ATATÜRK'ÜN DERSİM İLE İLİŞKİSİ
Atatürk, 1 Kasım 1936 tarihli TBMM açılış konuşmasında Dersimdeki ağalık düzeni sorununu Türkiye’nin en önmemli iç sorunu olarak tanımlar.TBMM Arşivinde Atatürk’ün 1 Kasım 1937 tarihli meclis konuşmasında Tunceli’yi ele aldığı görülür.
Atatürk’ün rahatsızlığı nedeniyle onun adına Başbakan Celal Bayar tarafından yapılan 1 Kasım 1938 tarihli konuşmada da, yine Tunceli konusunun işlendiği görülür.Meclisin internet sitesinden ulaşılabilen konuşma notlarına göre, Atatürk TBMM 5.dönem 3.Yasama Yılı 1 Kasım 1937 tarihli açılış konuşmasında şu ifadeleri kullanır:
"Kıvançla görmekteyiz ki, Cumhuriyet rejimi, yurdumuzda huzur ve sükunun en iyi biçimde yerleşmesini sağlamış bulunuyor. Vatandaşlar ve bu yurtta oturanlar, Cumhuriyet kanunlarının eşit şartları altında kendileri için hazırlanan özgür, refah ve mutluluk imkanlarından en iyi bir biçimde yararlanmaktadırlar. Ulusumuzun layık olduğu yüksek uygarlık ve refah düzeyine ulaşmasının engellenmesinin düşünülmesine yer bırakılmadığını ve bırakılmayacağını huzurunuzda söylemekle mutluyum. Tunceli’nde yapılan uygulamaların sonuçları bu gerçeğin belirtileridir."Atatürk adına Celal Bayar tarafından yapılan TBMM 1 Kasım 1938 tarihli, 5.dönem 4.Yasama Yılı açılış konuşması ise şöyledir:"Anayasamızın 36. maddesi hükümlerine uyarak Cumhurbaşkanımız Atatürk’ten aldığım emir üzerine bu yıla ait nutuklarını okuyorum. Her şeyden önce size kıvançla arz edeyim ki, ulus ve ülke geçen yılı tam bir huzur ve sükun içinde yükselme ve kalkınma çalışmaları ile geçirmiştir. Uzun yıllardan beri süregelen ve zaman zaman gergin bir hal alan Tunceli’deki toplu haydutluk olayları belli bir program içindeki çalışmalar sonucu kısa bir sürede ortadan kaldırılmış, bölgede bu gibi olaylar bir daha tekrarlanmamak üzere tarihe aktarılmıştır. Cumhuriyetin getirdiği bütün iyiliklerden yurdun diğer evlatları gibi oradakiler de tam anlamı ile yararlanacaklardır."İhsan Sabri Çağlayangil’e göre, 1937 yılında Atatürk Singeç Köprüsü’nün açılışını yapmak üzere Dersim’e gelecekti. Bu köprünün bir ucunda güvenliği sağlamak amacıyla bir askeri karakol bulunuyordu. İsyancılar bu karakola saldırıp,yakıp yıktı ve görevli 33 mehmetçiği öldürdü. İşte bu olay Dersim isyanlarının başlangıcı oldu. Atatürk bu olay üzerine kesin bir talimat verir: "Bu meseleyi kökünden halledin!"27 Mart 1937 tarihinde Tunceli-Erzincan yolunda ki bir köprü Haydaran ve Demanan aşiretleri tarafından yakılır. Diğer Türk birlikleri ile haberleşmeyi önlemek için telefon hatları kesilir. Jandarma birliklerine pusu kurulur. Pax bucağı karakoluna baskın düzenlenir. Müteakiben Seyyid Rıza’nın emriyle Sin karakoluna da saldırılır. Bölgedeki 9.Seyyar Taburunada baskın düzenlenir. Askerler yetersiz kalır, pek çoğu öldürülür. Asiler Mazgirt köprüsünü de tahrip ederler.Atatürk’ün "bu sorunu kökünden halledin!" talimatı üzerine, General Abdullah ALPDOĞAN’ın kendi yetkisinde giriştiği harekat başarısızlıkla sonuçlanır. Aşiretler bu moralle tamamen silahlanır. Bu yüzden isyanı bastırmak zorlaşır. Abdullah Alpodoğan 50.000 askerle bölgeye gider, fakat dağları bir türlü aşamaz ve dağlardaki mağaralarda konuşlanan isyancılara ulaşamaz. Bunun üzerine bir hava saldırısı