- 394 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Rehavet
Hiç gitmediğim Avrupa’ya, ziyaret etmediğim aşıklar kentinde, bir otelde sigaranı içerken hayal ediyorum seni. Odada kesif bir duman, panjurlar kapalı. Kıyafetlerimiz ve eşyalarımız ortalığa saçılmış. Masanın üzerinde geceden kalma birkaç boş şişe ve iskambil kağıtları var. Güneş ışınları yeni doğan günün çağrısını haber vermek için sızıyor hafiften içeri. Alt kattaki kiracının gramofonundan yükselen Edith Piaf’ın çok sevdiğimiz bir şarkısı çalınıyor kulaklarımıza. Ben müzik hafızamızı silecek diye bir an ümitleniyorum ama sen gözlerini yine küllüğe deviriyorsun. Yüzünde bir doğum lekesi gibi senden alıp götürdüğüm gençliğin sitemli küskünlüğü var. Bir odanın içinde fiziksel olarak birbirimize bu kadar yakınken aslında hem ordayız hem de değiliz. Sanki sen Çin’de ben Amerika’dayım ya da sen Mars’ta ben Satürn’deyim ya da sen Samanyolu Galaksi’sinin merkezinde ben sınırlarındayım. Bedenlerimiz milyonda bir olasılık da olsa kaç kez çarpıştı o sığ uzayda. Ardından hep aynı boşluğa savrulduk. Evrenin merkezi olduğumuz o güzel günlere geri dönebilecek miyiz sevgilim? Henüz tek kişilik bir hayata sığamayacak kadar iki kişiyiz; her adımda, her dokunuşta birlikteyiz, bu yüzden de terazinin bir kefesine yığılmakta ısrar eden ölü bedenleriz. Her yerde özgürlüğümüzün unutulmaya yüz tutmuş ferahlığını arıyoruz. Yaptığımız işi hafife alacak değilim, çünkü güneşi solduruyoruz. O kahrolası doygunluk biliyoruz ki birbirimizi terk ettiğimizde sancılı bir özleme dönüşecek. O acıyı kaldıracak kadar güçlü olmadığımızın farkındalığıyla daha az ıstıraplı bir bekleyişi yeğliyoruz. Odanın sessizliğini bastıracak şekilde birkaç tümce mırıldanıyorsun: “Bugün canım hiç dışarı çıkmak istemiyor,” ya da “kirlilerimiz epey birikti,” gibi. Gözlerimi kaçırıyorum ve isteksiz cevap veriyorum. En şiddetli kavgamızdan daha ağır bir etki yapıyor bu durum bizde. İçimizdeki bıkkınlığın hazımsızlığı! Alışkanlığın kasvetli tahakkümüne direnen son özgür parçaların serzenişi! Bu etkileşim git gide durumları ciddileşen iki ağır hastanın birbirine refakat etmesine benziyor. Ne kadar dürüst olursak olalım, ne kadar çabalarsak çabalayalım, bilinçli sözcükler, yapıcı tavırlar ve hatta içimizde devinen sevişme arzusu bile bu durumu aşmaya yetmeyecek sanki.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.