DAĞDAN DÜŞEN KAYA
“Dağdan yuvarlandı kayalarımız,
Gamınan yoğruldu mayalarımız,
No’la taş doğraydı analarımız…”
…………………………………………………………
Türkülerimiz,her zaman türkü olmanın ötesinde birer yaşanmış öykünün özüdür.Dizelerinin her sözcüğünde tarifsiz bir hüzün yatar.Bu türkü sözleri, bu öykünün değil ama yine de bu öykü için yakıldığını düşünürsünüz.Anlatacağım öykünün yaşandığı zamandan yıllar öncesinde halk dediğimiz büyük usta bu hüzünlü türküyü yakmıştır.Belki de bir sevdanın hüznü gizlidir içinde… Varsın olsun…
Kepez köyü, bir dağın yamacında kurulmuş,yüksek kınalı kayaların çevrelediği bir dağ köyüdür.Ekilebilir toprağı yok denecek kadar azdır.Halkı demircilik yaparak geçimini sağlarken daha sonra demirci Tahir usta ile eniştesi Kamil usta demirciliğin farklı bir yönünü keşfederek el yapımı tabanca üretmeye başlarlar.
Aradan geçen uzun yıllardan sonra bu el sanatları tüm çevre köylere ve Karadeniz’e yayılır.El yapımı silah üretimi bir yandan halkın geçim kaynağını oluştururken bir yandan da birçok yörede tehlikeli,istenmeyen olayların yaşanmasına neden olur.Düğünlerde,bayramlarda,kaza sonucu insanlar vurularak yaşamlarını yitirirler.Bazı yörelerde küçük bir husumet gelecekte bile yangınının söndürülmesi çok zor olan olayların kaynağını oluşturur.
Kerim dayı Kepez köyünde yaşar.Demircilik yaparak çocuklarının geçimini sağlamaktadır.Kırsal yörenin doğası gereği hayvancılıkla uğraşma geleneğini sürdüren köyün en yoksul insanlarından kendince yaşamını sürdürmeye çalışan birisidir.
1971 yılının sonbaharı,dağlara kar düşmüştür.Uzaklardan görünen Erzurum ve Erzincan dağlarının ayazı köyün hemen yüksek kesimlerine çıkıldığında insanın yüzünü adeta kavurur.
Kerim dayı,dağda keçilerini otlattıktan sonra eve döndüğünde içlerinden bir tanesinin kaybolduğunun farkına varır…Elinde değneği,belinde çakar almaz silahı,yola çıkar.Öğlen saatlerine kadar dağda dolaşır durur.Kaybolan keçisini bulamaz.Tam o sırada tepenin önünden bir Jandarma devriyesinin çıktığını görür.Kaçmaya niyetlense de kaçmayı göze alamaz.Üzerini arayan jandarmalar silahına el koyarlar.
Jandarma uzman çavuş Erol Erdoğan,askerlerden birine seslenerek:
-Bu yaşlı amcayı biz köyden dönünceye kadar burada tut,geri dönüşte serbest bırakırız,der.
Köye gitmek için yollarına devam ederler.Bir süre sonra hakkında ihbar aldıkları silah kaçakçısı Sabri Kartal’ı yakalamak için köye inerler.
Köylülerden biri jandarmaları görür,şifreli olarak bütün köylüye duyurur:
-Çoban dağdan döndü.Herkes hayvanlarını alsın…
Köylüler şifreyi alır almaz bir telaştır başlar.Herkes imal etmekte olduğu silah taslaklarını,araç ve gereçlerini hızlı bir biçimde saklamak için köyün açığındaki ormanlık alana götürürler.
Jandarma devriyesi doğrudan Sabri Kartal’ın evine yönelir.Sabri Kartal,yolun başında karşılamak için beklemektedir:
-Hoş geldin kumandanım…Hayırdır inşallah…
Kumandan:
-Hakkında ihbar var Sabri Efendi.Arama yapacağız…
-Buyurun arayın kumandan…
Jandarmalar evi ve samanlığı ararlar.Herhangi bir silah bulunmadığına dair tutanak düzenlerler.