düzenlemeye karar verilir. Gerekli onayı aldıktan sonra Sabiha Gökçen’i de davet eder. Sabiha Gökçen’in de iştirakiyle Hava Kuvvetlerinden 3 uçak filosuyla isyancıların saklandıkları Laş mevkii yerle bir edilir. Buna rağmen isyancılar yok edilemez.Anlaşmaya çağrılan Seyyid Rıza 10/12 Eylül 1937’de Erzincan vilayet konağında tutuklanır. Askeri harekattan sonra yapılan yargılama 15 Kasım 1937 de sona erer. 11 kişi idama mahkum olur. Yaşlarının geçkin olması nedeniyle dördünün cezası 30 yıl hapse çevrilir. 15-18 Kasım 1937 de Seyyit Rıza ve beraberindeki 6 kişi asılır. Çok sayıda asi de çeşitli hapis cezalarına çarptırılır.17 Kasım 1937 de Atatürk Diyarbakır’dan Elazığ’a ve oradan Tunceli’ye geçerek köprü açılışlarını yapar.Atatürk Doğu Anadolu illerine son gezisini yapmaktadır. 16 Kasım 1937 de Elaziz’e gelmiş ve incelemelerde bulunduktan sonra Pertek köprüsünden geçip Singeç çayı üstündeki Pertek-Hozat arası ulaşımı sağlayacak olan Singeç köprüsünü de açar. Bu 17 Kasım gezisi Atatürk’ün son Doğu gezisi olmuştur.Atatürk’ü Dersim nedeniyle katliamcı ilan etmek hevesindeki bazı Atatürk düşmanları, "Atatürk, hastalığı nedeniyle olayları yakından takip edemediğinden, Dersim’deki sivil zayiattan haberi olmadı," savına karşı, "Atatürk hasta filan değildi, hasta olsaydı Kasım 1937 deki Doğu gezisini yapamazdı!" türünden zırvalamaları, karşılarındakileri aptal sanmalarından ibarettir. Ya bilmedikleri, ya da bilmezden geldikleri, bu 1.Dersim Harekatında bastırma hareketleri sivil yerleşimlerden uzaktaki (burada ki tek istisna Seyyit Rıza’nın konağımım bombalanması olayıdır) sarp LAŞ MEVKİİNDE cereyan etmiştir ve ne kadar ölüm varsa bu asilerin bizatihi kendilerinden olmuştur, sivil halktan değil.Bundan sonraki 2. ve 3.Tunceli harekatında ise yıl 1938’dir ve Ocak itibariyle Seyyit Rıza’nın intikamı peşine düşen aşiretlere karşı Ağustos ayında gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte İnönü başbakan değildir. Başbakan Celal Bayar’dır. Ve 2., 3. harekatların talimatını imzalayan da odur. Atatürk, bu harekatların gelişiminden, hastalığını etkiler gerekçesiyle kesinlikle haberdar edilmemektedir.Ve Tunceli’de sükunetin sağlandığını düşünmektedir ki, bu da 5.dönem 4.yasama yılı TBMM konuşmasından kolayca anlaşılmaktadır.
NOT:
Konuyla ilgili İngiliz devlet arşivindeki resmi belgeleri geçersiz addederek, olayı illa ki internetteki dedikodulara bağlı olarak yorumlamaya çalışmak ve İhsan Sabri Çağlayangil’in o meşhur gazete röportajında ve Muhsin Batur’un hatıratlarında zehirli gaz kullanıldığına dair bir ima bile yokken, nedense bu internet alimleri bu iki kişiye atfen zehirli gaz kullanıldığında ısrar etmektedirler. Nedense? Açıklamakta yarar var: DERSİM OLAYLARI SIRASINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN ELİNDE HİÇ ZEHİRLİ GAZ BULUNMAMAKTA VE ZEHİRLİ GAZ KULLANABİLECEK ELEMAN DA BULUNMAMAKTA İDİ...
Fidel Castro:
“Devrimci Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar.? Atatürk 1919’da Anadolu’dan düşmanları kovmak için Bandırma gemisiyle Samsun’a çıktı. Ve anti-emperyalist bir savaş verdi ve zafere erişti. Biz, Atatürk’ün devrimci savaşından esinlendik ve tam 40 yıl sonra, 1959’da Granma gemisiyle Havana’ya çıktık.
