- 603 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnanış
İnanma güdüsü...İstemekle paraleldir çoğu zaman ve yoktur zamanın bu konuda bir hükmü...İnsanlar inanış üzerine vardır...En azından en çoğuna kadar bu geçerlidir.Dostlarınıza daha çok inanırsınız, iş arkadaşlarına daha az ve riskli, ailenize hep.İnanış mutlak ama bu inanışın hem kendi açımızdan hem de inanılan açısından değeri farklıdır...Gelgelim inanmak, güvenmek de dahil biraz risktir.Samimiyet, saygı, sevgi ve hoşgörü gibi kavramlarımızın birazını da olsa riske atmak demektir.Bu açıdan baktığımızda inanılandan da aynı riski bekliyor olmalıyız...Bu yazı kısmı.Yazıdan ötesi ise içler acısı...inanılan, inanana ego baskısı yapıyor.Bu durumda bencillik ön planda, farkındalık ve fedakarlık geri planda kalıyor...Ve siz, o, azından riske ettiğiniz hislerinizden artık vazgeçmiş ve pişmanlık duymaya başlıyorsunuz...Aslında inanılan bunun farkında, inananın vazgeçtiğini anladığı zamanlarda...Sadece o zamanlarda...Geriye bakma huyumuz depreşir, yerinde duramaz, düşüncelerimize sızar.Acaba deriz.Acaba yanlışlık bende mi.Cevap:Hayır, tabii ki de değildir.Beşer olarak inanmama oranımızdan daha büyüktür inanma oranımız.Çünkü bir seçin değil, safiyetten gelen manevi reflekstir.Bunun tecrübesini, inanış zedelendiğinde veya da saçma sözler ve yargılarla üstü örtüldüğünde edinmiş oluyoruz.Hiç bir şey inanmaktan vazgeçirmeyecektir bizi.Bu, bizim tabiatımızda var...İçsel bir sorumluluk gibidir.Bir nevi iyi tarafını seçip kötü kısmının üstlenilmesini inanılana bırakmak...İnanmaktan vazgeçmemenizi temenni ederim.En çok da doğru inanışı...
|Özgür Özdemir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.