RUH ÜZERİNE
Magazin tarafı bir yana, dünyanın en önemli kültür ve sanat etkinliklerinden birisi olan Cannes Film Festivali bu yıl ülkemiz için bir gurur kaynağı ile sonlandı. Cannes Film Festivali’nde Yönetmen Nuri Bilge Ceylan, “Üç Maymun” filmiyle "En İyi Yönetmen" ödülüne layık görüldü. Ceylan, ödülünü alırken; "Ödülü tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme adıyorum." dedi.
Başarısını kutlamak için Yönetmen Ceylan’ a aşağıdaki iletiyi gönderdim;
"Sayın Ceylan,
Cannes Film Festivali başladığı günlerde de size bir ‘başarı’ iletisi yazmıştım.Festival sonlandığında, beklediğim gibi bir başarı öyküsüne kutlama iletisi yazmak üzereyim.Başarınızla iki kez gurur duydum; Birincisi, böylesi üst düzey bir festivalde ‘En İyi Yönetmen’ seçilmiş olmanızdan dolayıdır ki aldığınız ödül başarınızın tesadüfi olmadığını göstermektedir. Ayrıca, ödül töreninde, ‘Ödülü tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme adıyorum.’ demiş olmanız taşıdığınız ruhu göstermektedir.Bu da ülke sevmenin onun için çalışmakla ya da yaptığı işi en iyi şekilde yapmakla eşdeğer olduğunu ispatlamaktadır. Sabah gazetede okuduğum bu cümle içimde tarifsiz gelgitler oluşturmuştur. Belki de bazılarının söylediğinin aksine ‘güzel ülkem’ ruhunu kaybetmemiştir. Sözleriniz en çok bu olasılığı çağrıştırıyor.Sizi yürekten kutlamak benim boynumun borcudur.
Sevgilerimle.”
Gerçekten, bu ülkede, güzel şeyler olmaya devam ediyor. O güzel şeyler ki umudumuzu yeşertmektedir. Güzel ve başarılı şeylerin yapılabilmesi için – rastlantı olasılığını hesaba katmadan- emek, yetenek ve ruh olgularının birlikte olması zorunludur. Bu kavramlara ek yapmak mümkündür ama azaltmak olmaz.
Son günlerde ülkemizi ziyaret eden bir AB yetkilisi, “Türkiye, ruhunu kaybetmiştir.” dedi. Belki de o yetkili, iyi niyetle veya ülkemizin içinde bulunduğu karmaşayı bir Avrupalı kafasıyla anlamakta zorlandığı için bu sözleri sarf etmiştir. Amaç ve niyet ne olursa olsun bir tespitte bulunulmuştur; ruhunu kaybeden bir ülke.
Günlük sohbetlerin içeriğine veya medyaya bakarak “ruh kaybetme” tespitinin haklı olabileceğini düşünmek akla uzak değildir. Her gün; bireysel, örgütsel veya kurumsal bir yığın sapma veya hata yapılmaktadır. Öte yandan,toplumun nereye gittiği sorgulanabilir. Yanıtlar çeşitli ve tatmin edici olmayabilir. Dolaysıyla, günümüz ve geleceğimiz adına karamsarlığa kapılacağımız binlerce durum ve olaydan bahsedilebilir.
Verilecek olumsuz örnekler nedeniyle bazı sonuçlara ulaşmaların her biri kendi içinde tutarlı sayılmalıdır. İç içe girmiş pek çok sorun sarmalıyla yaşamaya çalıştığımız doğrudur. Ülkemiz, zor dönemlerden geçmektedir. Zor günlerin temelinde sorun tespiti ve çözüme yönelik çalışma eksikliği yatmaktadır. Bu da durumu biraz daha kötüleştirmektedir.
Ancak, her sabah, bu ülkede yaşam yeniden kurulmaktadır. Milyonlarca insan, koşulların ne olduğuna bakmaksızın işine gitmektedir. Bir şeyler üretmektedir. İnsanlarımız çalışmaktan geri kalmamaktadır. Öğrenci okuluna gitmektedir. Analar çocuklarını büyütmektedir. Göze görünmeyen milyonlar bir biçimde “yarın” mücadelesini vermektedir. Ülkem, benim gibi, geleceğe olan inancından vazgeçmemektedir.
Liyakat sisteminin nispeten daha sağlıklı işlediği ortamlarda temsilcilerimiz Ceylan örneğinde olduğu gibi büyük başarılar elde etmektedir. O başarıların ardındaki sır, “tutkuyla sevilen bir ülke” ye olan bağlılık, inanç ve güvendir. Ülkemin yarınlara doğru ilerlemesi bir “ruh”un var olup olmadığına dair net bir yanıttır. O ruh ki bir şeyi sevmenin en iyi yolunun ona dair bir şeylerle uğraşmak olduğunu ortaya koymaktadır.
Ülkemde bu ruhun varlığı ve kendini değişik biçimlerde göstermesi azımsanacak şey midir?
Erdem AK
YORUMLAR
"Ülkemde bu ruhun varlığı ve kendini değişik biçimlerde göstermesi azımsanacak şey midir?"
Hayır, asla azımsanacak bir şey değildir. Bitirmek isteyenlere, umudu kırmak isteyenlere inat, benim gözlerim hala ülkesi için çalışan, ülkesi için umut besleyenleri görüyor.
Sizi de taşıdığınız bu ruhtan ötürü tebrik ediyorum.