- 952 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Bulutlardan Okyanuslara
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sun Tzu sanatının en yüksek seviyelerinde ustalar, öğrencilerine artık doğayla bütün olmaları gerektiğini öğretirler. Bruce Lee bu olayı, “Zihnini boşalt, şekilsiz ol.. Su ol mesela..” diye özetler. Suyu bardağa koyarsan su artık bardak şeklindedir. Suyu şişeye koyunca su artık şişedir ve su, dayanılmayacak sıcaklıkta artık bulut gibi özgürdür. Jonathan Asset, Yüksek Risk eserini kayda alırken su örneğinden bahsetmese bile insanı “su gibi aziz olmaya” çağırıyor.
Hapise düşen bir genç. Hapishanede karşılaştığı babası ve karışık ilişkileri. Aslında konuya bakıldığında neler olacağı çok manidar bir şekilde belli olsa da işleniş ve bıraktığı etki bakımından insana kendisini su gibi görmeyi nakış misali işliyor. Doğduğu gün sarılan kundaktan ölünce sarılan kefen misali sürekli bir “kap” içinde insanoğlu. Kap içinde çok kalınca kendini kap zannetmeye başlıyor. Su kadar özgür, su kadar aziz, bazen su kadar yıkıcı, su kadar hayat veren bir varlık olduğunu unutup çay bardağı, üç gün içinde çöpü boylayan çiçek vazosu oluyor. Halbuki dokunamadığımız bulutlardan, korkumuzdan bakmaya çekindiğimiz okyanustan farkımız yok. Kıskançlıkla baktığımız altın kupadaki suyla, kahvehanede umarsızca konulan çaydanlık suyuyla aynıyız bakıldığında. Kendimizi yakıştırdığımız kaplar o kadar sınırlayıcı ki. Akvaryuma konulan balığın okyanusu hayal edememesi gibi belki de. Ya da okyanusun sınırının olmaması korkutuyor bizi. Kapsız olmak. Bulutlar kadar özgür, okyanus kadar uçsuz bucaksız olmak. Bazen herşeyi silip süpüren sel, bazen de kuraklıktan çatlayan tarlalara yağmur gibi gelmek. Bu korkutuyor bizi. Herkes kendini bir kaba koymaya başlıyor. Tıpkı başrol oyuncusu olan Neville Love’nin kendisine baraj vurulmuş bir akarsu olarak görmesi gibi. Kimsenin kendisine set vurmasını istemiyor, o “baraj” kendisine vurulduğundan beri”. Hiçbir canlıya hayat vermek istemiyor. Korumak istiyor, okyanusla birlikte sonsuzluğa karışmayı deli gibi arzuluyor. Ne kadar imkansız gibi görünse de aslında bunu yapmak, kaptan dökülmek kadar kolay.
İnsanın en büyük korkusu yetersiz olduğunu görmesinden kaynaklanmaz. Bir su ne şartlara girerse girsin azizliğini kaybetmez sonuçta. İnsanın en büyük korkusu ölçülemeyecek kadar güçlü olmasından kaynaklanır. İçimizdeki karanlık ya da durağanlık bizi engellemez. İçimizde doğduğumuz günden beri var olan potansiyelimiz, okyanusa bir damla olma isteğimiz bizi engeller. Bunun nedeni beceremeyecek olmamız değil, sadece kap içinde duran insanların sahte mutlulukları veya sahte amaçlarına ulaşma tatminleridir. Biz okyanusa karışmak istediğimizde “kaplar” hemen isyan eder, “Sen kim, okyanus olmak kim? Hem okyanus olacaksan bile nasıl ulaşacaksın? Sen yere döküldüğün anda kaybolacaksın! Tıpkı kaptan dökülen diğer sular gibi.” diye. Halbuki bilmezler, hiçbir su kaybolmaz. Döküldüğü anda şekil değiştirir, buharlaşır, uçar. Diğer kaplarda hiç olamayacağı kadar özgür olur. Ama o özgürlük onun amacı değildir. Ağır gelir havaya su, dökülür usulca. Bazıları tekrar sahte huzurları buldukları kaplara geri döner, bazıları ise amaçlarına ulaşıp diğer “kendini kap zanneden suların” hayal bile edemeyeceği deryalara ulaşır. Can verir, can alır, endamını korur ömrünün yeteceği kadar. Bulut muyuz, okyanus muyuz, yoksa kendini durduğu zanneden kap mıyız bunu ancak zamanla ve olaylarla farkederiz. Er ya da geç farkederiz. Ve farkettiğimiz zaman, diğer “kaptakilerin” bizi durdurmasına izin vermemeliyiz. Çünkü onlar okyanusun endamını sadece kap içinde televizyonda görebilirler.
Chuck Palkniuk’un Fight Club eserinin son cümleleri bu durumu özetler, “Gözlerim artık ardına kadar açık!”. Uykuda olanlar sadece rüyalarını koruyabilir. Aslında rüyaları gerçekleştirmenin ilk yolu ne kadar güzel olursa olsun o rüyadan uyanmaktır.
YORUMLAR
Öz kaybolmaz.Öz,gözgürdür.İnsan korku ve engellere teslim olarak herkes gibi olur ve kabı öz olarak algılamaya başlar.Belkide bu kolaydır.Mücadele etmek yerine kolayı seçmek neden olmasın ? Fakat herkes gibi olmak,kendini bulmaktan uzaklaşmak memnun etmez bir süre sonra ve o kabın dışına çıkmak istersin belki sadece bir düş olarak başlar ve düşlerde kalır çoğu zaman ama yazıda da denildiği gibi uyanmadan gerçek olmaz bazı düşlerde.Düşündüren,iyi bir yazıydı.Tebrikler.