- 628 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
FİKRET BABA - 5
Oğluyla birlikte geçirdiği güzel günün ardından, akşam olup oteline döndüğünde, odasının balkonuna geçti Fikret öğretmen. İçinde buruk bir mutluluk vardı aslında. Oğluna sahip çıkmakla, içinde derin bir haz meydana gelmişti. Hele oğlunun da ona yakınlaşması, yeniden babası olarak bilip kabullenmesi, sonsuz bir mutluluk vermişti. Elinde bir şiir kitabı ile balkondaydı şimdi. Rastgele bazı şiirler okuyor, içinde değişik duyguların oluştuğunu görüyordu. Aşktan, sevgiden, bazen de vatan sevgisinden söz eden şiirlerin, çoğu içki ve sigaraya özendiriyordu. Birden kendine, niçin içki ve sigaradan bu kadar uzak kaldığını sordu. Şiirlerden anladığına göre tüm âşıklar, dertli insanlar içkiye, sigaraya sarılıyorlardı. ’ Acaba , çıkıp bir meyhaneye mi gitsem ? Bir paket de sigara alıp efkâr mı dağıtsam ?’ diye soracak oldu kendine.
’ Sakın ha , diye itiraz etti Ay. Onu , kendisine akıl veren dostu Gülay olarak kabul ediyor ve mutlaka uyarılarını dinliyordu. Yıldızların, en yakın olanı ;
’ Beni düşün baba ! ’ diye seslendi. Bu da oğlu Yusuf Can’dı. Öyle kabul etmişti. Elbette onun da uyarıları, istekleri onun için çok önemliydi.
’ Lütfen öğretmenim ; iradenize hakim olun. İçki ve sigaradan uzak durun. Bize öyle öğretmediniz mi ?’ diye eklediler, öğrencileri olarak gördükleri, uzakta oldukları için küçük görünen yıldızlar. Hepsi değerliydi onun için. Hiç inat etmedi. Hatta bir an öyle düşündüğü için özür bile diledi hepsinden.
Rastgele şiirler okumaya devam etti. Bir ara ; ’ Acaba ben de şiir yazamaz mıyım ?’ diye sordu kendine. ’ Neden olmasın ?’ diye de cevabını verdi. İçeriye girip, bir defterle kalem alarak döndü. Gökyüzündeki dostlarına uzun uzun bakarak, onlardan ilham diledi. Ve aklına gelenleri yazmaya başladı :
’ İlk aşkım bildiğim,
yıllarca peşinde koştuğum,
çok zor elde ettiğim,
başkasının çocuğunu bana doğuran,
önceleri kul köle olduğum,
sonra da terk ettiğim
bir karım var benim.
Kırkımdan sonra kanat takıp
özgürlüğe uçtuğum,
yeniden aşık olduğum,
aşkımı reddeden,
beni kendine dost bilen,
bir de dostum var .
Masamda içki şişem, kadehim,
elimde sigaram yok.
Gökyüzünde dostlarım var.
Ben şair falan değilim.
Bu yazdıklarım da şiir değil ;
imgeciklerim bile yok.
Seven bir yüreğim var benim,
bunlar da duygularım.....’
Beğenmedi bu yazdıklarını. Karalamak, yırtıp atmak istedi önce. Sonra ’ Varsın kalsınlar. Onları bana yazdıranın hatırına saklamalıyım ’ dedi.
Yusuf Can, önce anneannesine anlattı babasıyla görüştüğünü. Sevindi kadın. ’Aferin oğlum ’ deyip sarıldı torununa. Sonra da annesine anlattı çocuk. Babasının tekrar eve dönmesini çok istediğini söyledi. Hiddetlendi kadın.
’ O adam senin baban falan değil. Baban olacak adam bir İngiliz turistti senin. Kim bilir şimdi ne cehennemdedir ? ’
’ Kimin peydahladığı değil anne, beni kimin büyüttüğü, kimin sahiplendiği önemli. Onun da kim olduğu belli işte. Ben asla ona baba demekten vazgeçmeyeceğim. ’
’ Aferin oğlum . ’ deyip takdir etti anneanne yine torununu.
’ Sen, bu annen olacak salağa bakma. Nankörün en büyüğü bu ! Fikret gibi adamı bulmuş, değerini bilmiyor.