Ülkemizden emperyalistleri ve işbirlikçisi Faşist Batista rejimini yıkmak için. Biz de zafere eriştik. Bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır Devrimci Kemal Atatürk. Sağdan sola doğru yazılan Arap harfli ALFABE’yi bırakıp, soldan sağa doğru yazılan ABECE’ye geçilen Harf Devrimi başta olmak üzere bir dizi Çağdaş ve Aydınlanmacı Cumhuriyet Devrimlerini bu kadar kısa sürede biz başaramazdık. Atatürk sosyalist olsa da aynı şeyleri yapardı. Kendinize başka esin kaynağı aramayın... Büyük bir deha ve komutan olan Kemal Atatürk’ün kıymetini bilin ve kendinize başka önder, yol ve yordam aramayınız....
YORUMLAR
Yazınızı ilgiyle okudum
Öncelikle yorumum biraz uzun olacak şimdiden hoş görünüze sığınıyorum.
Sosyal hayatımdan tanıdığım Tuncelili ve Kürt kökenli matematik öğretmeni, oldukça iyi bir tarih bilgisine ve hafızasına’’ama kendilerinin ürettiği bir tarih bilgisine’’ sahip yeni emekli olan Nail hocayla bu konuları bir dönem sıkça konuşup tartışıyorduk.
Nail hoca’nın dedesi o yıllarındaki Kürt isyanlarında Atatürk’ün emriyle asılarak idam edilmiş. Bu nedenle de kendisinin Atatürk’ü sevmediğini ve düşman olduğunu da gizlemez açıkça ifade ederdi. Bu şahsın iddialarına göre; Atatürk Osmanlı ordusunda yetişmiş savaş kuramlarını iyi bilen zeki tecrübeli bir askerdir, fakat karakteristik özelliğini ise, sözüne güvenilmez tutarsız kaypak bir adam olarak tanımlamaktadır. Bu savına da cumhuriyetin ilanından sonraki ‘’hocaya göre!’’ tutarsız uygulamalarını örnek göstermektedir. Dahası (burası çok ilginç) Atatürk hiçbir savaşta ön saflarda olmamıştır demesidir.(buna direk ve doğrudan itiraz ettim.) Ne alakası var Atatürk’ün savaş meydanlarında çekilmiş onlarca fotoğrafı var ) Cevabı şu oldu; Atatürk olan biteni o savaş meydanlarından kilometrelerce uzaktaki karargâhından dürbünle izlemiştir. Yanından hiç ayırmadığı gayri Müslim fotoğrafçısıyla zafer elde edilen cephelere gitmiş ölen askerlerin arasında ve askerlerin savaştığı o ‘an itibariyle güvenli mevzilere girmiş ve bolca fotoğraf çektirmiştir. Yaptığı başka da bir şey yoktur.(yeniden itiraz ettim ) O bir komutan doğal olarak savaşı sevk ve idare etmesi için karargâhında olması gerekir dediğimde, cevabının devamı şu oldu; o mevzilerde Osmanlı ordusunda yetişmiş cephe de şehit olan subaylardan Türk tarihinde hiç bahsedilmez. Çünkü o komutanlar savaş meydanlarında askerleriyle beraber düşmanla savaşırken Atatürk’te savaş sonrasında tek adam olmanın düşüncesiyle Halide edip adıvarın kâtipliğinde yalana dayalı tarih oluşturmanın ince ve zekice hesapları içerisindeydi der.
Son olarak ta hoca şunları söylemişti; benim dedem asi değildir. Atatürk’ün faşist uygulamaları neticesinde Osmanlı döneminde sahip oldukları imtiyazları ellerinden alınmış kimliğini etnik kökenini ve dinini inkâr etmeye zorlanmış ve buna canı pahasına direnç göstermiş bir kahramandır. Asilerin askeri birliklere saldırması ve askerlerin katledilmesi gibi bir iddiayı da tümden ret ederek bunun, yapılmış katliamlara haklılık kazandırmak için atılmış bir yalan ve iftira olduğunu söyler. O dönem bu katliamlara katılmış askerlerin bir hafta boyunca Elazığ da gaz bombalarının kullanılmasıyla ilgili eğitim aldıklarının, itirafları arşivlerde var olduğunu ve bunların er, geç gün yüzüne çıkacağını iddia eder.
