- 2023 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Küpleme
KÜPLEME
Bizim Oğulcuk’ta “Kupleme” derler. Küpleme (kupleme) bir hastalık adı. Bu hastalık karında su birikmesi sonucu ortaya çıkar. Karın şişer küp gibi. Özellikle çocuklarda. Hemen tanı konur:
“Vah anam! Bannak gader yavrı kupleme olmuş!”
Alır sabinin anasını babasını bir telaş. Hekim doktor görmeli hastayı, değil mi? Değil. Hekime doktora ne gerek var? Tıvga kestirilirse hastalık geçer. Tıvga kesmek de bir ihtisas işi. Ocaklı olmalı tıvga kesen şahıs. Yoksa bir faydası olmaz. Kuplemenin yanı sıra arıklık, iyi gelişememiş çocuk bedenlerinin gelişiminde de tıvga yöntemi etkilidir. Öyle sanılır.
Anam ocaklıydı. Tıvga keserdi. Komşu köylerden Devecipınarı, Belören, Karakoç ve Yazıçepni’den gelirlerdi tıvga kestirmeye. Hatırladığım kadarıyla tıvga kesme işlemi şöyle yapılırdı: Anacığım önce mangal maşası boyutunda bir demir çubuğu ateşte hafiften ısıtırdı. Bununla şiş olan,ağrıyan yere hafiften bastırırdı. Bastırdığı yerde bir kızarıklık oluşurdu. Daha sonra üzüm çubuğundan kalem uzunluğunda dokuz adet kırıp bir deste yapardı. Felak ve Nas süreleriyle,üç gulhü bir elham okuyup üflerdi çubuk demetinin üstüne. Sonra da sıkı sıkı tembih ederdi hasta yakınına:
“Bu okunmuş çıbıkları ateşte yakın. Kulünü tere yağıyla macın yapıp karnına sürün. Bir kısmını da bala gatıp şerbet yapın. İçirin. Geçer işallah...El benden,şifa Allah’dan...”
Oğulcuk’un ebesi Şaander bacıydı. Şaander (Şahinder) bacı Emmiler’den gelmeydi. Emmiler,Kayseri’ye bağlı bir köy. Oğulcuk’ta Emiler söylenir. Şaander bacınını öteki adı “Emilelli” idi. Emilelli Şaander Meston Ahmet’le evliydi. Meston Ahmet’in lakabı da Taslama.
O sıralar doğumu yaklaşan kadınlara “Garnı burnunda. Akşama zabaha...Allah gurtara!” derlerdi. Garnı burnunda hamile anne adayları kış mevsiminde kısmen rahattılar. Ama baharın, ırgatlıkta, harman zamanı ve güzün doğum izni olmazdı.
Yine bir harman zamanı. Çona’nın Memet’in öküz koşumu var. Sap yüklemiş kağnıya. Sapı dökmüş harman yerine. Sap çekme işi bitmiş. Düven sürmede sıra. Sermiş sapı. Koşmuş öküzleri düvene. Harman sürüyor. Düvenin üstünde Zekiye bacı. Zekiye bacı üç kız doğurmuş bir ana. Hem de karnı burnunda. Akşama sabaha, ayı günü. Vakti saati gelmiş. Öğle sonrası. Sarı sıcak yakıp yandırıyor.
Zekiye ana bir sancı hissetti inceden ince. İrkildi. Seslendi Memet emmiye:
“Memet! Sancım var lan...Gannım ağrıyo.”
Memet emmi oralı olmadı. Çıkıştı Zekiye bacıya:
“Sür...Sür...Gilik hala. Sanki top kekilli oğlan mı doğuracan?
Zekiye bacının içi cız etti. Üç kız anası...Karnındaki de kız olursa çekeceği var. Sanki elindeymiş gibi... Kocasının sitemine üzüldü. Ya yine kız doğurursa...O endişe tüm benliğini sardı. Yalvardı için için:
“N’our Allah n’olur bi oğlan goster...”
Zekiye bacı sıktı dişini. Lakin sancısı gittikçe sıklaşıyor. Dayanamadı:
“Memet! Ben dayanamıyom. Eve gidip yatacağam. Şaander’e haber sal gessin.”
Memet emmi işin ciddiyetini anladı. Hemen kardeşi İbrahim’in karısı Hatice’yi çağırdı:
“Hatıca! Bak Zekiye sancılandı. Doğuracak. Git Şaander’i al, gel.”
Hatice abla bir koşu gitti. Şaander bacıyı aldı geldi. Şaander bacı kolları sıvadı. Zekiye bacı nur topu gibi bir oğlan doğurdu. Hatice abla koşup geldi harman yerine:
“Memet ağa... Müjdemi isderim. Bi oğlunuz oldu.”
Memet emminin yüzü ışıdı:
“Müjden başım üsdüne Hatıca...” dedi.