- 700 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Günahtan Kaçıştır Edebiyat!
Savur beni ey ölüm!
Parmak uçlarımda siyahi bir acı, kalem tutmaktan.
Arkamda ateş kızıllığı!
Hangisi daha çok tutuşturur, hangisi yakar vakur sessizliğini boza boza,
Kıra döke?
Savur ki,
Zabıt tutsun solundaki çilingir;
derdinden, kederinden.
Bir bütünü bölüşür mü siyahla beyaz?
Hangisi daha fazladır ötekinden.
Günah!
İlahi kanunlara yapılan ihmalkarlık, inkar!
Dinlerin ortak yanlışı, tuzaklarla dolu toprak parçası, her rengin siyaha bulandığı bir palet.
Özünde pişmanlık taşır çoğu zaman. Kimsenin göremediği tel örgüler taşır içinde.İç içe geçmiş ah’lar, küller taşır.
İnançlar farklılaştıkça boyut değiştirir kendiliğinden. Kimisinde doğarken günahkardır çocuklar; vaftizle arınırlar. Kimisinde de yoksundur kötülüklerden, ne sözcük anlamından haberi vardır ne de kötü, iyi ayırt edecek kadar tanır hayatı. Yaşadıkça bulanır ellerinde aynalar, toz toprak eser de
içinde birikir.
Sonra,
tutuşur mu?
belki.
O hassas kozasından çıkıverir edebiyat; günahı tanıdığında. Hayatlarına ayna tutan görünmezler karanlık çizgiler görürler yüzlerinde. Kimisinin karası sol tarafında bulmuştur yerini,
kiminin alnının tam ortasında.
Işıkları sönünce gündüzün ve insan kalınca kendine başlar itiraflar. Edebiyatın o sessiz odalarında ahşap
masalara damlar tek tek cümleler,
Gözyaşları, öfkeler, intikamlar.
Köşe başlarında tanık olunan hayatlara dokunamamak, belki de tutunamamak düşlerde gezen hayaletin ellerine.
Acizlik her bedene farklı şeklini verse de yazan kalemlere hep susmak düşer. Çünkü edebiyat yankıları sevmez, gürültüsü kendi içindedir. Her beden kendi odasına hapsolunca ne demirden kapılar kırılır, ne taştan duvarlar oyulur.
Kalem uçları sivrilir.
Gözler de yumulur iyice.
Edebiyat günaha bulaştı mı tabanları yağlar mantık silsilesi, sileler patlatır yüzüne yüzüne. Utancından kaçar kimileri, kimileri yarım bir ölü gibi yaşar nihayetinde.
Gün!
Devir daim bir çarkın, sükût çocuğu.
ah!
yürek sesidir o, seslere dökülemeyen yürek sus’u.
Edebiyat hüznünü alırken yazardan, kağıtlara bin ah dökülür! Dünya edebiyatı onlarca sisli görüntünün, yanlış durakların, şaşılacak kararların kalem vuruşlarıyla doludur.
Anna , günah kadını Anna!
Vronski’ye olan tutkusunun sonunu kendi elleriyle çizeceğini biliyor muydu? Tolstoy hangi kadını arındırdı günahından onu ölüme yolcu ederek?
Raskolnikov, hangi adamın iz düşümünden döküldü kağıtlara.Onu kendi mahkemesinde yargılayan günah kimindi?
Ne büyük işkencedir oysa bir suçluyu kendi hakimiyetinde yargılamak. Daktilo seslerinde kendi idam hükmünü verdirmek.
Ömür boyu sürecek yüzü görünmeyen bir suçlu ilan etmesi kendisini.
Christy Brown konuşamamanın verdiği acizliği kendi günahı diye mi düşünmüştü sessiz odasında. Sol ayağına hüküm veren, yazmaya kamçılayan
o eksiklik duygusu muydu?
Aşk!
Asırlardır süregelen günah!
Tuhaf şeydi meydan okurken her eyleme, her çığlığa başkaldırarak,
yenilmek o arsız çocuğa.
Edebiyatın her mekânı onun ayak izlerini taşıyordu oysa. Ne çok günahkâr kaçtı kendinden senelerce,
Genç Werther de yaşadığı acıları kendi günahı sayarak gitti belki de...
Arkasında onlarca intiharı da getirerek. Akılcılığın yerini duygusallığın aldığı gözyaşı dolu bir yapıttır Goethe’nin elinden çıkan.
Ah günahsız Werther!
Kimdi anlamsızı anlamlı kılan? Edebiyattı birbirimizi anlamaya zorlayan.
Usulü acıyla olsa da dayanılmaz hafiflikte bir çağrıydı bu. Yazmaya iten günahtan arındıran,
sessiz bir çağrı!
