- 1237 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
Şara
Onu İnternet ortamında tanıma fırsatım olmuştu. Bir grupta şiir yazardı. Hüzünlü bir havası vardı. Şiirlerine yaptığım yorumlardan etkilenmiş olmalı, arkadaşlığına kabul etti. Belli bir süre sadece resmiyle yetinmiş, daha sonraları kamerayı açmasını istemiştim. Kırmadı beni. Gördüğüm anda büyülenmiştim. Gece gibi gözleri vardı. Simsiyah saçlarını yana atmış gülümsüyordu. İçtenliğine şaşırmıştım, insan hem güzel hem de bu kadar alçak gönüllü olur muydu? Bunca yıl kalbim onu aramıştı sanki, daha önce neredeydi? Aradığımı bulmuştum nihayet. Her gün bilgisayarın başında onu bekliyor, gülüşünü görmeden rahat edemiyordum. Küçük kaçamak bakışları, bir adım gelip, geri kaçmaları, sevdasını dilinden çok kalbinden yansıtması, her geçen gün beni kendine bağlamıştı. Anlatamadığı bir şeyler vardı şiirlerinde, sanki gereğinden fazla yük taşımıştı kalbinde.
Sonraları onu sadece kameradan görmek yetmemeye başlamış, canlı haliyle görmek, benim için bir tutku haline gelmişti. Yalvar yakar ayaklarına kapanmaya razı olacak kadar ısrar etmiştim. O ise bu isteğimi her seferinde geri çeviriyordu.
-lütfen Şara kırma beni, ölürüm sana, ne olur bir kerecik göreyim seni.
-ısrar etme ben dışarı çıkamıyorum.
-ama neden Şara neden?
-sebebini sorma.
İçimde büyük bir merak uyanmıştı, beni neden görmek istemiyordu? Mutlaka sebebi vardı, beni sevmiyordu galiba. Belki de oynuyordu benimle. Hem bu kadar güzel bir kız beni ne yapsındı, kesin ya bir sevdiği vardı yada unutamadığı biri.
Özleme batmıştı yüreğim. Kokusunu hissetmek, elinde bir kez olsun tutabilmek için neler vermezdim. Geçtiğim her sokakta onu aradım, gördüğüm her güzelliği ona benzettim. Onunla tamamlandım. Bazen unutmaya çalıştım, bazen unutmamaya. Kaç gece Şaram için gözyaşı döktüm hatırlamıyorum. Bilse deli mi derdi bana? görmediği birine insan, nasıl akıl almaz bir aşk duyabilirdi? Kara sevdaya mı tutulmuştu kalbim? Yoksa ben mi? tanrıça yapmıştım onu. Bunu, onu görmeden anlamam mümkün değildi. Elimde ne adresi vardı, ne oturduğu yere dair bir bilgi. Bir umut ışığı arıyor sonra yeniden kendisine yalvarmaya başlıyordum;
-Şaram, neden beni acı veriyor kalbin? seni görmek neden imkansız?
-benden bunu isteme.
-neden?
-sebebini sorma, unut beni.
-nasıl?
-arama beni bir daha.
.............
-işte sende benden bunu isteme.
Her gün gökyüzüne bakıp ona içimi dökmeye başlamıştım.
" Bak, gökyüzü ne kadar büyük ve anlamlı. Sen yoksa bir yıldız mısın? Elimi yakacak olan bir güneş mi? Yoksa yeryüzünde olmayan bir melek mi? Bir şizofreni hastasının hayal ürünü yansıması mı?
Beni duyup anladığını biliyordum. Ne kadar soğuk davranmaya çalışırsa çalışsın, gözlerime kameradan dahi olsa, her baktığında derin sevgisini hissediyordum. Aramadığım günler hüzünlenir, sitemli şiirler yazardı. Bir iki konuşmanın ardından neşesi yerine gelir, beni sevdiğini söylerdi. Ama neden kaçıyordu? Neden? yüz yüze gelmeye korkuyordu?
Onunla konuşmak anlamsızdı, kendini göstermeye hiç niyeti yoktu. Bir kez "hayır" dediğinde fikrinden caymazdı tanıyordum. Bir gün aklıma çok zekice bir fikir geldi. Bilinmeyen numaraları arayıp numaranın kime ait olduğunu ve adresini sordum. İlk kez şansım yaver gitmişti, numarası ve adresi bulunuyordu rehberde.
Adresi buldum bulmasına ama nasıl göreceğim hakkında bir fikrim yoktu. Bir kaç kez gittiğim halde göremedim. Sonraları her iş çıkışı mahallenin yakınında olan kahveye uğrayıp bir iki saat beklemeye başladım. Evleri dört katlı bir binanın en üst katıydı. Belki camdan bakar avuntusuyla gözümü ayırmadan bakıp durdum.
Bir gün, öyle saatleriydi sanırım, farklı bir şey olacağını hissetmiştim içimde. Bu kez biraz daha zorladım şansımı. . Evlerinin altında kuruyemiş satan bir büfe vardı, sigara almak için girdim içeri. Dükkanın kapısının önünde dondurma dolabı vardı ,hemen yanında bir iki sandalye duruyordu. Sigarayı alıp çıktıktan sonra büfeciye dönüp "oturabilir miyim?" diye sordum" büfeci başıyla evet işareti yaptı. Sigara paketini açtım, içinden bir sigara çıkarıp yaktım, dumanı içime çekip dışarıya kederli bir şekilde üfledim.
Birden apartmanın kapısı açıldı ve iki çocuk hızla sokağa fırladı. Ardından bir adam kapıyı ardına dek dayadı ve tekerlekli sandalye de oturan bir kızı çıkarmaya çalıştı. İçimden "yazık" dedim ve tekrar sigaramdan bir nefes aldım. O sırada başımdan kaynar sular inmiş gibi bir duyguyla irkildim. Dumanı yuttum ve öksürmeye başladım. Gözlerim birden faltaşı gibi açılmıştı, tekerlekli sandalyede oturan kız Şara’ydı. Göz göze gelmiştik kapının önünde. Gözleri dolu dolu baktı bana ve babasına dönüp" beni eve götür " dedi. Babası şaşırmıştı" daha yeni indik dışarıya?" dedi. Hiç bir şey söylemedi, birden elleriyle tekerlekli sandalyenin yönünü apartmanın kapısına çevirdi. Son kez döndü, bana baktı, gözlerinde bir damla yaş vardı, hafifçe gülümseyip içeri girdi. Donup kalmıştım oracıkta, kımıldamadan durdum tıpkı bir korkuluk gibi. Demek her şey bunun içindi.