Kadına uygulanan şiddet ve Kulak memesi ile gülme
İbretlik hikayeler - 13
KADINA ŞİDET VE KULAK MEMESİ İLE GÜLMEK -1
25 - Kasım - 2014 tarihli takvim yaprağını okurken, bu günün "KADINA ŞİDDETİ KINAMA GÜNÜ!.." (her ne demekse) olduğunu farkettim. Kendi kendime, "Hay, Allah!" dedim. Bu kadar yıldır alınan tedbirlere, söylenen uyarıcı sözlere, sözlü yazılı demeçlere ve sokakları kapatan gösterişli ve renkli eylemlere rağmen, demek ki kadına yapılan şiddet bitmemiş.Hatta daha da ileri giderek; "kadına yapılan şiddete" yılın bir gününü ayıracak kadar bir önemli bir hale gelmiş. İçim bir taraftan "CIZZZ!" ederken, son bir yıl içinde yazılı ve görüntülü medya da çıkan her çeşit şiddet olayından hatırlayabildiklerim gözlerimin önünden hızlı bir sinema şeridi gibi geçmeye başladı. Bir taraftan da (doğru teşhis konmamasından ve bir türlü isabetli önlem alınamamasından dolayı) sızlayan vicdanımın acısını dindirmek ve yine kabaran sinirimi boşaltmam için, her zaman yaptığım gibi kendimi (acı, acı da olsa) güldürmeye çalıştım. Bu gülme işini de biraz zorlama ile yaptığım için, bu çeşit gülme şekline ben her zaman "KULAK MEMESİ İLE GÜLME" diye isimlendiririm ve vasıflandırırım.
Öncelikle şunu belirteyim ki, kadına yapılan şiddete kulak memelerimle gülmeme kızıp da, peşin bir fikir ve acele bir kararla sakın bana kızıp ta küfretmeyin. Bu "İBRETLİK HİKÂYE Mİ" sonuna kadar okuyun. Okumanız bittikten sonra, yine de bana kızacak ve küfredecekseniz, ancak o zaman "BAŞIMIN ÜSTÜNE" der ve kızgınlığınızı da, küfürünüzü de kabul ederim. Şimdi lütfen sabırla okumaya devam edin.
Kadına uygulanan şiddet; aslında bir çok bilgisizliği, beceriksizliği, din adamlarının ahlaksızca suskunluğunu, devletin halkıyla inatlaşmasını.. velhasıl halı altına süprülen çeşitli rezilliklerinin toplamını ortaya koyan bir "REZİLLİKLER KOMEDYASI"dır. Ben bu rezillikler komedyasını akılda kolay kalması için maddeler halinde, özetleyerek ve sıra ile şöyle detaylandırdım:
"KADINA YÖNELİK ŞİDDET" denilince, "insanların birbirlerini kandırmalarının daha ilk safhası burada başlıyor." Hem de, o en hassas vicdanlarımızı ve aklımızı da, bu kandırmaca işine alet ederek. Şöyle ki; önce biraz mantıklı düşünürek, kendimize şöyle bir soru ile soralım. "Şiddet sadece kocalar tarafından ve sadece kadınlara mı yapılıyor?.." Elbette ki kocaman bir hayır, kocaman bir yalan, büyük bir istismar ve her zaman karşılaşılan ikiyüzlülük... "İŞTE SİZE İSPATI:"
1) İSİMLERİ VE SINIRLARI AYRI DEVLETLERİN BİRBİRLERİNE KARŞI UYGULADIKLARI ŞİDDET: Dünya üzerinde halen yaşayan resmi sınırları olan çeşitli büyüklüklerdeki bazı devlerler, (globelleşmekten dolayı) yakın veya uzak komşularının; topraklarına, iklimine yer altı ve yer üstü zenginliklerine, nüfüs potansiyellerine, dini, meshebi, iklimi, akarsuyu, dünya üzerindeki stratejik konumu.. gibi çok çeşitli sebeplerle birbirlerin üstünlüklerine göz diktiklerinde, o devletlerin halkına bazan doğrudan "SAVAŞ" açarak, bazan o devletlerin içerisinde "İÇ KARIŞIKLIKLARI" çıkararak ve bazan da o devletlerin ekonomik kaynaklarını.. v.b. değerlerini haksız bir şekilde zorla veya aldatma metodları ile sömürerek.. o devletlerin halklarına şiddetin, hem de her türlüsüne uygulamıyorlar mı?..
