- 475 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kendisini uçurum sanan adam
Kravatını olması gerekenden daha kısa bağladığını fark ettiği halde, içinden düzeltmenin gelmediği günlerden biri. Tıraşı gelmişti. Haftasonuna kalırsa saçı iyice uzar. 29 Ekim’de gideyim de tıraş olayım. Bana tatil ama o gün berber çalışıyordur düşüncesiyle mutlu oldu.
Hasta bir sırtlan sükunetiyle eski meyhanelerde gezdi durdu.
Masalara yayılan klarnet, işiten kulaklar ne kadar eskiyse o kadar fazla can yaktı. Derinlere indi.
“Bana kalsa ben de bu s.ktiğimin yakası sonuna kadar ilikli gömleklerini giymek istemiyorum. Sinekkaydı tıraş olup yüzümün kusurlarını ortaya çıkarmaktan çok mu memnunum sanki.” Dedi.
Aynı ömürde birden fazla hayatın tecrübesine sahip olabileceği bir iş ama nerede mutluluk?
Bunun abisi de böyleydi. Ayrılık konuşması yaptığı kıza o akşam araba çarpmış, kız hastanede kendine gelene kadar abisi, babası, dayısı kim varsa “Kız senin yüzünden canına kıymaya kalktı” diye bunu dövmüşlerdi. İkisi de iyileşince evlendirdiler.
Sonra da karnı acıktı. İçerde eski püskü elbiseleriyle bir ihtiyar, dönercinin fiyat listesi kartonlarını katlıyordu.
Yanındaki sandalyede paket tavuk döner. Hareketlerinde yaşadığı büyük bir acıyı kabullenmeyi başarmış insanlara özgü boşvermişlikten vardı.
Ayrılırken birbirini papağan gibi taklit ettiğini... ettiler. TAKLİT ETTİĞİNİ FARK ETTİ. Sarhoştular.
İyi akşamlar, iyi akşamlar. Görüşürüz, görüşürüz. İyi bak kendine, sen de iyi bak kendine. Hatta biraz uzaklaşınca biri elini kaldırdı. Diğeri de aynısından yapıyor ki inanılmaz aptalca değil mi yahu bu?
Gece yarısı yine aklına geldi. Hahah herif peşin çalışıyor. Şu karton katlayan.
Uyuyamadı. Bugün de güneşle ayın kavgasına tanık oldu.
Sanki uykudayken kaybettiği zamanların 10 yıllık geri ödemesi yapılıyor.
İş arkadaşlarının çocuklarından daha çirkin diye oğlunu haftasonu mesaisine getirmeyen adam uğradı bugün.
Babalar ve oğulları…
Küçükken bazı öğleden sonraları pencereleri açık evden içeriye tanıdık bir boğaz temizleme sesi duyulurdu.
Huzuru hatırladı. Babası geliyor. Babası genç.
Babası içeri odada aynanın karşısına geçmiş kırışıklıklarla dolu yüzüne krem sürüyor. Krem acı acı gülse yeri. Babası gidiyor. Babası yaşlı.
“Şu içine kapanık, yaşı geçkin bekar var ya muhasebede. neydi onun adı?”
“Tahir? “
“Tahir ha. Tahir… Bak dikkat et. Herif ne zaman tuvaletten çıksa yüzü asılıyor. Böyle ağlamaklı.”
Tuvalet aynasının üzerinde spot lambalar var. Tahir elini yıkarken giderek seyrelen saçlarına dertleniyor.
Rivayet odur ki; saçlar bir nevi beynin uzantısı, anteni.
Yani ne kadar uzunsa beyin hayatı daha iyi çekiyor.
O yüzden de Kızılderililer ve bazı Hintliler saçlarını uzun tutar.
İşte o yüzden askerdeyken saçlar kesilir, hapisteyken kesilir.
Algılamayın, sorgulayamayın, itaat edin diye.
Kimselere söylenemeyen can sıkıntıları. “Ulan kendi işin olacak saçı sakalı koyuvereceksin.”
Canını sıkmak istedikten sonra mutlaka bir şeyler bulunur. Yüzlerce kez uyarmasına rağmen öksürürken ağzını kapatmayan dedesine bilenen gencin çaresizliği.
Durmadan altına yapan bir anne ile birlikte yaşadığı için dostlarına ağlayamayan biri var. Felçli kadın öldüğünde artık herkesin içinde dökülmesi meşruluk kazanmış gözyaşlarına sahip olacak biri.
O günleri görseydi ceketinin cebinden dilini sarkıtan ipek mendilini uzatmaktansa ne güne duruyor peçete diye düşünür ve uygulardı.
Her katilin bir bahanesi var. Fırsat verseydik “Yavaş yavaş delirdim kimse fark etmedi.” diyecekti.
Kendini uçurum sanan adam.
Penceresi apartman boşluğuna bakan odada büyüyen, ya da bir türlü büyüyemeyen birinden başka türlü bir son da beklenmezdi zaten.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.