- 810 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ruh Meyhanesindeki Ezgili Şarkılar
Kadın.. Tek başına bakıldığında çok yere çekilebilecek bir kelime ama aslında başlı başına bir evren. Bildiğimiz dünya değil, başlı başına bir kainat sanki. Dünya gibi kuralları yok, düzeni yok, hele hele tanrısı hiç yok. Sadece “O” var. Keşfedilmeyi bekleyen, sahiplenilmek istenen, istenildiğinde bir ütopya, sevildiğinde bir cennet, bağlanıldığında bir meyhane. Şarkıları, dansözleri, özellikle içkisi bitmeyen, lüks olmayan, eski hanlara benzetilen bir meyhane. Gözlerine bakar eğer bir kadın istediğini duyarsa. İstediğini söyleyen kişiye bir tanıtımdır kendi evrenine. Hangi köşesinde yer ayırdıysa o köşenin resmi oluşur o küçük gözbebeğinde. Parlar, pencereyi açtığı kişi oralarda kendini hayal ederse. Duyguları bir ezgi misali o meyhanede çalmaya başlar. Öncesinde oraya gömdüğü kişiler, ellerindeki şaraplarıyla o ezgilerin ritmiyle kafa sallar. Korkar kadın. İçindeki kız çocuğu ağlamaya başlar.
Korkuları içinde isim verdiği çocukları uyandırmaya başlar. Sarışın, bir o kadar da bakımlı olan Gurur adındaki bir kız, “Böyle bir şey imkansız, kapını açma ona, bırak kapıyı çalsın!” der o meyhane sahibine. Haklıdır, meyhanedekilerin sayısının artmasını istemiyordur o ’Gurur’ denen süslü. “Bu kadar riski göze alamazsın, yapamazsın!” diye atlar ’Tecrübe’. Her tarafı yara bere içinde, bir o kadar da güçlüdür, çünkü aynı yerinden iki defa yara almamaya ilk yarasından beri yemin etmiştir. “Neden onu ağırlıyorsun ki.. Ne gerek var? Çok amaçsızca.” diye kestirip atar ’Mantık’ hesaplamaların verdiği yıpranmışlıkla. Kadın bu seslerden nefret eder ama hepsi haklıdır. Daha önce izin verdiği insanların, zevk sarhoşu olup meyhaneyi altını üstünü getirdiğini bir kez daha hatırlatır o ’anılar çemberi.’ Birden, başından beri herkesin susmasını bekleyen o sevgi yumağı, bir o kadar da tatlı, tecrübe gibi yaralarla bezenmiş yüzüyle bir kez daha fısıldar meyhane sahibine, “Bir daha dene..”. Meyhane sahibi, duygularının oluşturduğu müzik grubunu tek seferde susturur, penceresini bir an için kapatır ve ortalığı düzeltir. Yeni gelecek kişi için etrafı toparlar, ve o kişi kapıyı çalar, “Yarın akşam müsait misiniz?” der adamın ’Umut’u’ meyhane kapısında.
Kadın bütün içtenliğiyle, “Tabii ki!” diye sevinçle karşılık verir. Umut, neşeden koşarak sahibinin, yediği darbelerden harabeye dönmüş kalbine geri döner. Sahibine müjdeyi verdiğinde harabede bir şenlik havası oluşur. Çünkü artık orada karanlığa boğulmak zorunda kalmaz. Artık o yanık plastik misali iç yakan kokuyu çekmek yerine, meyhanenin ezgisiyle akşam sefası misali kokusunu duyabilecektir. Artık sadece meyhane olacaktır. Sadece “O”. Belki içinde bir kainat yaşadığını bilmiyordur. Ama şu anki halini unutmayacaktır o meyhaneye gittiğinde. O meyhane sahibiyle anlaşıp karın tokluğuna o meyhaneye gözü gibi bakacaktır. Belki de bir gün rafları temizlerken eline, kadının hala içinde tuttuğu ’pislikler’ gelecektir ve onları temizleyecektir. Bir gün o ’meyhanenin karanlık taraflarına’ ulaştığında önceden yaşadığı dünyadan apayrı bir evrene çıkan kapıyı bulacak ve o evreni gördüğünde meyhanenin sadece bu evrenin kapısını gizlemek için yapılmış bir “aldatmaca”, bir “dış görünüş” olduğunu görecektir. O evreni keşfedince o evreni korumaya, gözetmeye içten içe ant içecektir, meyhane sahibinin arkasından sevinç gözyaşlarıyla seyrettiğini bilmeden.
Filmin konusunda veya isminden geçmesine rağmen herşeyin görmek olmadığını gösteriyor Giovanni Arpino’nun eseri. Gözleri kapatarak daha çok şey farkedebileceğimizi, daha çok şey yaşayabileceğimizi, daha çok hissedebileceğimizi öğretiyor içten içe. Bunun kadınla yansıtılmış olması da kadınların her birinin aslında ayrı bir evren olmasından kaynaklanıyor. İyi davranılmasının illaki centilmenlikten değil, saygıdan gelmesi gerektiğini bize yansıtıyor. Tupac Shakur, bu konuda söylenebilecek en güzel ve son sözü söylüyor, “Ve hepimiz bir kadından geliyoruz / İsmimizi bir kadından alıyoruz ve hayatı bir kadından öğreniyoruz / Merak ediyorum neden kadınlarımıza nankörlük ediyoruz?..”