Sabri Kartal:
-Kumandanım,onca uzak yoldan geldiniz.Buyurun bir yemek yiyin,çayımızı için,der.
Dondurulmuş keçi kavurması ısıtılır,çay demlenir,kahvaltı türü atıştırmadan sonra geri dönmek üzere hazırlanırken,kumandan:
-Sanırım sizini köyden, keçisini arayan bir ihtiyarın silahını yakaladık....Sadece silahını alır, salıveririz.
-Kimdir bu çoban kumandanım?
-Adı ,Kerim Gülcü ;der demez Sabri Kartal’ın yüzünde tatlı bir tebessüm belirir…
-Tamam anladım kumandanım,ben de geleyim sizinle dağa kadar,ihtiyarla beraber döneriz,Bizim yabancımız değildir.
Jandarma devriyesiyle birlikte,Sabri Kartal,kardeşi Kara Hasan jandarmalarla birlikte yola çıkarlar.Dağa çıktıklarında Kerim dayıyı görürler:
Sabri kartal:
-Enişte geçmiş olsun,seni bıraktıracağım biraz sonra birlikte köye döneriz,der.
Sabri Kartal İle kardeşi Kara Hasan:
-Kumandanım müsaade var mı biz biraz aramızda görüşsek…
Kumandan izin verir:
Kara Hasan;
-Bak enişte şimdi seni serbest bıraktıracağız ancak kumandana beş bin lira vermemiz gerekir.Bu paraları sana borç olarak veriyorum diyerek eline sayar.Sonra tekrar elinden alır,ağabeyi Sabri Kartal ile kumandanın yanına giderek:
-Kumandanım,onca yol tepip geldiniz.Ayağınıza sağlık,diyerek elindeki para demetini uzatır:
Kumandan anlamlı anlamlı yüzüne bakar:
-Buyurun kumandanım,bir yemek yersiniz…
Erol Çavuş,parayı alır:
-Bak bir dahaki sefere seni kolay affetmem haberin olsun ha…
Kahkahalarla gülen Sabri Kartal:
-İyiliğini unutmam kumandanım.Ben haftaya Çarşamba günü karakola yanına özel olarak geleceğim…
-Her zaman kapımız açıktır.Gelin çayımı için, diyen Uzman Çavuş Erol Erdoğan:
-Şu çobanı da bırakıyorum,sadece silahını alıyorum.Alın götürün köye…
Üçü birlikte dağdan ayrılırlar.Kerim dayı olup biteni anlamakta zorluk çekmektedir.Büyük bir üzüntü içerisinde dizleri titreyerek zoraki bir yürüyüşten sonra köye iner.
Başından geçenleri anlatmak için ne söyleyeceğini bilememektedir. Dünyası başına yıkılmıştır.Beş bin lira bu.Kepez köyünde fakir birisi için büyük bir servettir.
Kara Hasan:
-Bak enişte,seni hapse girmekten kurtardık.Sen şimdi ağabeyimle benim denkleştirdiğim parayı bir hafta içerisinde bana teslim edeceksin tamam mı?
Kerim dayı söyleyecek söz bulamaz,sadece tamam anlamında başını sallar.
Olay ayni gün bütün köyde duyulur.Köylüler, bu işin içinde bir iş olduğunu hemen anlarlar.Sabri ile kardeşi Kara Hasan’ı çok iyi tanırlar:
“Bir çakallık olduğu belli diye söylenirler”
Köyden gücü yetenler üç beş yüz yardım ederler.Kerim dayı iki öküzü ile yeni aldığı tarlasını da satarak Kara Hasan İle ağabeyi Sabri Kartal’ın parasını öder.Olay henüz unutulmamıştır;köydeki konuşmalarda sık sık;”Bakın şu düzenbazın yaptıklarına,Allah’ın garibinin parasını yemek yakışır mıydı Sabri’ye.Bir de hoca olarak bilinir çevre köylerde,yazık yazık,çok ayıp etti…”
Kasım ayı ortalarına doğru şiddetli bir kar yağışı başlamıştı.Bir kaç gün süren kar yağışı yolu izi kapatmıştı.Yolların kapanması demek,yöredeki bütün köylüler için güvenli bir ortamın oluşması anlamını taşırdı.