’ Ben boşanacağım anlıyor musunuz ? Çok beğeniyorsanız kendiniz evlenin ! ’ diye bağırıp odasına gitti kadın.
Anneanne- torun birbirlerine sarılıp doyasıya, saatlerce dertleştiler .
’ Çok şükür oğlum. Huyunla, suyunla, vicdanınla annene değil de babana çektin işte. Fikret damadım da senin gibi biri . Altın gibi adam o oğlum. Sakın vazgeçme sen .
’ Vazgeçmeyeceğim anneanne. Annemden vazgeçerim, Fikret babamdan vazgeçmem ben. Hem biz onunla birbirimize söz verdik. Asla kopmayacağız. Babam o benim, canım babam..
Fikret öğretmen, sabırla karısının tekrar onunla barışmasını beklerken, oğlu ve kayın validesi de kadını buna razı edebilmek için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlardı. Bu yüzden, ayrı bir ev tutmayıp otel odasında kalmaya devam ediyordu adam. Bu arada, Gülay öğretmenle her fırsatta görüşüp, dertleşmeye, hiç kimseden çekinmeden devam etmekteydi. Karısının öğretmen arkadaşı Ayşegül hanım, hemen her gün arayıp her hareketini rapor etse de, aslında hiç de umursamıyordu kadın.
Okulun diğer öğretmenleri de genellikle bu ikilinin evlilik yolunda ilerlediklerini düşünüyor, hatta onları birbirlerine çok yakıştırıp ’ İnşaallah evlilik kararı alırlar ’ diye temenni ediyorlardı.
Bir gün okula, Fikret öğretmenle görüşmeye, karısının tuttuğu avukat geldi. Boşanma davası açmak istiyordu kadın. Fikret öğretmen, bunu öğrendiğinde karamsarlığa kapılsa da Gülay’ın sayesinde toparladı kendisini ve karısından boşanmaya niyeti olmadığını söyledi. Avukatından bu durumu öğrenen karısı, çok hiddetlendi. Aynı avukata, çocuğunun gerçek babası olan İngiliz’i bulması talimatını da verdi. Ona babalık davası açıp, yüklüce bir tazminat koparmayı umuyordu.
Boşanma davası başladı. Adam, ısrarla, yuvasını kurtarmak istediğini, karısından boşanmayacağını söyledi. Oğlu ve kayınvalidesi ile Gülay öğretmen, ona destek oldular. Bir kaç duruşma böyle geçti.
Kadın, kendisine, yeniden evlenmeyi düşündüğü, yeni bir erkek arkadaş seçti. Evlenme kararı aldılar fakat, kadın kocasından boşanamadığı için, adamın evinde nikâhsız yaşamaya başladılar. Oğlu , annesine tepki gösterip darıldı ve anneannesiyle yaşamaya başladı. Kadının birlikte yaşamaya başladığı adam yoluna çıkıp tehdit etti Fikret öğretmeni. Bu durumda korktuğu için değil ama yuvasını kurtarmak gibi bir umudu kalmadığı için boşanmaya razı oldu adam.
Oğluyla daha sık görüşüp dertleşmeye başladılar. Kayın validesi sık sık eve davet etti onu. Hatta, ısrarla oğluyla birlikte o evde kalmasını istedi. Kaldığı günler de oldu.
Bir gece otelin balkonunda, yine şiir kitabını eline almış, rastgele şiirler okuyordu. Çok güzel aşk şiirleriydi o akşamkiler. Bir çoğunda Gülay’ı hatırladı onların. Yeşil gözleri sık sık gözlerinin önüne gelmeye başladı. Hele dolunayı gördükçe, Gülay’ın kendisini seyretmekte, dinlemekte ve ondan bir şeyler söylemesini bekler gibi olduğunu hissetmeye başladı. Ona bir şiir yazmak istedi.
’ Gözlerinin yeşili
hayatımın ışığı olsun.
Şu talihsiz ömrümün
sabahı olsun.
Yalnız gecelerim değil,
gündüzlerim de senin olsun.
Ne olur uzat ellerini,
tutmama izin ver.
Solmakta olan ömrüme
yeniden hayat ver..’
