BENİ DİNLE 5
Sana olan mektuplarımın başlığına hiç dikkat ettin mi?
Hepsinde aynı başlık.
Beni dinle…
Yazdıklarımı dinleyemezsin, okursun sadece. Okumadın sen bunların hiçbirini. Çünkü beni dinlemeni istiyorum.
Sana birçok yazı yazdım…
Mektup…
Ama ‘Beni Dinle’ başlıklı mektuplarım hep sana karşı olan kızgınlığım, öfkem ve isyanım. Yaklaşık bir yıldan beri hem de. Ondan öncekiler güzel… Ama yayınlamadıklarım… Senin şu sıralar okudukların…
Sanırım bazı yazarlar gibi sonucu başına yazdım.
Kendimi yazara benzetmek bile bana tuhaf gelirken üstelik.
Tamam, her şeyi baştan anlatıyorum.
Yaklaşık iki buçuk, üç sene… Aslında yaşım küçük. Yaşadıklarım ne kadar büyük veya küçük bilmiyorum. Ya da ölçülebilir mi o da meçhul. Zorunlu öğrenimimin son senesindeyim.
Oturdum okulun bankına. Kimse yok etrafımda her yer sessiz, her şey… Teoman’ in en güzel şarkısını işitiyorum yüreğimde. Yüreğimde seninle yaşıyorum o an. Sende okuldasın. Görüyorum. Göz göze geliyoruz. Uzaktan bakarsak adı konulmuş hiçbir şey yaşamadık bu zamana kadar. Yaşadığım ve yaşadığın sadece içimizdekilerdi. İçimizdeki sevinçleri gördüm çoğu kez bu süre zarfında. İçimizdeki hüzünleri… Nasıl yandığımı ve nasıl üzülüp, kırıldığını… Özür dilerim. Ne için özür diliyorsun diye sorarsan cevap vermekte güçlük çekerim. Senin gözlerine yaşattığım o anlar içini bana sormak istediklerini soramadığın için ve birçok şey… Cevap vermekte zorlanıyorum biliyorsun gözlerim dolunCa konuşamıyorum.
“ Kaç aydır konuşmuyorsun onunla Kübra, canın yanmasın diye? Uzun. Beş, altı hatta yedi ayı bile geçti. Kübra? Bu sen olamazsın. Sen onunla aylarca konuşmuyorsun ve sadece şu sıralar gülümsüyorsunuz birbirinize o kadar. Nasıl dayandın bu kadar uzun bir sürede onsuzluğa? Nasıl başardın bunu? Bak bir davranışlarına ne kadar saf, ne kadar temiz. Hani onda sana ait bir şeyler vardı? Bu kadar sürede görmezden geldin. Hadi şimdide görme onu. Oyalanacak oyuncağında yok artık. Hep gözünün önünde olacak ve onunla konuşmazsan hep benimle konuşacaksın. Onu her gördüğünde, her aklına düştüğünde onu savunacağım sana. Bu zamana kadar gidip konuşsaydın ne kaybederdin ki? O zaten sana ait değildi. Ama eğer konuşsaydın kazanabilirdin belki de. Unutma; senin olmayan bir şeyi kaybetmezsin. O seni kırmaz. O hassas. İnce düşünceli. Aranızdakilerinin hep farklı olduğunu biliyordun ve bunu ona da söylemiştin değil mi? Şimdi git onun yanına ve o farklı şeyin adını bilmediğini aslında çok derinlerde yaşadığını anlat. Tarif etmesi zor bilirim. Ama onunda aynı şeyleri yaşamadığını ve seni anlamayacağını bilemezsin. Dediğimi tekrarlicam yine fakat senin olmayanı kaybedemezsin, harekete geçersen kazanabilme ihtimalin çok yüksek. Zaten bu kadar uzun bir süre onunla konuşmayarak onu hayatından çıkarmaya çalıştın. Kaybetmeye çalıştın içinde. Ama o hep orda kaldı şimdi de orda.
Vazgeçmek… Bu vazgeçemediğin zamanlarda hep senin yanındaydım hatırla… Sana hiçbir zaman vazgeçme, bekle demedim. Çünkü sen benden daha inatçıydın. Her seferinde “vazgeçmeyeceğim” dedin ve bende rahattım. Biliyorum çünkü bedeninde olduğum kişinin ruhunu. O altı, yedi aylık süre içinde, onu içinde gizlediğine de. Sadece adını almadın ağzına, gözlerin bakmak istemedi onun gözlerine ama kalbi hep sendeydi. Bunu sende biliyordun. Erteledin erteleyebildiğin kadar.
Hadi şimdi de ertele?
Erteleyemezsin ruhum. Çünkü o senin her şeyin…
O sana ait…
Hadi kalk oturduğun yerden ve yanına git…
Anlat, bir zaman önce kaybetmek istediklerini ama kaybetmeye dayanamayacaklarını…
Anlat ki o da seni anlasın… “
Dedi içimdeki o ses.
Gözlerim… Konuşamadığımdan faydalanıp kendini yeryüzüne bırakmış. Dudağımı ıslatmış, ellerimi…
İçimdeki ses bana ait aslında. Ruhum benim ve bedenim. Kalktım. Ders bitmişti sınıflarda. Okul dağıldı. Eve gittim. O gün hiçbir şey yapmadım. Kendimi çok yorgun hissediyordum.
Birkaç gün sonra…
-Neden konuşmadık bu kadar zamandır?
+Bunu gerçekten duymak istiyor musun?
-Evet.
+Bende gerçekten anlatmak istiyorum.
…
Her şeyi anlattım ve yine zil çaldı. Eve gitmek zorundaydık.
+Peki sen, sen? …
-Yarın konuşalım…
O gün sabaha kadar uyuyamadım. İyi mi yaptım kötü mü bilmiyorum.
……..
Birçok şey anlatıyordu. Benim duymak istediklerim. “ Allah’ım bu bir rüya olmalı.” Dedim. Gözlerim doluyordu, anlattıkça heyecanlanıyor anlattıkça titriyordum. Söylediği cümle…
-Ben bu anlattıklarımı o zamanda hissediyordum.
Ve hala hissediyorum.
Teşekkür ederim içimdeki ses…
KÜBRA GÖK
YORUMLAR
İç ses...Neler neler söyler...Kimseler bilemez üstelik. Hadi, diyelim yansıttık anlarlar mı? Kim bilir...
Nereye gidersen git ve ne kadar uzaklaşsan da kaçamazsın. Her yere taşırsın onu da ve içinde yanıp kavrulan o yüreği de.
Ama seni sen yapan yine kaçıp uzaklaşamadığın ne varsa tümler seni. Çünkü bir parçandır, varlığının eşkalidir adeta.
Ey aşk! Nelere kadirsin sen nelere...Mutluluk olası mı ya neşe ama yüreğinin yarısını çoktan kaybetmişsindir o bilmese de ya da görmezden gelse de. Ne vazgeçmek ne de kabullenmek olasıdır ve sen yaşadığın sürece o iç sesin bir parçan olmaya devam edecektir. Ve o naif yürek.
Tebriklerimle sevgili Kübra.
Sevgilerimle güzel insan...
Kübra.48
Doğruyu bulabilmek için sorgulamak gerekir ve sorgu içinse konuşmak.
Yorumunuz için çok çok teşekkür ederim.
sevgilerimle...