- 576 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
FİKRET BABA - 3
İçinde şahsî eşyalarının bulunduğu küçük bir valizle, arkasına bile bakmadan evden hızla uzaklaşırken, vicdanı fazla rahatsız değildi adamın. Karısı annesine ait evde kalacaktı. Çocukları dünyaya geldiğinde kadının uzun ısrarlarından sonra kirada oturdukları evden buraya taşınmışlardı. Üstelik çalışan bir kadındı, bunun için de geçim zorluğu çekmesi söz konusu olmayacaktı. Kendisini sevmediğinden de şüphesi yoktu. Sadece o âşıktı yıllardır karısına. Her şeye bu aşk uğruna katlanmakla aslında, kendine olan saygısını ve güvenini kaybetmişti.
Oğlu aklına geldi bir an. Doğduğunda çocuklar gibi sevindiği, ikinci adı da olsa, babasının adını verebildiği, Yusuf Can. Karısı daima Can diye çağırsa da onu, o, Yusuf dedi genellikle. Çocuk da sevmemişti Yusuf adını. Artık şüphesi kalmamıştı ; biolojik babası değildi Yusuf Can’ın. Fakat, yıllarca o bakmıştı ona. Onunla sevinip, onunla üzülmüştü. Yıllarca oğlu bilmişti. Çocuk da onu babası bilmişti. Biolojik baba olmak mı daha önemliydi, yoksa sahiplenmek, büyütmek, düşünmek mi ?
Onu unutmamaya, mutlaka yeniden sahip çıkmaya ve babalık yapmaya karar verdi. Reddetmesini gerektiren bir sebep yoktu ortada. Çocuğun hiç bir suçu yoktu sonuçta. Onlar, Tanrı’nın huzurunda baba- oğuldular. Her zaman da öyle kalmalıydılar.
Okula yakın, küçük bir otele yerleşti önce. Sonra da doğruca okuluna koştu. Öğretmenler odasında gazetesini karıştırmaya başladığında, çoktan evi terk ettiği haberi ulaşmıştı okula. Karısı Necla, okuldaki öğretmen arkadaşı Ayşegül hanıma telefon edip anlatmıştı olayı. Okula gelip gelmediğini sormuştu. Ayşegül hanım , kırk yaşlarında, hiç evlenmemiş, çok rahat yaşayan, okulun sınıf öğretmenlerinden biriydi. Fikret Öğretmen, gazetesi ile meşgulken o, arkadaşlarının kulaklarına çoktan fısıldamaya başlamıştı, Fikret Öğretmen’in evi terk ettiğini. Aslında, sürekli adama bakarak konuştuğu halde o, o kadar dalmıştı ki gazeteye ; hiç farkına varmıyordu konuşulanların. Gazetenin üçüncü sayfasında gördüğü habere takılıp kalmıştı. Hayatının dönüm noktasına sebep olan o kadının, Sibel’in, evinin küvetinde ölü bulunduğu yazıyordu gazetede. Kısa süre önce , iş dünyasının tanınmış zenginlerinden biri olan eşinden, yüklü bir tazminat ve nafaka karşılığı boşanan Sibel, adeta çılgınca bir hayatı seçmiş, sık sık tanıştığı erkekleri evine getirip, fantaziler yaşamakla günlerini gün etmeye başlamış. Bu erkeklerden biri onu küvette boğarak öldürmüş, para ve mücevherlerini de alarak kaçmıştı. Acıdı yine de kadına Fikret Öğretmen. Bir taraftan da onunla yatmadığı için övündü kendisiyle.
’ Fikret bey , kalacak yeriniz yoksa, bende kalabilirsiniz.
Ayşegül hanımdı seslenen. Şaşkınlıkla elindeki gazeteyi bırakıp ona döndü.
’ Efendim ! Ne dediniz, anlayamadım ? ’
’’ Necla anlattı. Evden ayrılmışsınız. Ben yalnız yaşıyorum. Kocaman bir evim var. Dilediğiniz kadar kalabilirsiniz. ’’ derken, niyetinin de kötü olduğunu açığa vurmaktan çekinmiyordu kadın.