Kar yağışının ardından, durmak bilmeyen sonbahar yağmurları devam etmişti.Yağan kar hızlı bir biçimde erimiş,toprak iyice suya doymuştu.Bu yüzden köyün hemen başındaki çatlamış olan büyük kayalar birbirlerine tutunamaz duruma gelmiş, kayma belirtilerini günler öncesinden göstermeye başlamıştı…
Kerim dayının ölen ilk eşinden olan oğlu Hamza,kendi evinin otuz metre ilerisindeydi.Köyde herkes gecenin birine kadar çalışıyorlardı.Hamza da çalışmasını bitirerek yatmadan önce eşi ve çocuklarıyla birlikte,içine kuru ekmek doğradığı elma hoşafını yerken,büyük bir gürültüyle gelen elli tonluk kaya parçası evin üzerine düşer.
Gün ağardığında evin önündeki demirci dükkanının damının üzerinde, dövünerek kendini yerden yere atan Kerim dayının feryatlarıyla uyanır köylüler.Hamza’nın evi yerle bir olmuş,kendisi,eşi,iki kız çocuğu ve bir de erkek çocuğu olmak üzere beş kişi enkaz altında kalmışlardı.Arama ve kurtarmaya gelenler çalışmalarına başladıklarında evin ön kısmındaki odada,beşikten ağlama sesini duydukları bebeği kurtarırlar.
Akşam saatlerine doğru,ilçe savcısı,jandarma komutanı uzman çavuş Erol Erdoğan’ın komutasındaki bir manga askerle köye gelirler.Uzman çavuş Hamza dayıyı görür görmez tanımıştır.daha önceden tanıdığı köylülerden birisine dönerek;
-Bunların babası şu yaşlı adam, bir ay önce dağda silahını yakaladığım ihtiyar değil mi? Diye sorar.
Köylü olayı hatırladığında sessiz bir öfkeyle:
-Kumandanım bırakmak için tam beş bin lirasını aldığın gariban adam,şimdi de başına bu olay geldi dağdan yuvarlanan kaya,ta bağrının ortasına düştü,diye söylendiğinde kumandan çok sinirlenmiştir.
-Ben onun parasını almadım ki.O parayı Sabri Kartal’dan aldım.
Köylü:
-Sabri Kartal,o paraları seni serbest bıraktırmak için ödedim diyerek,Kerim dayıdan aldı…O bizim köyün en zavallı,kimseye zararı dokunmayan,herkesle iyi geçinen bir insandır,der.
Kumandan öfkesini zor kontrol etmektedir…
-Ben sana sorarım Sabri efendi. Bakalım yaptıkların yanına kar kalacak mı? Diye söylenir.
Doktor,raporunu düzenler.Tutulan raporlar Savcının da onaylamasıyla resmiyet kazanır.Cenazeleri defnetme izni verildikten sonra köyden ayrılırlar…
“Dağdan yuvarlanan kaya,gerçekten de Kerim dayının bağrının ortasına düşmüştü”
Enkazın altından çıkan duvar takviminin üzerindeki son yaprak, 1 Aralık 1971 tarihini gösteriyordu.
Almanya’ya işçi olarak gitmek için kayıt yaptıran Hamza’nın, bir ay sonra sırasının geldiğini bildiren çağrı kağıdı köye ulaşmıştı…
Valilik,yaşanılan olaylardan sonra köyün başındaki kayaları incelemek üzere jeologlar gönderdi.Jeologlar yaptıkları incelemeler sonucunda,her an benzer yeni olayların yaşanabileceğini belirterek köyün başka bir yere nakledilmesini öneren raporunu düzenledi.
12 Eylül 1980 tarihinden sonra Kepez köyü başta olmak üzere,yöredeki köylerde hiç kimse kalmadı.Marmara bölgesindeki büyük illere göç ettiler.