sana vezir olamazsın demedim oğlum adam olamazsın dedim
Eğer adam olsaydın yaşlı babanı bir suçlu gibi yaka paça huzura dikmezdin demiş.
Siz hocam hem öğretmiş hem de adam etmişsiniz yolunuz açık olsun sevgiler