ALMAN FELSEFESİNDEKİ AYDINLAMA VE KLASİK ALMAN İDEALİZMİ İLE ALMAN FİLOZOFLARINA GENEL BAKIŞ
ALMAN FELSEFESİNDEKİ AYDINLAMA VE KLASİK ALMAN İDEALİZMİ İLE ALMAN FİLOZOFLARINA GENEL BAKIŞ
Giriş
Bu makaledeki amaç; başlıkta olduğu gibi ‘’Alman’’ felsefesindeki aydınlanmaya ve ‘’Klasik Alman İdealizmi’’ ile Alman filozoflarına genel bir bakış yapmaktır. Bundan dolayı öncelikle, ‘’Aydınlama’’ kültürünün ya da terimi hakkında bahsetmekte yarar buluyorum. ‘’Aydınlanma’’ terimi Avrupa Uygarlığı’nın tarihinde on yedinci yüzyılın sonlarına kadar uzanan bir döneme işaret etmek veya gönderme yapmak için kullanılmıştır. Fakat her şeyden önce Aydınlanma on sekizinci yüzyılda, bireylerin bir şekilde yaşadıkları veya hayata geçirdikleri bir sürece, gerçekleştirdikleri bir takım faaliyetler kümesine gönderme yapmaktaydı. Bu etkinlikler ise akli ve eleştirel bir sorgulama çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Kısa ve öz bir şekilde Aydınlanma kültürü ya da terimi hakkında bahsedip makale için zemin hazırladıktan sonra, asıl makalede vurgulamak istediğim veya değinmek istediğim hususlara veya konulara geçebilirim.
Alman Aydınlanması: Alman Aydınlanmasına baktığımızda, ilk dönemlerde karışımıza Christian Thomasius ve Christian Wolff, ikinci döneminde ise Moses Mendelssohn karşımıza çıkmaktadır. Fakat en son döneminde ise, ‘’olgunluk’’ dönemi olarak da dile getirilen dönemde Immanuel Kant karışımıza çıkar ve onun tarafından temsil edilir.
Immanuel Kant Aydınlanma’nın hiç kuşku yok ki, ona Almanya’dan katkı yapan en önemli filozofudur. Katkı yapması bir yana bırakılırsa eğer, onun Aydınlanma’nın örnek filozofu olduğu düşünülür. Bunun nedeni ise, onun her şeyden önce Ortaçağ’ın dünya görüşünün son izlerini modern felsefen silmiş olmasıdır. Kısa bir açıklama ile Kant’ın Aydınlanma’daki öneminde bahsettikten sonra tekrar Alman aydınlanmasına dönebiliriz.
‘’Alman Aydınlanması da, aslında İngiliz ve Fransız Aydınlanması’yla pek çok benzerlikler sergilemekteydi. Yani, Aydınlanmanın on sekizinci yüzyıl sosyal gelişmeleriyle ilintilendirilmesi gerektiği gerçeği Alman Aydınlanması için de geçerli olup, ‘’ortak iyi’’ veya ‘’genel çıkar’’ idesine ve aydınlanmış asklın güç ya da kapasitelerini söz konusu ‘’ortak iyi’’yi tespit edip hayata geçirme amacı doğrultusunda kullanma düşüncesi anlamında ‘’burjuva felsefesi’’ nitelenmesi, Alman aydınlamasına fazlasıyla uygun düşer’’
‘’Özelikle dini bir çerçeve içinde veya Aydınlanma’nın dinle olan ilişkisi açısında değerlendirildiğinde, aslında bu burjuva felsefesinin Protestan Reformu’nun genel bakış açısının popüler veya sekülerleşmiş bir ifadesi olduğu söylenebilir. Buna göre, Tanrı’ya gerçek hizmet ve ibadetin, tam bir asketizm içinde dünyadan el etek çekmekte veya ezeli-ebedi hakikatleri temaşa etmekle değil, fakat sosyal hayatın farklı formlarında aranması gerekir. Dini bağlamı ya da çerçevesinde çıkarıldığı zaman, bu düşünce bir yandan da dünyamızda kaydedilen sosyal ilerleme ve elde edilen bireysel başarının aslında Tanrı’nın teveccühün alametleri olduğu sonucuna götürür. Teolojik alana herhangi bir katkısı olmayacak olan felsefi tefekkürün katkısının sadece sosyal iyinin yaratılmasına, bireyin dünyevi mutluluğunun inşasına olabileceğini dile getiren söz konusu modern, Aydınlanmacı yaklaşımı, dolayısıyla felsefi tefekkürü belirleyen ve harekete geçiren en önemli saikin fayda olması gerektiğini ima eder. Başka bir deyişle, felsefenin insan üzerinde odaklaşması, metafizik ve teolojiyle değil, fakat etikle ve toplumsa organizasyonla ve hukukla meşgul olması gerekmektedir.’’
