Kış masalı
Denizi uzaktan gören bir çay ocağına gittiler,
ikisi de suskun, biraz kırılgan, ayrı gibi,
fakat yan yana...
Falezlere yakın tahta masayı işaret etti adam,
kadın, göz ucuyla bakıp adımlarını o yöne doğru attı, peşinden adam ilerde bekleyen garsona bir el işareti ile iki çay istediğini anlattı.
Kent gri bulutları misafir ediyordu,
ve ayazdı...
İkisi de uzaklardan geçen tekneleri ve vapurları izlemeye koyuldular, ama akıllarında, ilk sözü kim konuşacak, ve ilk kuracağı kelimeyi özenle seçmenin verdiği bir dalgınlık vardı...
Masaya iki demli çay getirdi garson, adisyona işledikten sonra uzaklaştı.
Adam şekerini karıştırırken, kadın elinin tersiyle masanın üzerinde duran şekerleri itekledi, bir yudum aldı çayından,
çantasına uzanıp sigarasını aldı, adam çoktan yakmıştı ve dumanıyla birlikte sanki koca kenti ciğerlerine çekiyordu...
Bir müddet ikisi de sanki kimse yokmuş gibi masada, uzakları izlediler...
Sonra gözlerin tek bir noktada birleşti...
Etrafta dolanan, soğuktan üşümüş küçük bir kedi yavrusu dikkatlerini çekmişti, bir müddet sessizce izledikten sonra, adam parmak uçlarına basarak yaklaştı yavru kediye , üşüyen yavru kediyi elini uzatıp yakaladı. Masaya doğru ilerleyip kadının kucağına bıraktı,
yavru kedi yaradılışında "Anne Şefkatini" hissettiği kucakta ısınmanın, sevginin hazzıyla göz kapaklarını kısmaya başladı, ve uyuyakaldı...
O ana kadar sus pus olan iki sevgili, konuşmaya başladı...
O kadar hararetle konuşmaya başladılar ki, masalarına yeni gelen çayı bile unuttular.
Çaylar masada soğudu,
Sevgililer birbirinden...
Adam; kadının kucağındaki yavru kediyi göstererek,
"Biliyor musun, o kedi çok şanslı. Ben yıllardır seni sevdim, yıllardır sana bizi anlatan şiirler, yazılar yazdım. Ama bir gün olsun o yavru kedi kadar yüreğinin derinliklerinde ısınmadım, ısınamadım, ısıtmadın, dedi...
Kadın, sustu. Elleriyle kediyi okşarken, gözlerini uzaklara gönderdi yine...
Adam bi sigara daha yaktı, ellerinin arasına aldı sigarayı, üşüyen elleri ısınsın diye.
Kadın adama dönüp,
"Şiiri bende yazarım sana, bunda ne varki? Dedi...
Adamın o ana kadar asık yüzünde ufak bir tebessüm belirdi,
"Sen bana şiir yazma, bana şiir ol, yeter dedi" ...
Kadının gözlerinden yanaklarına iki damla yaş süzüldü. İçinden, her iki konuda da çok haklı, der gibi baktı adama...
Adam masanın üzerinden hafif uzanarak üşümüş eliyle sildi , kadının yanaklarına inen yaşları,
sonra simsiyah saçlarını okşayıp, yerine oturdu...
Ve sözlerine devam etti ,
"Sana adanmış bu hayatıma siyahları bulaştırma lütfen, ben siyahı sadece saçlarında sevdim, ve seveceğim hep" deyip sigarasına sarıldı,
kadının yüzündeki pişmanlıklar apaçık okunuyordu. Çok ihmal edip, çok göstermemişti sevgisini adama karşı, kendini hesaba çekmiş gibiydi bakışları...
Masanın üstünde duran elini uzanıp tuttu adam, dudaklarını uzatıp öptü kadının elini,
Gitsen’de siyahı bulaştırdığın hayatımdan, nefesim yettiğince seni hep seveceğim, ve hep sevdiğim olarak kalacaksın dedi...
Kadın titreyerek ayağa kalktı, adamın yanındaki tabureye oturdu.
Üşüyen ellerini aldı ellerinin içine, başını hafifçe yaslayıp adamın omzuna,
"Biliyor musun? Seni bende çok seviyorum. İnan bana. Anlattıklarında haklısın, ihmal ettim seni, belki de yeterince açık gösteremedim sevgimi, bunları yapabilirim. Düzeltebilirim bunları, anlayabilirim,
Ama şiir nasıl olacağım?
Bunun bir yolu, yada becerisi var mı? Diye adama sordu.
Adam; siyah saçlarını öptü kadının, beni çok sev, zaten şiirler başlar dedi ...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.