- 338 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NECATİBEY İLKÖĞRETİM OKULU
EVGİN ATALAY
Bahçesinin bir uçak pisti kadar büyüklüğü vardı. Kızlara sordum bir gün ’ bu bahçeye kaç tane uçak sığa bilirdi?’ diye. İki, üç. İki tane rahatlıkla sığardı. Hani birde uçağa binmiş biri olarak biraz da havam olmuş oldu bu sorumla.
Arka bahçesi daha dardı ama uzundu. Beden eğitimi derslerimizi orada yapardık. Okulun etrafında tek tük ağaçlar dikiliydi. Bekçileriymiş gibiydiler. Öğretmen evleri, bahçenin yukardan sol kısmına bitişikti.
23 Nisan’lar da bayrak törenlerinde deniz gibi görünürdü bahçe. Sıraya girmiş çocukların kalabalığıydı bu. Biraz dalgalı, biraz durgun ama deniz işte. Martıları bile var çığlık çığlığa.
3 Ekim 1979 yılında İstanbul belediyesi tarafından prefabrik olarak yapılmıştı. Mahallenin kuruluşuyla birlikte kurulan bir okuldu. Sonradan olma filan değildi. İlk adı Taşocağı İlkokulu idi. Beş öğretmenle çalışmalarına başlamış.1982 yılında Necatibey İlkokulu, sonra da İlkokulu yerine İlköğretim okulu olarak değiştirilmişti.
Önünden her geçtiğimde eski anılarım gözümde canlanırdı.’Benim okulum’ diyordum hep oysa ne alakası vardı. Ben mi yaptırmıştım sanki, herkesin okuluydu. Çocukluk saklı işte! Bazı günler okulun içinde nöbetçi olurdum. Okul iki bölümdü. Ben bir tarafın çıkış kapısında beklerdim arkadaşımda diğer tarafın. Ay! Çok yorucu bir şey bütün gün canımız çıkardı, ayakta durmaktan. Öğretmenler odası çok güzeldi. Nöbetçilerin öyle yerlere (öğretmenler odası, müdür, müdür yardımcısı odası gibi)girmeye hakkı vardı. En çok oraya girmeyi seviyordum. Kendimi özel hissettiriyordu bana. Müdür odalarına girmekten pek hoşlanmazdım. Korkardık. Girmeden önce kapı da durup derin derin nefes alırdık cesaret en son haddine geldi mi de kapıya vurup dalardık içeriye. Bir resmilik vardı orada samimilik yoktu. Hiyerarşinin açık duruşu…
Öğretmenlerimin hareketlerini izler örnek alırdım kendime takıları çok dikkatimi çekerdi. Bir tane fen öğretmenimiz vardı. Kadının yüzükleri çok güzeldi eve gelince hep taklit etmişimdir.
Eğitim hayatıma devam ederken birçok okula girdim, çıktım ama hiç biri ilkokulum kadar zihnimde kalıcı olmadı. Bizim evin alt tarafında yolun karşısında Orhan Veli İlköğretim Okulu vardı. Yukarı caddenin sol kısmında yol üzerin de 30 Ağustos ilköğretim okulu vardı. Yabancısıydım o okulların, hiç bir duygu uyanmazdı yanlarından geçerken. O okullar da eğitim görenler için de benim okulum öyleydi.
Sınıfça bir günü başka okulda geçirme kararı almıştık. Orhan Veli İlköğretim Okulu. Bir derse girdik öğrencilerle. Sarışın bir öğretmenleri vardı. Maviydi gözleri.
Kendimizi akvaryumundan çıkartılan balık gibi hissettik ilkin, sonra tekrar suya bırakılmış gibiydik.
Sınıflar birbirine benziyordu. Kitap dolabı öğretmen masasının yanındaydı. Atatürk resmi bizimkiyle aynı yerdeydi. Bir tek İstiklal Marşı uzaktı Atatürk resmine, bizimkinde yan yanaydı. Okulunun bahçesi küçüktü ,’buraya bir uçak ancak sığar ’,diye düşündüm.
Sıcak karşılanmıştık. Merak duygusuna kapılmış okulun her yerini gezmiştik, en çokta kütüphanesi ilgimi çekmişti koca koca kitapları. Ziyaretimizi bitirip oradan ayrılırken de aklımızda ve gönlümüzde bir kardeş okulumuz vardı.