- 484 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
418- bakırcı dadaş amca- ard öyk yeniyazım
Seher ile hortlaşıp kalkardılar.
Yazın bilhassa.
Nafakaya hücum!
Çorba kaynayacak!
Kazan sayısını say!
Her sabah, yazın; kurt, kuş, kuzgun insanlar usanmaz.
Erden er kim yola düşerse: Babil kargaşasına göğüs gererdi.
Dadaş amcaylan çalışan İspirli çerçiciler.
Ağırdı ama hafifdi hayat.
Çatıya dolalı vedra (kova) taşlara çarptı. Çarptığında ’şap’ dibe değdi. Kuyu suyunu sefertası gibi çekti. Hizmetkâr çocuk kürüne (yalak) suyu yalap şalap döküyor.
Güneş insanı kızdırdı. Seher karanlığına ve ısınmamaya karşın: kızdırdı, aydınlatdı karşılıklı.
Şefiklerin Köprü... sobacı Nusretgilin evide geçince, Ruğho Halagilin eve biraz var.
Bıldır bostancıların kaldığı evde; tencereden hangelin (mantı) taşmış yayılan suyu gibi fırlaştılar.
Yer be yer fakat ulaşmadı günler.
Değmen keyfine Alabalık’ın boşalmasına.
Memet Dayıgilin ev: çeşmenin güneye akan pöhrengin (oluk) ucuna konmuş beyaz güvercin.
Uzaktan geri çekilip baktınız mı?
Yanılsamalıda olsa o vizyonu andırıyordu.
Şefiklerin büyük hayatın darbaz kapı açılıp- kapanması, aksine, açılmazdı.
Kapanmazlığın simgesi: "Açıl susam açıl!" kilitin açarı.
Çeşme, açma-kapamalı grant, musluk değildi.
Bulakların (pınar) felsefesi ebediyyenlik: "Hüvelbaki" sözcüğünü Şefik bey çeşmeyi yaptırdığında lülüğün üst başına kazıttırarak yazdırmıştı..
İskendergilin ev beyaz kireçli leb-i deryanın aynasında. Arada yoldu. Bahçe, söğütler bayağı mesafe vardı.
Şemailler oynayıp kutnaşıyor. Fotoğraf stüdyosu gibi. Köprünün üstünde dikilip şekilsel izdüşümleri izliyor insanlar.
Erzurumlu Dadaş amca gön alırdı, satardı. Dükkanı, Sasatelli ŞEŞE dayının dükkanıydı. İstifli deriler tuzlanmıştı. Kokardı ama çok feci kokardı. O bundan şikayet etmezdi. Akıl verenlere: "Hırsızlık mı, yapayım?" diye cevap verirdi.
Bakır, demir de toplardı. Mahalle çocukları, evin eşiğin bakırını söktü getirdi. dadş amcaya sattılar.
Pastaya, limonataya ve Hıdır’la Ahmet’in sattığı Tatar çiğ böreğine verdiler.
Bayram dayının Güner’i, Espender dayının Ensar’ı, Ercan, Erdal, Cebe, Şappo...
Elektrik sistemi değişti de şükür sökme işi son buldu.
Demirci Zeki vardı. Orhan Balcılar yerini (evini) aldı. Ardahan’ın tastamam direklerini ve kablolarını çekti. Sarıkamışlı İbrahim amca (Şahset’in babası) çok güleç biriydi. Bir iki işi de, Fevzi amca vardı onlan yaptı. Azdı ama... iş.
Dadaş amca kayboldu gitti.
Çerçiler hemşerileriydi. Onlarla ortaklaşa çalışırdı. Köy (den)lüler bakır tas, tabak, güğüm getirir, Dadaş’a verirdiler. Çerçinin sepeti kolundaydı. Mandal, sakız, toka, iğne, iplik, çıtçıt, don lastiği (kalını, yuvarlağı)...trampa yapardı: peynire mal değişirdi.
Bizim çağlardaydı, güzel çakır gözlü kızı vardı. Dadaş amca her yaz onu getirirdi. Kız çocuğu babasının yemeğini, evin bakımını yapardı.
Kendi şekillerine merakla büsbütün seyredalmışlar...
Karşısında hanın bahçeli kenar alçak duvar.
Mamafih sanatın fevkinde bir afakı manzaralaştırmaya güç yetiren söğütler.
Kadın şemşiyelerinden daha renkvari cümbüşlü.
Karıştır! Çalkala! Salla kokteyl yaparsın ya... aşure gibi. Her renk her nevi... sögütler göğü göstetmiyor.
Bir açık büfe: Renk kataloğu açılmıştı nalbur masasına.
Ilık kokuyordu toprak, hava.
Mehraligilden aşağı: bahçede kahvaltı için dört can kurulmuş. Masa çığh, çığh ses çıkaran eski, kırık... Sandalyelerse barlarda moda olmuş sırtı kavrayan eğri klasik tipti. Düşünseniz? Hatırlarsınız.
Kadın fileden çıkarmış, francala ekmekleri. Çaynik burnundan sakince soluyor.
