- 644 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
sessizlik
Zihnimin sessizliğinde yalnızca onun sesini duyabiliyordum: kalbim. Onu ancak o zamanlar derinden hissedebiliyordum, öyle güzel bir histi ki arzuya dönüşemeyecek kadar temiz ve saftı. Bırakabiliyordum onu kendi halinde, sürekli peşinde arzularıyla dolup taşan bir telaş değildi hissettiğim. Saygı uyandırıyordu atışları… Göğüs kafesime her çarpışında sevgisi, içimde yeni uyanan bir şeyler hissediyor gibiydim. Sanki kocaman bir ağaçtım ve üzerimde açmakta olan her küçük çiçeğin hareketlerini hissedebiliyordum.
Sessizlik böyleydi işte…
Dinginlik vardı bedenimde, parmaklarım uyuşuktu, her hücrem tembelliğin kavramını açıklamaya çalışıyor gibiydi. Tembellik değildi elbet, ama ona o kadar yakındı ki, ancak tembel olan birisi anlayabilirdi hissettiklerimi. İçim kıpır kıpırdı o dinginliğe rağmen. Nasıl olabilirdi bu? Hem sakin ve huzurlu hem de capcanlı olmak…
Böyleydi işte sessizlik…
Zıtlıkların ortasındaydı sessizlik. Bu yüzden tarifi imkânsızdı: onu anlatmak için hem kötüyü hem de iyiyi anlatmak gerekiyordu. Hem tembeldi hem canlı, hüzünlü gibiyken mutluydu, hem huzurluydu hem heyecanlıydı… Kavrıyordu her şeyi ama neyi kavradığını bilmiyor gibiydi. Açıklıyordu fakat sözcüklere alışık olan kalp ve zihin zorlanıyordu.
Sessizliğin diliydi bu…