Daha çok şeyleri konuştuğumuz Nail hoca son cümle olarak ta şunları söylemişti; o yılarda yaşanan bu acılar o günlerin koşuları vs gibi kavramlarla değerlendirile bilir. Asıl kötü olanı bu gün bile birilerinin yaşanmış acıları yok sayması inkâr ve iftiraya devam etmesidir. Kaldı ki benim dedem onurlu bir insandı. Demiş ve sözlerinin devamında ise burası çok çarpıcı
Dedemin Vatanına dinine bağlı bir insan olduğu gerçeği kabul edilene kadar ve dahi Atatürk’ün ülke içinde ki saygınlığı birinci dereceden hak ettiği dereceye( o derece neyse! ) indirileceği güne değin bu dava bitmez. Benim babamda bitmedi bende devam ediyor, çocuklarımda ve sonraki nesillerde de sürecektir derdi.
Değerli abim sonuç olarak bu saçma sapan iddiaların yanlışlığını ortaya koymak ve Atatürk’ün saygınlığını korumak için bizlerde çok akılı ve gerçekçi olmak zorundayız yok asla tarihte böyle bir olay olmamıştır. Onlar isyancıydı bu nedenle de bu katliamları hak ettiler gibi bir savunma yani inkâr ve ret politikaları günümüzde tek başına kesinlikle yeterli ve geçerli değildir. Eğer geçmişte iddia edildiği gibi bir haksızlık yapılmış ise, bu açıkça ortaya konmalı ve dürüst tarihcilerce cesurca tartışılmalıdır. Çünkü bizler ne kadar yok destekte tarihte yaşanmış böyle bir trajedi vardır ve bu trajedinin mağdurları haklı ve masum olduklarını, iddia edip babalarını ve dedelerini savunmaktadırlar.
Dolayısıyla geçmişte başka ülkelerinde tarihinde yaşanmış trajik olaylar vardır. Anacak bu gibi olaylardan dolayı o ülkeler muhataplarından özür dilemiş ve toplumsal barışını sağlamıştır. medeni milletler gibi bizlerinde yapması gereken şey hiçbir komplekse kapılmadan geçmişimizle yüzleşmeli ve haksızlığa uğramış insanlarımız varsa özür dileme erdemini göstermeliyiz.
Yok, eğer biz halen, gaz kullanmadık sadece bombaladık ve kurşuna dizdik gibi garip bir savunma içinde olur isek yukarıda örneğini verdiğim gibi kendilerine göre tarih oluşturan insanların ipe sapa gelmez abuk supuk tarihi anlayışlarıyla daha çook karşılaşır ve muhatap oluruz.
Saygılarımla.
Kemnur
Kemnur
Serhat BİNGÖL
Kemal abim hoca’nın anlattıklarının sizin yazınızla doğrudan bir bağı yok haklısınız örneklememdeki sebep şuydu; tarihimizde yaşanmış olayların gerekçeleri açık yüreklilikle sosyal bilimcilerden ve konuya hâkim tarihçilerden oluşacak bir komisyonla tartışılsın. Yaşanmış trajedilerin arka planın da ne varsa ortaya çıksın. yani resmi tarih öğretilerin de belirtildiği gibi devletin varlığını tanımama gibi bir başkaldırımı vardı? Yoksa iddia edildiği gibi devletin anti demokratik dayatmalarına direnç gösteren nefsi müdafaa konumuna geçmiş insanların haksızlığa uğradığı bir zulmümüdür, bu ortaya çıksın. Daha bu konularda bir netlik yokken zehirli gaz kullanılmış mı? Kullanılmamış mı? İnsanlar nasıl katledilmiş Atatürk’ün sağlığında mı? Yoksa hastalığında mı? Oldu bunlar sonraki meseleler.
Çünkü öbür türlü gizemli ve saklanmış gerçekler (hoca’nın anlattıklarını bu nedenle yorumuma aldım ) abuk sabukluktan oluşmuş tarihi hikâyeleri doğuruyor. Buda Atatürk’ün yüksek şahsiyetine daha fazla zarar veriyor.