Alman Aydınlanma’sı ile ilgili kısa ve öz bilgi verdikten sonra, Alman Aydınlanma’sıyla ya da Kant ile gelişen ‘’Alman İdealizmi’’ veya ‘’Klasik Alman İdealizmi’’ hakkında ki bilgiler aracılığıyla makaleye devam edebiliriz.
Alman Felsefesi ve Klasik Alman İdealizmi: Şimdiye kadar ‘’Alman Aydınlanması’’ hakkında kısa ve öz bilgiler aracılığıyla değinmeye çalıştım. Bundan sonraki kısımda ise makalenin alt başlığında olduğu gibi ‘’Alman Felsefesi’’ ve ‘’Klasik Alman İdealizmi’’ hakkında değinmeye çalışacağım.
Öncelikle Alman felsefesi; on sekizinci yüzyıl sonu ve on dokuzuncu yüzyıl başlarında belirgin bir ağırlık kazanan, bana göre felsefenin yurdu haline gelen (Kant’ın Aydınlan Felsefesinde ki rolünün öneminden dolayı) Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan felsefi eğilimlere sahip olan Alman filozoflarının veya felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir. Bu anlamda Alman felsefesi belli bir düşünce geleneğine ya da filozof grubuna indirgenemez.
Alman felsefesi denildiğinde ilk akla gelen makalenin de alt başlığının bir kısmını oluşturan ya da bulunan ‘’Klasik Alman İdealizmi’’ olmaktadır. Ancak, Alman felseficilerinin bundan daha fazla olduğu ve karşıt felsefi eğilimleri temsil eden Alman filozofları bulunduğunu bilmemiz gerekir. Çünkü ben makale genelinde ‘’Alman Aydınlanması’’, ‘’Alman felsefi’’ve ‘’Klasik Alman İdealizmi’’ arcılığıyla filozoflara genel bir bakış açıyla değinmek istedim. Fakat karşıt eğilimli düşüncelerden bahsetmek de fayda buluyorum. Alman felsefesinde sadece Klasik Alman İdealizmini benimsemiş filozoflar bulunmamaktadır. Bu görüşün dışında Alman felsefesinde ki filozoflar, materyalist, duyumcu, rasyonalist, deneyci ve diyalektik düşünce eğilimlerini temsil etmektedirler.
‘’Klasik Alman İdealizmine’’ değinecek olursak eğer; On dokuzuncu yüzyılın başlarında felsefeye egemene olan ilk büyük akım Alman idealizmi olmuştur. Fichte, Schelling ve Hegel tarafından temsil edilen Alman idealizmin çıkış noktası doğrudan doğruya Kant’tır. Klasik Alman İdealizminin ana gövdesinde Kant ve Hegel gibi isimler yer alır. Her ne kadarda çıkış noktası olarak Kant’çılığı ele alan on dokuzuncu yüzyıl Alman düşünürleri ya da filozofları ayrıca Kant’ın eleştiriciliğini benimsemişleridir Bunu özelikle Fichte ve Hegel’de derinlikle görebiliriz.
‘’Alman idealistleri felsefenin problemlerini çözme sürecinde, kendi kendisini belirleyen manevi faaliyetleri temel ilke olarak kabul ederler. Onlar, bilgiyi ve deneyimi olduğu kadar, doğayı ve tarihi de söz konusu tinsel faaliyet yoluyla açıklarlar. Alman idealistlerine göre ideal ilke, teorik akıl ile pratik aklı birleştirip kategorileri düzenleyerek bilgimize birlik kazandırır; ama çok daha önemlisi o esas, kendini belirleme veya tanıma yoluyla mekanizm ile teoloji arasındaki karşıtlığın üstesinden gelme imkânı sağlar. Gerçekliği şu halde ancak ve ancak kendi kendisini belirleyen aklın ışığında, organik ve evrimsel bir süreç olarak yorumladığımız takdirde anlayabileceğimizi öne süren Alman idealizmine göre felsefe, bu yüzden her şeyi açıklayabilmeye muktedir olan mutlak bir bilim olmak durumundadır. ‘’
Alman felsefesi ve Klasik Alman İdealizminden kısaca bahsettikten sonra, Klasik Alman İdealizmin düşünürleri veya filozofları hakkında kısa ve öz bir değinerek makalemi bitirmeye çalışacağım.