2) DEVLETLERİN ÇEŞİTLİ BAHANELERLE KENDİ HALKLARINA UYGULDIKLARI ŞİDDET:
A) Devletler, haklarını yönetmek adına o halkın bazan hürriyetlerini gasbederek, enflasyon, laiklik, dindarlık ve rüşvet.. gibi çok çeşitli baskı ve yıldırmalarla, halklarının vicdanlarına, dinlerine, inanışlarına, adetlerine, mal ve canlarına.. hem de en kaba şekliyle çok çeşitli şiddetler uygulamıyorlar mı?..
B) Yine devletler ihtilaller yaparak, sıkı yönetimler ilan ederek, din, meshep, milliyet, parti, ocak.. gibi halklarını çeşitli parçalara/kısımlara bölerek, halka toplu veya bireyel olarak; asker, polis, jandarma, özel koruma veya özel bir yetkili vasıtasiyle; bazan vicdani, bazan fiziki, bazan her ikisini birden en kaba şekliyle şiddet olarak uygulamıyorlar mı?..
C) Bazan iktidar partileri, sarsılan iktidarlarının konumlarını kaybetmemek için, muhalefet partilerine ve taraftarlarına, çeşitli entrikalar uygulayıp, çeşitli "ALGI OPERASYONLARI ve İFTİRALAR.." yaparak, halkının bir kısmını diğerine karşı "ÖTEKİLEŞTİREREK" içlerine fitne sokup ve onları ZIT KUTUP’lara ayırıp, halk birbirlerine düşürüp ve aralarında bölünmeler yapıp, daha sonra da yerine zamanına göre şiddetin, "HEM DE HER TÜRLÜSÜ"nü sergilemiyorlar mı?..
3) BİR DEVLETİN HALKININ BİRBİRLERİNE KARŞI CİNS VE YAŞ AYIRIMI YAPMADAN
UYGULADIKLARI ŞİDDET: Her devletin kendi siyasi sınırları içinde yaşayan halklarının; "KADIN, ERKEK, ÇOCUK, HASTA, YAŞLI, DUL, YETİM, FAKİR, GÜÇSÜZ, CAHİL.." ayırımı yapmadan, çeşitli sebeplerden dolayı kendi aralarında birbirlerine karşı uyguladıkları şiddete gelince:
A) Yukarıda birinci ve ikinci maddelerde zikredilen sebeplerin bazan bir, bazan birkaç sebepten dolayı kendi aralarında da; vicdani şiddetten, fiziki şiddete kadar.. şiddetin her türlüsünü birbirlerine karşı uygulamıyorlar mı?..
B) Bir ülkede yaşayan ve o ülkeyi meydana getiren halkın çeşitli; ırk, dil, din, mezhep, adet, an’ane, çoğrafi koşul, eğitim farkı ve çeşidi, zenginlik ve fakirlik arasındaki uçurumu.. gibi çeşitli etkenlerin, iç-içe yaşayan halkdaki ortaya çıkan farklı sonuçlarının; "ETKİ ve TEPKİSİ" neticesinde ve bazan da bu sebeplerin "YOZLAŞMMASI" ile ortaya çıkan sonuçlarının dışavurumu sonucu halkın kendi arasında şiddetin hem de her türlüsü meydana gelmiyor mu?..
C) Enflasyon, haksız kazanç ve ücretlerin işe ve emeğe, eğitime ve tahsile göre değil torpile, akraba veya yandaşı kayırmaya, çeşitli imar numaraları ile halkın malını küçük bir zümre adına gasbedilip, bazı azınlık aniden çok zengin yapılırken.. büyük çoğunluğu ise gelir açısından yerinde sayması ve hatta enflasyona yenik düşerek veya tamamen işsiz kalarak kendisini ve evini geçindiremeyecek hale düşmesi.. gibi saymakla bitmeyecek çok çeşitli "SOSYAL ve EKONOMİK.." sebepten dolayı, sinir sistemi bozulan halkın içinde, şiddetin her türlüsü ortaya çıkmıyor mu?..
D) Üç ilâhi kitaplı (İncil, Tevrat ve Zebur) iki din (Hıristiyanlık ve Musevilik) de CİN, ŞEYTAN ve şeytanlar ile insan şeytanlarına karşı koyabilmek için başvurulması gereken emirler yazılı olmasına rağmen, bu üç ilâhi kitabın aslı değiştirildiğinden dolayı, cin ve şeytanlardan.. kitapların bildirdiği şekilde korunulacağına, onların esiri, oyuncakları ve birer uygulama elamanları veya askerleri olmuşlar. Böylece ilâhi emirlere uymak yerine, bu emirleri ters çevirip uygulamaya başlamışlar. Dolayısiyle de çeşitli fitneler çıkaran bu sapıklar, kendi içlerinde ve dış devletlerde şiddetin her türlüsünün doğmasının ve yayılmasının en baş sebebi olmadılar mı?..