Gerçekler ortaya çıksın ondan sonra kim kimden özür dileyecekse dilesin gerçekler ortaya çıkmadan Atatürk’ün manevi şahsiyeti hiçe sayılarak birilerinin birilerinden özür dilemesi bir şey ifade etmiyor.
Uzunca yorumumda anlatmak istediğim buydu.
Saygılarımla.
Bu Dersim olayları günlerdir tv'lerde işleniyor.
Herkes kendi bakış açısıyla, olduğu yerden bakıyor.
Ben Atatürk ne yapmışsa haklıdır diyorum.
O zamanı da göz önüne alırsak, bu kalkışmalar önlenmeseydi
sonuç ne olurdu ona bakılsın.
Türkiye'de şimdi de ipin ucu kaçırılınca neler olduğunu görüyoruz.
tebrikler,
Bu konuda aydınlatıcı bir yazı..
saygılarımla..
Öteki Şair
Dersim isyanı bir haklılık isyanıdir bir halkın sosyopolitik ve sosyokulturel yapısına dokunursan orada bir isyan çıkar. Çünkü her yasak isyancısini doğurur. ..
Sağlıcakla
Tarihi doğruları görmezden gelen zihniyet, tarihin derinliklerinde zaten yok olacak. Keyfi bir isyana, gereken cevabı milletin kendisi her zaman verecek.
Tarih birilerinin siyasi düşüncesini desteklememeli. Gerçek olan M.Kemal'in bu konudaki kararlarının doğru olduğu.
Bilgilendiren ve tarafsız olduğuna inandığım yazınız için teşekkürler
Saygılar, Sevgiler
CaNMaYBuLL
Yaşarken şükredip, ölürken isyana düşmek...
Bu isyanıda, cebindeki paralar üzerinden yürütmek.
Ya yaşadığınız toprakların kanunlarına uyarsınız, ya da uygun yasaları olan topraklara irtica edersiniz.
Başka bir açıklama isterseniz, ardınızdaki tarihi incelersiniz.
Do you understand ?
Şöyle diyeyim Kemal'cim
Ne kadar anlatırsan anlat, karşındakinin anlayacağı kadar olacaktır sonuç
NOKTA...
Kemnur
Yine aynı kıyaslama geldi hatırıma...
Yanılmıyorsam Kobra adlı filmde (Sylvester Stallone) bir manyak, bir marketi basar, sağa sola ateş ederek, sıradan bir insanı katleder... Olay yerine gelen polis Kobra (Sylvester Stallone) , manyağın daha fazla kıyım yapmasını engellemek amacıyla, kararlı ve cesur bir tavırla, kendisinden beklendiği üzere manyağı vurur...
Olay yerindeki gazetecilerden biri, Kobra'ya yaptığının aşırı şiddet kullanmak olduğunu, manyağı ele geçirmenin daha başka bir yöntemi bulunabileceğini söyleyince, Kobra, o sırada bir sedyeyle marketten çıkarılmakta olan talihsiz vatandaşının örtüsünü kaldırıp, ensesinden tuttuğu gazetecinin yüzünü ölünün yüzüne yaklaştırırken, "sen bunları bunun ailesine anlat!" der...
Bu teşbihte bir hata olabilir...
Eğer insan hayatından bahsediyorsak, hatayı farketmekte zorlanacağız demektir...
Teşekkürler...
YektaAttila tarafından 11/26/2014 2:37:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kemnur
Yekta Attila
Dersim olaylarının 33 Mehmetçik ölmesiyle bağdaştirma ciddi bir sıkıntıdır Hâlbuki senin baştaki anlatımlarına göre çok kere Atatürk bu meseleyi TBMM ye taşımış. .. Tarihi herkes kendi yorumuyla okur herkes kendi çelişkilerini yok sayar. Hâlbuki 70 bin insanın ölmesi ipe 33 askerin ölmesi arasında dağlar kadar fark var... dersim katliamı tam anlamıyla büyük bir tarihi hatadir. Kürt aşireti ağalık feodal sistemiyle ve devletlere boyun egmeme tarzında yaşamlarını sürerken birileri onları çağdaşlık düzeyine getirmek istemeleri çok tuhaf değil mi? 100 bine yakın insanın vahşice katledilmiş olması hangi çağdaş düzeye sigdirilirki... Alfabenin sağdan sola yada soldan sağa gitmesi neyi değiştirdi? Harf devrimi denilen şey aynı zamanda harf katliamıdir sırf şapka takmadi diye binlerce insan kursuna dizilmiş şapka takınca çağdaş mi olduk şimdi. ??
