- 408 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
-BİR FUARIN ARDINDAN-
Bursa’mızın doğal, toplumsal ve kültürel değerlerinin izdüşümü, kesişim kümesi "Bursa İnsan Kaynakları ve İstihdam Buluşmamız" 27-28-29 Kasım 2014 tarihlerinde Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezinde gerçekleştirilmiş olup; Seminer ve konferanslarla renklendirilmesinin yanı sıra işveren ve iş arayanı biraraya getirmiş bulunmaktadır. Başta genç nüfusumuz olmak üzere tüm işgücüne “Çalışma ve İş Kurumu Bursa İl Müdürlüğü” tarafından verilen hizmetlerin yeni bir halkası "BİİB2014" olmaktadır.
Böylesi bir etkinlik kanalıyla kentimizin mazisinden devraldığı birikimi üzerinde bugün sahip olduğu enerji ve potansiyeli kullanarak geleceği, hepimizin geleceğini inşa yolunda önemli bir adım olan bu organizasyona iştirak etmiş bulunmanın heyecanı ve mutluluğunu duymuş bulunuyorum. Bu kıymetli organizasyonda başta Bursa İŞKUR’un her kademedeki tüm personeline şükran duygularımı iletmek isterim.
Cumartesi izlediğim programlar içerisinde Mümin SEKMAN hocamızın başarı eksenli söyleşisinin ilgi ve katılımı katladığını söylersek sanırım mübalağa etmiş olmayız. Kuşkusuz iletişim, psikoloji, sosyal psikoloji gibi alanlarlada yakından ilintili bir kavramdan söz ediyoruz.
Hocanın müspet, yapıcı, pozitif algı çarçevesinde geliştirilen tutum ve davranışları olumlu karşıladığını söylemek bile gereksiz olacaktır. Bununla ilişkili yaptığı kavramlaştırma saydıcılar ve rağmencilerdir . Saydıcılar sürekli mevcut veya olası engelleri vurgular. Bu engeller bir şekilde olsa da rağmencilerin bu negatif ve bardağın boş tarafına odaklanan anlayışın dümen suyuna karışıp gitmekten hoşlanmadıkları anlaşılmaktadır. Hatta engele işaret eden saydıcıya iyi de sağdıcım o saydığın engeller olmasa final çizgisini pek çok kişi geçmez mi şeklinde kontra bir soru sormaları an meselesidir.
Yine hocamızın bir fıkrayla konuyu netleştirdiğini aktarmalıyım. Rüzgârda neredeyse uçacak kadar zayıf bir adam iri kıyım dostuna senin gibi vücudum olsa ağır siklet boksör olurdum deyince beriki sen de hafif siklet boksör oluver demesin mi? Demek ki neymiş, bir rağmenciyle konuşmak için konuşmamak gerekiyor. Söylediğiniz sözün arkası boş olmayacak.
Bu çerçevede aldığımızda engel biriktirmeleri bağlamında saydıcıların sayaç vazifesi gördüklerini söylemek bilmem yanlış mı olur? Tabi bu; Saydıcıların hiçbir işe yaramadıkları, yaramıyacakları anlamına da gelmez bence. İyi bir ekibin rağmenci ağırlıklı ama saydıcı kontenjanına da sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Demem odur ki; Murphy ile Polyanna arasında tercih yapmam gerekirse böyle bir tercih yapmadan ara değerlere bakarım.
Bu durumu ben bir yönden ütopyaları karşılayış biçimim düzleminde algılama eğilimindeyim. Bakın nasıl: Ütopik yazar ve düşünce adamlarının sisteme karşı Marjinal eleştirileri ve önerileri hususunda öteden beri eleştirileri ilgiyle karşılar, önerilere karşı mesafe duyarım. Nasıl yani ya! Diyenler olabilir. Yahût bu da galiba cin olmadan adam çarpanlardan izlenimi alabilirsiniz. Tabi latifeyi bırakırsak; Ütopik düşünürler takdir edersiniz ki, filozofi yapan insanlardır. Ben de prensip olarak filozofiyi sonuna kadar ciddiye alır ancak son an da nazarı dikkate almam. Çünkü bu tip düşünce adamları hayatın pratiğine sonuna kadar sadık kalmazlar. Bir noktadan sonra tıpkı bir romanın adı misali yüreklerinin götürdüğü yere giderler. Açıkçası romantizm ile realizm çarpışır, romantizm noktayı koyar.
Bu doğrultu da saydıcılık zaman gelir bendenizi de yoklar. Bu bağlamda konuşmacıyı dinlerken kendimi de sorgulamadım değil. Bu nokta da okul yıllarıma dönük olası bir örneği zihnimde canlandırdım. Mesela bir sınav düşünün. Bir kişi hariç tüm öğrencilerin 100 aldığını var sayalım. Bu durumda 100 almak başarı ölçüsü olmaktan çıkmaz mı acep? Bir kişi hariç dedim ya! Evet, bir kişi 99 almış olsun. O tek başına dibe vurmaz mı? Kendisi bile hüzün duyar değil mi? Biraz çerçeveyi zorlamak pahasına derim ki; İlerde o sınıftan en büyük başarıları gösterecek kişi o tek başına sonunculuğu alan 99 notlu çocuk olabilir. Ne var ki bu, öğretmenin insan algısına ve büyüklerinin yönlendirmesine de bağlı olacaktır. Yanlış anlaşılmasın başarının sıra dışı yönüne değinmek isterim.