Birden şeytana uyacak gibi oldu adam. Neredeyse cazip bulacaktı bu teklifi. İşte tam bu anda, bir çift yeşil göz dikkatini çekti. Merakla onları izlemekte olan, Gülay öğretmenin yeşil gözleriydi bunlar.
’Gülay ’ dedi içinden. ’Dün gece, gökyüzünden bana yol gösteren, o parlak Ay ! Gülay ! ’
Gözlerini ona doğru çevirdi. Gökyüzündeki sevgilisini yeryüzünde bulmanın sevinci ve mutluluğuyla gülümsedi ona. Yeşil gözler de ona gülümsedi bir an.. Artık hayatında yeni biri olacaktı. Yeşil gözlü, gül yüzlü, Gülay....
Yaklaşık bir hafta, Gülay öğretmen ile Fikret Öğretmen’in uzaktan birbirlerini kollamaları, izlemeleri ile geçti. Otel odasında geçen gecelerini, terk ettiği karısı ve oğlu değil de, Gülay öğretmenin hayalleri süslüyordu şimdi.
Gülay öğretmen, kırk yaşına yakın, imam hatip öğrencisi kızıyla birlikte yaşayan, eşinden bir süre önce boşanmış, imam hatip kökenli, oldukça muhafazakâr biriydi. Aslında, inancı gereği, başını kapatması gerektiğine inanmış olmakla birlikte, dışarıda kapayıp, okulda açmak hoş olmadığı için, kapatmıyordu.
Bir gün yine öğretmenler odasında, gözleriyle birbirlerini izler gibiydiler. Fikret öğretmen, bu durumda çok heyecanlanıyor, kendisini genç aşıklar gibi hissediyordu. Öyle ya, kocasından boşanmış dul bir kadın ile, evini terk etmiş, karısından boşanmayı düşünen bir adam, ne diye böyle bakışırlar ki ? Mutlaka , aşk olmalıydı bunun adı.
Bir ara yerinden kalkıp, Fikret öğretmenin yanına geldi Gülay. Hafifçe eğilip ;
’ Fikret bey ! Sizinle bir öğle yemeği yemek isterim. Vaktiniz var mı acaba ? ’ diye
sorduğunda, heyecanı doruk noktasına ulaştı adamın.
’ Yerinden kalkmaya çalışarak cevap verdi kadına :
’ Neden olmasın efendim ? Hemen bu gün ! ’
’ Peki öyleyse , öğle tatilinde çıkarız birlikte. ’ deyip tekrar yerine döndüğünde ders zili çalmıştı bile.
Fikret öğretmen, sınıfına yöneldiğinde bile gözlerini ve aklını ondan alamıyordu. Sürekli sırıtmaya başlamıştı. Öğrencilerine ders anlatırken bile şımarık bir çocuk gibiydi.İple çektiği öğle tatili geldiğinde, Gülay’ı sınıfının kapısında karşılamaya koştu. Birlikte çıktılar okuldan. Sahildeki bir parka doğru yürümeye başladılar. Yolda rastladıkları çiçekçiden bir adet kırmızı gül alıp kadına uzattı adam. Kadın şaşırdı ama bozuntuya vermeyip aldı ve teşekkür etti. Masalarına yerleşip siparişlerini verdikten sonra beklemeye koyuldular. İkisi de söze önce başlamak ister gibiydiler. Adam, ellerini ellerinin içine almak istedi kadının. Kadın ellerini gizleyerek engel oldu buna.
’ Bakın Fikret bey. ’ diye söze başlamak istedi kadın.
’ Ne olur izin verin ; önce ben konuşayım, yoksa heyecandan çatlayacağım ! ’ diye atıldı adam.
Oldukça şaşırdı kadın. Bu daveti o yapmıştı. Ona bir şeyler söylemek isteyen kendisiydi aslında. Şimdi niçin onu susturan bu adam, bir şeyler söylemek için heyecanlanıyordu böyle ?
’ Aslında uzun süredir birlikte aynı okulda görev yapıyoruz sizinle. Fakat ben bir kaç gün öncesine kadar adeta varlığınızdan haberdar bile değildim. ’
Şaşkınlıkla dinlemeye ve karşısında rolünü sergileyen bir oyuncuyu izler gibi izlemeye başladı kadın.