E) İslâm dinin (3/19) son şekli (şeriati) olan Müslüman’lığın kitabı Kur’anı Kerim’de, cin Şeytan ve şeytanlardan bahsedilirken, hatta bir de CİN SURESİ gibi özel bir de özel suresi varken, günümüzde (din ile ve insanlarla dalga geçercesine) bu gerçek "ES GEÇİLEREK" ve hata cin ve şeytan konuları mevzubahis olunca "ŞİDDETE KARŞI ASIL İLAÇ" olmasına rağmen cin ve şeytanlar üzerinde konuşulması yasaklanmamış mıdır?.. Bu yasak ise, her zaman insanların aleyhine ve cinlerin lehine işlemiyor mu?. Misal: Cin sözcüğünün ismi televizyonlarda yasaklanıp, konuşulmasına çok mecbur kalındığında ise, ismi sembolik olarak "ÜÇ HARFLİ" olarak teleffuz edilmiyor mu ve din adanları da bu rezil komediye sessiz kalmıyorlar mı? 21. asırda cehaletin derecesini düşünebiliyormusunuz? Adeta insanların aklı ile dalga geçiliyor. Bu boşluğu bilen cinler ve şeytanlar ise, bırakın dalga geçmeyi; her biri ayrı bir kanaldan iletişime geçerek insanları fikren iğfal ederek birbirlerine düşürmüyorlar mı?. Sonra da nereden çıktı bu "ŞİDDET" diye başlıyoruz başımızı taşlara vurmağa!.. Cinlere uğramış insanı hepimiz halinden anlar ve biliriz ve cin tasallutuna maruz kaldığın kabul ederiz de, "bu mahlûklarla nasıl başa çıkılır, nasıl karşı koyulur, bu yaraya nasıl melhem olunur?" sorusuna sıra gelince; adlarına dahi anmaya yasak koyar, üç harfliler diyerek aklımız sıra kendimizi rahatlatırız. Onlar da, ensemizde boza pişirir, bizimle dalgalarını geçerler, bütün düşünce sistemimizi etkileyerek.. bizi şiddetin, hem de her türlüsüne sevkederler. Sonra da "NEREDEN ÇIKTI BU ŞİDDET?" DİYE KARA KARA DÜŞÜNÜRÜZ VE BU ŞİDDETİN BİR ÇARESİNİ DE BULAMAYIZ. Size göre de bunlar ŞİDDET’in asıl gerçekler değil mi?
F) Bütün ilâhi ve sahte dinlerde, inanışlarda hatta dizsizlerde olan ahlâki kaidelerde "KAN DAVASI, kan dökme ve adam öldürme" yasaklandığı halde, 21. asırda dahi şiddetin hem de en korkuncu devam etmiyor mu?. Savaş adıyla kendine kılıf bulan adam öldürme san’atı en korkunç şiddet eğiliminin anası değil midir?..
4) GÖRÜNMEYEN VARLIK (CİN VE ŞEYTAN)LARIN TESİRİ İLE YAPILAN ŞİDDET: Kişisel kanaatim ve yıllarca gerek içlerinde bulunduğum ve bir çok deneye şahit olduğum cinci topluluklar (maneviyatı darmadağın eden sözde spirüalist guruplar) ve gerekse benim bizzat yapmış olduğum kişisel deneylerimin sonucunda öğrendiğim; "CİN, ŞEYTAN, ŞEYTAN’NIN ÇOÇUKLARI, ŞEYTANLAR ile KUR’ANİ tabirle "ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLAR" günümüzde üzerinde en çok durulması gereken bir dert, bir yara ve bir o kadar da GERÇEKLİKTİR.. Çünkü, yukarıda üç ana başlıkta sıraladığım tüm sebeplerin; bazan müsebbibi, bazan da kışkırtıcısı olarak ve az yukarıda çeşitlerini saydığım (şeytanlaşmış insanlar hariç) bu göze görünmeyen, fakat varlıkları; üç büyük ilâhi kitaplı din (Kur’an, Tevrat, Zebur ve İncil)de, ilâhi kitapsız din olarak da (Brahmanizm, Budizm, Taoizm.. )de ve hatta dinsizler de bile deney yoluyla tesbit edilen bu varlıkların Müslüman olan küçük bir bölümü hariç, çoğunluğu negatif olarak insanlara musallat olurlar ve insanların akli melekelerini ifsat ederek onları şiddete sevkederler..
A) Kesinlikle CİN’ler vardır ve çeşitli sebeplerle insanlara bulaşıp, insanlarla ilişkilerini sürdürürler. İnsanların
fiziki bedenlerinin (vücutlarının) içine girerek kendi istedikleri yerlere yerleşirler. (kutsal kitapların ayetleri...)