Bu defa da beğenmedi yazdıklarını. Şiir yazmanın çok zor olduğunu, özellikle yetenek işi olduğunu düşündü. Yine de yırtıp atmadı bu defa da yazdıklarını. Hatta cebinde sakladı.
Ertesi gün Gülay’ı öğle yemeğine davet etti. Bu defa çiçeği de önceden aldı. Bembeyaz bir güldü bu defa aldığı. Siparişlerini beklerken, bir akşam önce okuduğu şiirlerden, şiir yazmanın çok güzel ama çok zor olduğundan söz etti. Kendisinin böyle bir yeteneği olmadığını, buna da üzüldüğünü söyledi.
’ Ben gençliğimde çok şiir yazdım. ’ dedi Gülay. ’ Şiir, aşık insanların işidir. ’
’ Sen hiç aşık oldun mu ? ’
’ Hem de ne aşk ! ’
’ Kime peki ? ’
’ Kızımın babasına, eşime elbet ! ’
’ Peki, niye ayrıldınız ? ’
Duraksadı kadın. Bu arada garson siparişlerini getirdi. Adam, sakladığı beyaz gülü masaya koydu.
’ Bu senin için. ’ dedi. Teşekkür etti kadın.
’ Beyaz gül..Çok severim. Bir zamanlar o da hep beyaz güller alırdı bana. Lisede ve üniversitede beraber okuduk. Okul biter bitmez evlendik. Daha ilk yılda kızımız dünyaya geldi. ’
’ Neden ayrıldığınızı söylemedin. ’
’ O soruya cevap vermem şimdilik mümkün değil. Belki zamanla. ’
’ Benim ayrılmamam için ne kadar ısrar ettin, oğlumun acı çekeceğini söyledin. Peki sen kızını niye düşünmedin ? O, hiç acı çekmedi mi ? ’
’ Bu konuyu , rica etsem, şimdilik kapatabilir miyiz ? ’ derken, gözleri ıslanmaya başlamıştı kadının.
’ Peki, tamam. özür diliyorum. Seni üzmek istememiştim. ’
’ Sen anlat bakalım. Nerden çıktı bu yemek daveti ? Bana anlatmak istediğin bir şeyler mi var ? ’
Birden aklına, bu yemek davetinin amacı geldi adamın. Duraksadı bir an. Ne söyleyeceğine, nereden başlayacağına karar vermekte zorlandı. Bir an, cebinde sakladığı şiir aklına geldi. Çıkarıp uzattı kadına.
’ Gülmezsen eğer, sana dün akşam karaladığım şiiri göstereyim. ’
’ Ver bakalım. ’ deyip aldı uzatılan şiiri. Okuduğunda utandı, kızardı. İçinden gülümsedi ama belli etmemeye çalıştı.
Daha fazla bekleyemedi adam. Ellerini uzatıp tuttu ellerinden. Bu defa kaçıramadı ellerini Gülay. Belki de bilerek çekmedi.
’ Ben artık bekâr bir erkeğim Gülay. Sen de evli olmadığına göre, izninle, sana evlenme teklifi yapmak istiyorum. ’ Başını sallayarak, izni olduğunu belirtti kadın. Adam şimdi daha çok cesaretlendi.
’ Benimle evlenir misin, beni dünyanın en mutlu erkeği yapar mısın Gülay ? ’
Heyecanla gülümsedi kadın. Mutluluğunu gizleme ihtiyacı hissetmedi bu defa.
’ Bakın Fikret bey. Evlilik ayak üstü kararlaştırılacak, kabul edilecek ,basit bir olay değildir. İkimizin de başından, talihsiz birer evlilik geçti. İkimiz de mutsuz birer çocuk bıraktık. Günlerce düşünelim, her şeyi tartışalım, öyle karar verelim. Eğer anlaşabilirsek, evleniriz elbet. Fakat anlaşamasak da, lütfen dostluğumuz bozulmasın. ’
’ Tamam Gülay’ım. Sen nasıl istersen öyle olsun. Evlenmeyi ne kadar çok istesem de, eğer sen teklifimi kabul etmezsen, söz veriyorum ; dostluğumuz bozulmayacak..’
( Devam edecek)
Fikret TEZAL