Fichte(d.19 Mayıs 1762, ö.27 Ocak 1814): Ünlü Alman düşünürüdür. Felsefedeki en önemli kavrayışı, temel çıkış noktası kendi özgürlük anlayışıdır. Fichte’ye göre, irade ya da ben temel gerçeklik olup, özgürdür, kendi kendini belirleyen faaliyettir. Ben ya da irade dışında her şey ölü ve pasif bir varoluşu gösterir; yalnızca böyle bir faaliyet, kendi kendisini belirleyen tinsel bir faaliyet, gerçektir. İradenin kendisi, yaşam ve akıl, bilgi ve eylem ilkesidir. Her türlü ilerleme ve uygarlığın harekete geçirici gücüdür, bilginin dayandığı temel kurumsal düşüncenin birleştirici ilkesidir. Şu halde felsefede yapılacak ilk iş böyle bir faaliyetin niteliğine, hem kurumsal ve hem de pratik aklın koşullarına ilke ve önkabullerine ilişkili olarak ayrıntılı bir açıklama sunmaktır. Fichte Kant’a büyük bir hayranlık duymuş, onu görmeye gitmiş ve ‘Bütün Tanrısal İlhamların Bir Eleştirisi’ adlı eserinin sunmuştur. Onun felsefe konumu Kant, Schelling, Hegel gibi Alman felsefesinin temel taşları arasında yer alır. Alman idealizminin de temsilcisi durumundadır. Kant sonrası Alman felsefesinin önde gelen isimlerinden biri olmuştur.
Friedrich Schelling(d.27 Ocak 1775, ö.20 Ağustos 1854): Schelling on dokuzuncu yüzyılda Alman İdealizmin öncü filozoflarından birisidir. Üniversitede Hegel ve Hölderlin ile birlikte Teoloji okumuştur. Üniversitede Kant ve Fichte’nin felsefelerine yoğunlaşmıştır. Spinoza’nın her zaman onun üzerinde derin etkisi olmuştur ve kendiside Hegel’i etkilemiştir. Klasik Alman İdealizmi akımının kurucu isimlerinden biridir. Doğada tam anlamıyla bir amaçlık bulunduğunu düşünür. Ona, göre doğa ‘’bilinçsiz bir zekânın ürünüdür’’. Son olarak, Schelling doğa felsefesi ve sanat felsefesi alanı ile ilgili çalışmalar yapmış ve eserler yapmıştır.
Hegel(d. 27 Ağustos 1770, ö. 14 Kasım 1831): Klasik Alman İdealizmin doruk noktası Hegel’dir. Diyalektik yöntemden hareketle Hegel idealist öğeleri sistematize etmiştir. Hegel’in kurduğu sisteme ‘diyalektik mantık’ denilir. Buna göre fikir (tez), karşısındaki başka bir tezle (anti-tez) karışır, bundan yeni bir anlayış doğar ki buna sentez denilir. Hegel felsefesi her şeyden önce bireylerin kendi kendilerine ilişkin olarak özgür bir bilince ulaştıkları bir insanlık tarihi felsefesidir. Ama bilinç kendi başına özgür değildir. Hegel başlangıçta Schelling’in öznel idealizm felsefesine inanmıştır. Fakat daha sonradan, kendine ayrı bir sistem kurup onun savunmasını yapmaya başlamıştır. Son olarak Hegel’in çalışmalarında Schelling’in, Fichte’nin ve Kant’ın etkisi görülmektedir.
Sonuç: Alman Aydınlanması ile başlayan serüvenimiz; Klasik Alman İdealizmine değindikten sonra Alman idealizminin düşünürleri ya da filozofları hakkında genel, kısa ve öz bir biçimde bahsettikten sonra, genel on dokuzuncu yüzyıl Alman felsefesinin kısa bir özetini yapmış olmaya çalıştım. Fakat Alman Felsefesi ve Özelikle Alman idealizmi veya Klasik Alman İdealizmi benim bahsettiklerimle sınırlı olmayıp, daha kapsamlı kaynaklar ve eserlerden araştırılıp okunursa daha derin, kapsamlı ve geçerli bilgiler edinilebilinir.
Kaynakça:
1. Ahmet Cevizci, ‘’ Aydınlama Felsefesi Tarihi’’, Asa Kitabevi, 2007, Bursa
2. Ahmet Cevizci, ‘’Felsefe Tarihi’’, Say Yayınları, 5.Basım, 2014, İstanbul