B) İnsanların kan damarlarının içinde dolaşarak yaşarlar. (bir çok hadis)
C) Uzaktan, insanın fiziki vücuduna girmeden; düşünce sistemleri olan akli melekelerini, barsak düşünce
sistemini ve sempatik sinir sistemlerini.. (televizyonların uzaktan kumanda aletleri gibi) etkileyerek.. insanlara
istem, idrak ve mantık dışı bir takım yanlış davranışlara ve şiddetin her türlüsüne sürüklerler. (kişisel bir çok
deneyimimin sunucu)
(....)
Değerli okuyucu. Hikâyeleştirdiğim bu yazı, kısa ve okunabilir olması için kısaca özetlediğim yukarıdaki sebeplerden dolayı, bu kadar iç ve dış etkiye ve bu etki sonucu da düşünsel ve davranışsal tazyike maruz kalan insanların bir kısmı; yazılanlara ilave olarak psikolojik, ruhsal, fiziksel, sosyal.. etkilerin de tesiriyle, hep ayni davranışı sergilemezler. Elbetteki; yaşı, cinsiyeti, eğitimi, maddi ve manevi imkanları, ortam şartları.. gibi, kişisel özellikleri çok farklı olan insanların; tepkileri, davranışları, sabırları veya kendilerini şiddete karşı frenlemeleri de elbetteki birbilerinden farklı olacaktır.
GEÇMİŞDEN DEVRALINAN OLUMSUZ ŞARTLARDAN KAYNAKLANAN MEVCUT ŞİDDET EĞİLİMLERİ YETMEZMİŞ GİBİ, BİR DE HER GÜN BUNLARA YENİ OLUMSUZ GELİŞMELERİN DE EKLENMESİNİN TETİKLEDİĞİ ŞİDDETİ HER GÜN BİRAZ DAHA ARTIRAN ŞARTLAR ORTADAN KALDIRILMADIKÇA; İNSANLARIN BİRBİRLERİNE KARŞI UYGULADIKLARI ŞİDDETİN ORTADAN KALKMASINI BEKLEMEK, YAZ GÜNÜ AÇIK HAVADA SERİNLEMEK İÇİN GÖKYÜZÜNDEN YAĞMUR BEKLEMEK KADAR ABESLE İŞTİGAL OLUR.
Ayrıca da, yılda bir defa ve de sadece bir gün ve de sanki şiddet sadece kadına uygulanıyormuş gibi; "KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ KINAMA GÜNÜ" seçmek, daha teşhisi baştan yanlış olarak saptamak ve yanlış yola sapmak olur ki, şiddet konusunda günümüze kadar sonuç alınamamasının bir sebebi de budur. Ayrıca (Erzurum’luların tabiri ile) ŞÜŞE XAMECÇİK (camdan yapılmış süslü bebek)lerin sosyetik bir görünümle gösteri yürüyüşleri yapması, çeşitli sloganlar atarak ve dev pankartlar taşıyıp caddeleri aşındırması, hatta devletin "şiddeti önleme adına" çok ağır cezalar içeren kanunlar çıkarması.. meselenin aslına inmediği için şimdiye kadar mevcut şiddet sarmalını bozarak şiddeti ortadan kaldırmadığı gibi, şimdiden sonra da kaldıramayacak ve şiddet (hadis-i şeriflerde de, haber verildiği üzere) gün geçtikçe daha da artarak sürecektir. (Meselâ, şiddetin dev boyutlarda ve dünya çapında uygulaması olan üçüncü dünya savaşı, kapımızı çalmak üzeredir.) Çünkü yanlış ilaçlar kullanılarak, doğru tedaviye ulaşılamaz. "Doğru tadavi nedir?.." diye merak ediyorsanız, bir hafta sonra yayınlanacak bir sonraki ibretlik hikâyemiz olan "ŞİDDETİN ARKA PLANI VE CİNLERLE DANS" adlı makalemizi de okumanızı rica ederiz.
Not: Bu hikâyemin başında da dediğim gibi, ben şiddeti önleme adına alınan suni tedbirlere; üzülüyor, acı da olsa "kulağımın memesi!.." ile gülüyorum. Yalnız bana kızıp küfretmek isteyenler, lütfen azıcık daha sabredip bu makalenin devamı mahiyetindeki ikinci yazımızı da okuyunuz. Sonra, takdir sizin ve atış serbest...
Selâm ve dua ile..
Mürsel Münevveroğlu
munevveroglu@
Surprizsite.com ve Has-gül vakfı.com
Genel Yayın Yönetmeni
Konak –İZMİR.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.