GELİNCİKLER
Yıllar önce Sivas İmranlı’da ilçenin Divriği’ye komşu güney dağ köylerine aşılama çalışmaları için gittiğimizde başıboş atların çiğnediği kırlardaki gelincik tarlalarını fotoğraflamıştım. Çıkardım bugün o fotoğrafa tekrar baktım uzun uzun. Gelinciklerin yabani güzelliğinden güç almak istedim günlerdir yazmak istediğim bu yazı için. Baharla beraber yeşile kırmızıyla fırça darbeleri vuran gelincik çiçeğini insanlık binlerce yıldan bu yana tanımakta. Tarihte en eski gelincik resimleri 3 bin yıl önce Mısır lahitlerinde bulunmuş.
Sahrap Soysal bir yazısında uzun uzadıya bahseder: “Eski Yunan / Roma mitolojisinde de gelincik birçok tanrı ile ilişkilendirilir. Örneğin Morpheus (uyku tanrısı Hypnos’un üç bin çocuğundan biridir ve insanlara uykuda çeşitli biçimlerde görünen düşleri simgeler) uyutmak istediklerine gelincikten yaptığı taçlardan verirdi.”
Morpheus için yapılan tapınaklar gelinciklerle süslenmiş. Romalılar kara sevdaya düşenlere gelincikten yapılan içecekler verir, aşk acısını dindireceğine inanırmış.
Gelinciğin çiçekleri (taçyaprakları), yeşil yaprakları ve tohumları değişik amaçla kullanılmış. Çiçeklerinden mürekkep yapımında hatta sakinleştirici olarak faydalanılmış. Kültürümüzde gelincik şurubu, şerbeti önemlidir. Özellikle İstanbul hanımefendilerinin gelincik lezzetlerini çok iyi bildiği söylenir.
Homeros’un İlyada’sında da gelincik çiçekleri geçer ; biliriz o Truva hikâyesini! Ölen savaşçılar gelinciklere benzetilir. Yine, geçenlerde ciddi bir televizyon kanalında izlediğim belgeselde Çanakkale savaşlarında Türk ve Anzak askerlerinin ibretlik öyküleri anlatılıyordu. Milletimizin engin ve şefkatli bağrında yatan Anzak askerlerini anmak için yapılan Anzak Koyu’ndaki mezarlıkda her mezar taşının başında bir gelincik olurmuş. Çiçeğin yeşil narin gövdesi askerleri, kırmızı taç yapraklar da savaşın kanlı, adanma gerçeğini sembolize edermiş.
Tarihte örneği pek çok bu efsanenin; Cengiz Han’ın bir savaşta düşmanı mağlup edip savaş meydanını kan gölüne çevirdikten sonra etrafı gelinciklerin doldurduğuna şahit olduğu anlatılır.
Tıp öğrencisi olduğum 1980 li yıllarda Fransız oyuncular Alain Delon ve Véronique Jannot’un başrolünü paylaştığı” Le Toubib” adlı filmi biraz da doktor adayı olmam sebebi ile büyük bir merakla izlemiştim. Savaşın içinde güzel bir aşk filmidir.Alain Delon askeri doktordur. Final sahnesinde bir gelincik tarlası yakınında duran askeri cipten güzel Harmonie iner, tarlaya gelinciklerin içine girer. Çok duygusal, özel bir sahnedir filmde; tarlanın öbür yanında kurulu acımasız savaş düzeneği devreye girer, patlar ve güzel Harmonie kanlar içinde gelincik tarlasına yığılır. Usta aktör Alain Delon finali de güzel oynar, aktörün vasat filmlerinden biri olarak görülse de sadece o final sahnesi ile bile özel ve güzel bir filmdir bence. Sosyal medyada filmin final sahnesine ulaşabiliyorsunuz. Mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum. Fransız yönetmen Homeros’dan esinlenmiş olacak!
Bahar aylarının savaş ayı olması ve gelinciklerin baharla birlikte doğayı düğün yerine çevirmesi tesadüf mü, her boyutu ile irdelenmeli.Savaşlar da gelincikler de baharı bekliyor, bu gerçek! Memleketimi, Anadolu’yu düşündüm. Baharla beraber taşından toprağından şehadete her an hazır milyonlarca vatan sevdalısını temsil edercesine gelincikler açıverir. Sizi bilmem ama gelincik bende savaşın ötesinde aşkın naif çiçeği. Sanki hoyratça dokunursanız, sevgi gibi küskün, ürkek , arkasına bakmadan dönüp gidecek.
Gelin bu bahar gelinciklerle savaşı değil aşkı hatırlayın.
HARUN ÖZMEN