Tuzlanmış çeçiller beyaz sinide. Derenin yakaları sera gibi. Tütsüler buharlaşıyor, uçuyor.
Ekmeği ağızlarında çiğniyorlar. "Allah kimseyi açlıkla ıslah etmesin. " Çocukların anası yavruların doymasından aç kalmamalarından ne denli sevinçli.
Masada çeçillerin üzerine renkler destelerle şeker gibi dağılmış. Mavi, turuncu, açık yeşil, mor, lila. Çocuklar çeçillen ağızlarına atıp yiyorlar. İştahlı, iştahlı... Paç, paç ses çıkıyor.
Işın demeti dalların arasından hamam bacası pencerelerinden inerdi. Çarptığı alanı dışarıda oturan karanlığın zıddına el feneri ışığı gibi doldururdu.
Duvarları yanlamış ev. Beyaz kireçli sıvaları. Çatısı da uyduruk, yarı oluklu. gerisi çinko, saç teneke. Birazda kırışka.
Bitkin bir hayvan gibi uzalı atılı. İki oda bir sofa, dış kapısı avluya çıkar ve soğuk kar araya doluşur.
Bu sebepten kapının ağzına bir balkon veranda yapardılar. Giriş odası gibi olurdu. Ne bilmişlikse kapılar kör noktaya açılırdı. Kimse görmesin mi? Giren çıkanı?
Canlılık helecanı dibe vurmuş bahçeli evin erkeği pencerenin kanatlarını güne dünyaya hışımlan açtı.
" Ha can kirva!"
" Ola gadan alem! Yaman herifmiş!"
Açmanın basıncı bahçenin havasını duman etti. Savrulan toz toprak dereyi de çalkaladı.
Kafasını görmeye başladık. Kollar öne ilk fırladıya ona sebep başını az arayla göreceğiz. Kazıktan çıkan ürkmüş at gibi pencere pervazını salladı sökebilse anasını ağlatacak! Kompozisyon tamamen belirdi. Efendime söyleyim!
- Kız can kız! Baban hayrına. Bir kayganakh yapta yiyem.
- Ye ye! Gel gel yapemde ye.
- Baban yesin... Yapta gelem yiyem.
Herif askılı atlet katıylan çıktı bahçeye. Koltuklarının altı uzun keçelenmiş saçından uzundu. Dadaş, yüng çuvalları kapıya yığardı. Adamın saçı koltukaltı ve göğsü iki yün çuvalı tepili doldururdu.
"Dadaş da pala bir çift buyuğ vardı ki sanki teşiynen eğrilecek çuval yünü."
Yapraklardan yeşil renkler akıp dökülüyor. Maviler yaprak aralarında turuncuları dana boyun getiriyor...
Alalar bulanarak aktı ve çeçillerin beyazlığına kelebekten çok hafif belendi. Fenerin havaya savurduğu siren renklerdi zahir...
" - Aşk olsun çeçil ile maviler sarılar morları yemişler."
" - Çeçile renkleri katmışta mı, yemişler? "
Ben söyleyim ki diyeyim: Yansıyan gölgeler yekunatta:
Dalların yarpakların güneş görmeyen yanında. Şarkı söylemek olmaz kuşlar ötüşüyor. Uyumun bunun yanında esamesi okunmaz!
" Vicdanıma?"
Kımıllaması son olmuş serencamın gölgeler mor. Solmuş koyu boyalar serinleşmişti.
Eşeğini bağla!
Söğüt gölgesi üşüyesi renksizliğe karanlıkta girsin!
Alaca yelelerin sarıp çırpdığı sular. Evlerin beri yanı köprü.
Yosun taşları.
Köprü altı dahildi.
Üşüngen suların dibi, taşların yarısı havada, dışarıya başlarını uzatanlar ilk baş ısınmaya yüz tuttu.
Kaynaşmanın breh! Ne şahane insicamıydı?
Bilayekun:
" Şükrederek seherden sabaha selam sarındılar!"
" - Hele bunun paltosuna..."
" - Eyle!.."
Kaşkacılar
Cambazlar
Sazararalılar, Yaylacıklı, Sabgaralı.
Mıknatısa cam çiviler susamış gidere.
Ardahan’a kanat takmış gibi iniyor millet!
Onlar geliyor uçarcasına.
Şehir bekliyor kapısından dalsınlar diye.
İlk gelen son geleni tanıyacak mı?
Hatra getirecek mi??
Daha evvel ki günü...
Bir daha önceki günü...
" Adam sende neyi yitirdin, neyi arıyon? "
Zavot ( mandra) inekleri meydana indirmiş köy çocukları. Napızarlarda otlatıyorlar. Gizlice korucu görmesin diye yalandan ikide bir tumpa işiyorlar ki kır bekçisi yakalamasın, yakalarsa:
" - Sırtımdönük işiyordum görmedim." diyecek.
" - Aferin ulan iyi akıl! Kuş tüfenkli korucu ne der, nasıl davranır?"
Kendi bilecekleri!
YALÇINER YILMAZ
10/04/2010