Zaman siler ayak izlerini insanın. Zaman siner içine doğru utancından.
Söz bu ya her şey biter de, arınır da insan.
Bir boşluğa düşer öteki boşluktan.
" Kaçıştır edebiyat, sığınaktır günahsız cümlelere.
Yok oluştur kendi külünü ateşlendiren."
O halde kaçın!
Demirden kapılar kalsın ardınızda, taştan duvarlar.
Ben oradayım şimdi!
Her şey tahammülsüzlüğün kıyısında gelişti.
Sonra acılar çekmeye başladım, tuhaf acılar,
bilmek isteyişim,
sonra karanlık,
etrafımı saran sessizlik.
Sessizlik...
Günahtan arındıran o yazın yolculuğunda.
Yeni doğmuş bir bebek gibi
Sessizlik.
şşşt...
Nuray KAÇAN -2014
YORUMLAR
Hayata anlam katan bütün cümleler ,elbet bir gün o ırmaktan gececek. Belki eller, belki paçalar suya bir gün değecek... !
Bütün günahları içinde barındıran edebiyat, bütün sevapları da içinde ağırlar. Her yüz.y kendine yeni ihanet ve günahkarlar arayan edebiyat, bunların kaçından vaz geçebilir ki?. Avuçlarımda biriken günahları avucumdaki kalemle kağıtlara döküyorum. Yığınla ihaneti kendine çağıran günah ,edebi bir haykırışla kendine gelen insan... Ve bir yüzde gözyaşlarına saklanan aşk..!Suçlu ne Tanrı ne de şeytan...
Günah sadece insana kalan.
Ne sağımdaki melek yazdı günahı; ne de solumdaki yazdı sevabı. Edebiyatçının eline düşen kalemden çıkıyor hem günahım hem de sevabım !
Ya Tanrı olmasaydı?
Ya şeytan doğmasaydı?
İşte
O zaman günahta mubahtı !
En büyük günahla başlar hayat !….Adem’in elinden düşen elma, Havva’nın dudağına değen tat…! Kim bilebilirdi ki ilk günahın onca’sına insan aklı değecek, şeytan bu günahtan ebedi hazzı duyacak!
Günah Edebiyattır, Edebiyat İnsandır.
Suç ve Ceza da Dostoyevski’nin ellerini günaha bulaştırmasına kim ses çıkartabildi ki?
Raskolnikov ! Neden ,neden diye sesleniyorum sana ? Bu yaşlı tefeci kadını, kimseye yararı olmayan, yoksulların kanını emen zararlı bir bit olarak görmek ,niye ? Büyük bir günahı, küçük bir nedenle yıkamak, asla edebiyattan günahı uzaklaştıramayacak !
Huzur Romanında Tanpınar’ın Solmaya Mahkum Ettiği Kötülük Çiçeği: Suat ( ...) Mümtaz ve Suat’ın Nuran’a olan aşkı ! Bu aşk içinde Suat’ı intihara iten Tanpınar. Mümtaz’ı sonsuz bir iç çekişmeyle baş başa bırakmadı mı?.
Ve
Nicole Jordan...Erotizmi edebiyata en uç noktalarda yaşatan ilk eseri Ahlaksız Teklif ve ardından Günah Perisi ile hayatında âşık olduğu tek adama ihanet etmek zorunda kalan Julienne.Dare Geçmişinden aşk’ı silmek,ve günaha davet diliyordu. Dare bütün edebiyat okurları gözü önünde, Julienne’i metresi olarak kazanacağını iddia ediyor. Julienne’in amacı Günah Prensi’ne diz çöktürmek. Ve edebiyatı günahsız bırakanlara acımasızca ihaneti yaşatmak, günahlarla dolu hayatını okutmaktı..
Günah, koca bir meydanda ateş. Etrafını saran bütün canlıları ısıtan, kendinden geçiren, bütün izleyici koltukları doldurabilecek kadar insanı, canlıyı besleyen büyük bir arena…Ahh mores ! Yavaş yavaş bir aldanmanın ahlakı ,Günah onu ısıtır. İçinde boş bir görüntüyü, hoş bir an’a seyirci kılar.
İşte edebiyat, işte edebiyatı elegeçiren günah. Kim günahtan kaçabilir ,kim günah işlemeden yaşayabilir ? Ve kim Edebiyatı Günahsız var edebilir ki?
Temiz bir edebiyat, günahsız; günah edebiyatsız hiç bir anlam ifade etmeyecek. Suç olmadan cezanın var olamayacağı gibi…
Güzel çalışmandan dolayı teşekkürler değerli dostum
Saygılar, sevgiler
Edebiyat. Suç Ve Ceza’dan kaçamaz,Günahsız yaşayamaz …