Herkes kendi telinden çalar bir türkü
Saygilarimla. ...
Kemnur
Öteki Şair
Sağlıcakla
Makyavelist anlayıştaki iktidar sahipleri her alanda planlı ve programlı algı yönetimi ile gündem belirliyor ve kitleleri istedikleri yönde etkiliyorlar. Yazınızda bahsetmiş olduğunuz gibi, internetten veya sosyal medyadan aldıkları haberleri hiç sorgulamadan kabul eden insanlar, yeterli veriye sahip olmadan fikir sahibi oluyor ve ahkam kesebiliyorlar. Güzel yazıydı, tebrik ve teşekkürlerimle...
Kemnur
Kemal Hocam,
bazılarımız tarih bile unutup ,kafayı taktığımız liderleri ve
parti gruplarını yermek için iftiraya varan acımazlıklarla
saldırmaktan hiç utanmıyoruz. Orada öldürülen bir ülkenin
evlatları olduğu sürece ,sonuç bundan daha değişik nasıl olabilir ki?
Saygı ve sevgilerimle Hocam
Kemnur
kukurikuu
Atatürk' ü rencide eden yazılar beni ziyadesi ile üzüyor.
O tarihte ilk müdahale zamanında başbakan kim di ona bakmak gerek.
Üstelik hükumet yapması gerekenin dışında ne yapmıştır , yanlışı var mıdır , başka nasıl hareket edilebilinir bakmak lazım.
Kemnur
sami biberoğulları
Sevgili Kemal Seninle bu yazı dolayısıyla anlaşamadığımız husus şu:
Ben Dersimde bir isyan vardı devlet de o isyanı bastırdı. Olay bundan ibarettir diyorum.
Sen ise Dersimde bir katliam yaşandı diyorsun. Yani Dersim olaylarına katliam diyen ben değil sensin.
Ben tekrar dönüp diyorum ki eğer Dersimde yaşananlara katliam diyeceksek bundan Atatürk'ü soyutlayamazsınız. Çünkü Dersim isyanı her ne kadar 1938 den itibaren daha elim bir hal almışsa da 1935 de yapılan Dersim kanunuyla birlikte orada nelerin olabileceğini Atatürk tahmin edemezdi demek mümkün değildir. Öyle olsa Diyap Ağa'ya '' Aşiretini, kedisine varıncaya kadar al, Dersimden çık, Malatya'ya kadar git '' Demezdi.
Ben Atatürk'ü aynen Yavuz Sultan Selim gibi devletin varlığına yönelik bir isyanı bastıran bir komutan olarak görürken, orada bir katliam yaşandığını ama bundan Atatürk'ün haberi bile olmadığını söyleyen sensin. Yani bir katliam var ama bundan sadece Celal Bayar mes'ul...Haydi diyelim ki öyledir. ne fark eder? 12 Aralık 1938 de Arttırma ve Yerli mallar haftası münasebetiyle - başbakan olarak- yaptığı konuşmada '' Atatürk'ü sevmek her Türk vatanperveri için milli bir ibadettir'' Diyen Celal Bayar'ın Atatürk'ün çizgisinin dışında olduğunu kim söyleyebilir?
Zehirli Gaz konusunda senin bahsettiğin belgeleri sayfamda hem de resimleriyle yayınladım. Bunu da biliyorsun. Ama ben bütün belgeleri yayınlıyorum. Mesela Başbakanlık arşivinde olan 1937 Tarihli Abdullah Alpdoğan'ın zehirli gaz istediğine dair belgeyi de...Sen ise bütün bunlara İnternet saçmalıkları diyorsun..İyi hoş da senin yaptığın alıntılar nereden? Aynı internetten değil mi? Emrine 50.000 kişilik ordu verilen bir paşa devletin elinde zehirli ve boğucu gaz olup olmadığını bilmiyor mu? Hem zehirli gaz için müracaat edilecek tek devlet İngiltere midir? Almanya harıl harıl zehirli gaz üretmiştir. Hem de 1925 yılında...
Her şey bir tarafa doğrudan doğruya beni Atatürk Düşmanı olarak göstermeni ise kesinlikle kabul etmiyorum.
Selam ve sevgiler