’ Evimi, karımı terk ettiğim gün, sizi ilk defa görmüş gibi oldum. Gözlerinizin yeşil olduğunun bile o an farkına vardım. Bir gece önce gök yüzüne bakarak, saatlerce konuştuğum, dertleştiğim Ay’ı gördüm yüzünüzde. Bir sıcaklık, bir heyecan hissettim. Birden gençlik yıllarıma döndüm.
’ Ama Fikret bey ! ’ diye sözünü kesmek istedi kadın. Sözün gideceği yeri anlamış ve engel olmak istiyordu şimdi. Fakat adamın susmaya, sözünü yarım bırakmaya hiç de niyeti yoktu.
’ Ben size aşık oldum Gülay hanım ! ’ deyiverdi. Yüzü kıpkırmızı oldu. Yeşil gözlere takılı kalan gözleri, artık buğulu görmeye başlamıştı.
Şok oldu kadın. İçinden çok fena da öfkelendi adama. Fakat, olağanüstü bir olgunluk göstererek , aşırı tepki vermemeyi seçti. Karşısındaki adamı, aciz, yardıma muhtaç, tedaviye muhtaç bir hasta olarak kabul etti. Ona yardım etmek istiyordu. Bundan vazgeçmeye de hiç niyeti yoktu.
’ Bakın Fikret bey. Evet ben dul bir kadınım. Bu durumda herhangi bir erkeğe ilgi duyabilirim. Fakat siz halen evli bir erkeksiniz. ’
’ Hemen boşanacağım inanın bana ! ’
’ Lütfen boşanmayı değil de karınızla barışmayı düşünün. Sizin bir oğlunuz yok muydu ; onu hiç düşünmediniz mi ? ’
’ Ama Gülay hanım ! ’
’ Lütfen sakin olun. Biz büyükler kendimizce haklı sebepler bularak boşanıveriyoruz eşlerimizden. Hatta onları unutmamız da çok zor olmuyor belki. Peki ya çocuklar ; onları düşünüyor muyuz ? Bizlerin ayrılmalarından en çok çocuklar zarar görüyor Fikret bey. Öyle her kavgada boşanma kararı alınmaz. Lütfen , rica ediyorum sizden; bir kez daha düşünün. ’’
Sakinleşmeye çalıştı adam. Bir süre sessiz kalıp düşündü.
’ Hemen bu akşam evinize gidin Fikret bey. Bir kez konuşun eşinizle. Göreceksiniz, çoktan pişman olmuştur bile. Hiç bir şey olmamış gibi karşılayacak sizi ve evliliğinizi kaldığı yerden sürdürmeye çalışacaktır. En çok da oğlunuz sevinecektir inanın. ’
Sustu yine adam. Bir süre daha düşündü. Oğlu geldi gözlerinin önüne. Biolojik oğlu olmadığından şüphesinin kalmadığı ama yetiştirmenin daha önemli olduğuna inandığı ve mutlaka sahip çıkmaya, babalık yapmaya karar verdiği oğlu Yusuf Can.
’ Tamam Gülay hanım. Haklısınız. Size, dostluğunuza çok teşekkür ediyorum. Bu akşam mutlaka evime döneceğim. Evliliğimi kaldığı yerden devam ettirmek için elimden geleni yapacağım. Oğlumu annesiz - babasız bırakmamak için her türlü fedakârlığı yapacağım. ’’
Ayağa kalktılar birlikte.
’ Asıl ben teşekkür ederim. Beni dinlediğiniz ve tavsiyelerime uymaya söz ,dostluğuma değer verdiğiniz için. ’
’ Lütfen, size söylediklerim için de bağışlayın beni. ’
’ Unuttum bile Fikret bey. Merak etmeyin siz. Her zaman yanınızda, en sadık dostlarınızdan biri olmaya çalışacağım sizin. ’
’ Teşekkür ediyorum dost...’
Akşam olduğunda, doğruca evinin yolunu tuttu Fikret öğretmen...
(Devam edecek)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.