- 1888 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Savaş ve Çocuk
Çok kötü anlamlar yüklemişiz #savaş kelimesine. Yanına da en olmaması gereken ’şey’i koymuşuz; çocuk...
#SavaşveÇocuk
Deccalî fitnenin tüm dünyayı kapsadığı günümüzde terör, anarşi, soykırım ve katliamlar yaşanıyor, birbirlerine düşman olan gruplar ülkeleri kana buluyor, masum insanlar, hatta çocuklar zalimce katlediliyorlar.
Ülkeler tarih, kültür ve toplumsal yapı açısından farklı olduğu için yaşanan zulümlerin sebepleri de farklı olabilir. Ancak asıl sebep, insanların din ahlâkının kazandırdığı sevgi, saygı, merhamet ve hoşgörü eksikliğiyle yaşıyor olmalarıdır. Allah korkusunu içinde taşımayan ve Allah’ın huzurunda sorgulanacağından gaflette olan, bu sebeple de kimseye hesap vermek zorunda olmadığını düşünen kişiler her türlü ahlaksızlığı ve vicdansızlığı kolaylıkla yapabilirler. Bediüzzaman bu gerçeği şöyle dile getiriyor:
"Hakiki bir Müslüman, samimi bir mü’min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir.” (Tarihçe-i Hayat, s. 566)
Sebep her ne olursa olsun savaşlarda en büyük zulmü gören her zaman için kadınlar, çocuklar ve zayıf bırakılan kişiler olur. Yoklukla, açlıkla, hastalıklarla, susuzlukla boğuşan ve tüm bu yoklukların içinde yaşamını devam ettirmeye çalışanlar daha çok kadın ve çocuklardır.
Savaş en fazla çocukları etkiliyor. Çocuklarda ruhsal açıdan problemler ortaya çıkarıyor. Şiddete ve saldırgan davranışlara yöneltiyor, kişilikleri üzerinde olumsuz değişikliklere sebep oluyor.
Aşağıdaki cümleler yıllar önce atom bombası dehşetini yaşamış ve zorlukla hayatta kalmış olan bir çocuğun hayatından alıntılar:
“6 Ağustos 1945’te yaşananları çok iyi hatırlıyorum. Okulda camdan dışarıyı seyrediyordum. Ben de küçük bir çocuktum, ama 4 metrelik bir “küçük çocuğun” hayatımı tamamıyla değiştireceğinden habersizdim.”
Türkiye Psikiyatri Derneği, savaşın yalnızca geçmişteki ya da bugünkü mağdurlarını değil, sonraki kuşakları da örseleyecek ağır bir travma olduğunu, UNICEF raporuna göre, savaşların 12 milyon çocuğu evsiz bıraktığını, 1 milyondan fazla çocuğun ana babasını kaybettiğini, 5 milyon çocuğun sakat kaldığını ve 10 milyondan fazlasının da ruhsal sarsıntı geçirdiğini ortaya koyduğunu belirtiyor.
Savaşlar yaralanma, sakat kalma ve ölüm demektir. Ancak özellikle çocukların ailesini ve sevdiklerini yitirmesi, korku, acı, şiddet ve gözyaşı anlamına geliyor. Bu yönüyle her savaş, her çocuk için geleceğini etkileyen travmadır elbette.
1990 yılından bu yana savaşlarda hayatını yitiren insanların yüzde 90’ını kadın ve çocuklar oluşturuyor. Yine yaşanan zulümler ve savaşlar sebebiyle yurdunu terk etmek durumunda kalan mültecilerin yüzde 80’i de kadın ve çocuklar.
UNICEF tarafından 1996 yılında yayınlanan ’Dünya Çocuklarının Durumu’ raporuna göre, 1986-1996 yılları arasında gerçekleşen savaşlarda 2 milyon çocuğun öldüğü, 5 milyon çocuğun sakat kaldığı, 12 milyon çocuğun evsiz kaldığı, 1 milyondan fazla çocuğun ana babasını kaybettiği ve 10 milyon aşkın çocuğun ruhsal sarsıntı geçirdiği belirtiliyor. Bu çocuklardan yalnızca biri olan 7 yaşındaki Filistin’li Ravan’ın 29 yaşındaki annesi Muna Rıdvan, bomba sesleriyle titreyen kızının, “Eğer uyursak İsrail uçaklarının attığı füzelerden kaçamayız, çabucak ölürüz” diyerek uyumayı reddettiğini söylüyor.
Sonuç olarak; insan, Allah’a yöneldikçe bozgunculuktan uzaklaşır. Kur’an ahlâkını gerçek anlamda yaşamaya çalışan insan şiddet, zulüm ve bozgun amaçlı eylemlerin içinde olmaktan sakınır. Dolayısıyla bozgunculuk, anarşi, terör ve savaşların çözümü din ahlâkının yaşanmasıdır.
Bu sebeple Kur’an ahlakının tüm insanlara anlatılması ve insanların karanlıklardan aydınlığa çıkmasına vesile olmak gerekir. Adeta birer kördüğüm haline gelmiş problemlerinin çözümünü bekleyen zayıf bırakılmış insanlara yardım eli uzatılmalıdır. Zulme maruz kalmış, "zayıf bırakılmış" kadınların, çocukların durumunu göz ardı etmek, "savaş bana çok uzak, ben ne yapabilirim?" diye düşünmek yanılgıdır. Bir savaş biter, bir diğeri başlar ve vebalini yüklenmek durumunda kalırız.
Büyük paralar harcayarak oluşturulan kuruluşların çözüm üretemedikleri, insan hayatını kurtaramadıkları açıktır. Tek çözüm vardır; Allah’ın beğendiği ahlakı yaşamak!..
Elif Nisa, Turuncu Dergisi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.