Yine hocanın başarılı insanlar dar görüşlüdür aktarımı da ilgi çekicidir. Bu elbette yüzlerce alandan birine yalnız birine odaklanmak anlamına gelir. Başarı ve odaklanmak olmazsa olmaz ögelerdir. Ancak bundan uzmanlık alanının dışında başka hiçbir şeyle ilgilenmemek anlamı çıkartırsak bu da bizi yanıltır bence. Böyle düşünen, tek yanlılığı profesyonel olmanın ötesine geçirip mutlaklaştıran uzmanlık algısının uzman değil de azman tipi yetiştireceğini düşünüyorum.
Bunu şuna benzetmekte mümkündür. İnsan teknoloji münasebetinde teknoloji araç insanın mutluluğu amaçken sonra sonra insan zihninin ürünü olan teknoloji amaç haline gelir bu da insanın kendi varlığını araç kılarak tehdit eder. Ya da dünya demokrasi uygulamalarında milletin kendisinin vekil buna karşın milletvekilinin asli bir hüviyet kazanması akla gelebilir. Bu örnekleri karşılayan bir söyleyiş gündelik hayatta; Neyim neyim yer edeyim gör sana neler edeyim şeklinde karşımıza çıkar acep? Aman gözünüzü seveyim buna da beni karıştırmayın! Evet, sanırım son sözlerimle biraz haddi aştığımı kabul etmem gerekecek.
Laf lafı açar deriz ya, bu münasebetsizliklerin bir örneği de kanımca uzmanlaşmanın azmanlaşmaya dönüşmesinde görülür. Uzman algısı başlar despotlaşmaya. Oysa hep biliriz ki işletme körlüğü dediğimiz hususlar da karşımıza çıkabilmektedir. Şu kadar ki; İçerden bir bakışla görülmeyen hususlar olabilmektedir. Çünkü belli bir noktadan sonra kişi de sistemin parçası hâlini alır. Böyle durumlarda bir dış bakışın faydası hatta gerekliliği apaçıktır. Şimdi bana iyi de o dış bakışta konunun bir başka uzmanı olmayacak mı şeklinde sorabilirsiniz. Benim sözünü ettiğim despotik eğilimde tam olarak budur. Kapalı devrenin kısır döngü halini alması bunun da kısa devreye sebebiyet vermesi.
Diğer yandan kıymetli hocamızın öğrenilmiş çaresizlik ve öğrenilmiş başarısızlık kavramlaştırması da dikkat çekici olmaktadır. Köpek balığı üzerinden verdiği örnek meşhur Pavlov deneyleri ve kuramını da akla getirmiyor değil. Köpek balığı bir gölete alınıyor. Az ötede ise küçük bir balık yer alıyor. Ne çare ki arada kalın bir cam engeli köpek balığını bekliyor. Tabi aç hayvan bu engeli algılamaksızın habire cama bindiriyor. Bir türlü küçük balığa kavuşamıyor. Bir müddet sonra uzmanlar arada ki camlı bölmeyi kaldırıyorlar. Fakat bu sefer de köpek balığı saldırıya geçmiyor. Hayvan negatif öğrenmeyle birlikte çaresizliğini kabullenmiş durumdadır.
Bir de hoca başarının dış şartlarına dair timsah mı arslanı yer yoksa arslan mı timsahı alt eder sorusunu sordu. Salondan az da olsa timsah ya da arslan demeyip ikisi de yani durumsaldır sesleri de yükseldi. Gerçektende belgesellerde örneği görülebileceği üzere arslan karada timsah nehirde egemen olmaktadır. Hani avantaja bırakıldığı takdirde nehirde arslan karada ise timsah için yandı gülüm keten helvadır. Açıkçası bir Afrika atasözünün hükmü işleyecektir. “Sular yükselince balıklar, karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar, balıkları... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir... Çünkü kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir.”
Aynı şekilde bir timsah ve boa yılanı da örnek teşkil edebilir. Amazonda bir Anakonda yılanı baba timsahı alt edebilmektedir. İşin şakası bir yana Kayman başını suya gömmüş kıyıyı izlerken hani işine ve başarıya odaklanmışken dipten gelen anakonda timsahı paketler. Tabi, mükemmel bir işçiliktir. Tam tersi bir Afrika nehrinde timsah ağacın nehre uzanmış dalı üzerinde uyuklayan Piton yılanını kat kat keser. Hani tak, tak, tak dişler. Bir bakıma mağazadan aldığımız kemeri uygun aralıklarla deldirmek misalidir. Pitonumuz artık kemer yapımına hazırdır. Karşımızda bir kemer fabrikasının Mara nehri şubesinde çalışan mesleğinin ehli bir işçi timsah durmaktadır.
Şüphesiz seçkin bir konuşmacının veya panelistin insan üzerinde türlü olumlu etkileri bulunduğunu söylemeliyiz. Tebessüm duyarak düşünmek, stres atmak, negatif psikolojik toksinleri minimize etmek, zihni çağrışım ortamına sevk etmek, insanlarla tanışmak, vs.
Nihayet cumartesi günü topladığım çiçek tozu ve petekler kanalıyla yeterli evsafta bal yapıp yapamadığımın takdiri elbette bana ait olmayacaktır.
L.T.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.