- 541 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
KAYMAKAM ABLA
Bir insanın ilkokul çağından itibaren hayalini kurduğu bir şeye sahip olmanın sonsuz mutluluğunu, bu şansı elde edenler çok iyi bilirler.
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini çok iyi dereceyle bitirmemin ardından, Doğu Anadolu’ nun bir ilçesine atandığımı öğrendiğimde, dünyada benden daha şanslı birinin varlığını düşünemiyordum bile.
Çok eski İstanbullu bir ailenin tek çocuğuydum. Babam ağır ceza hakimi, annem ilkokul öğretmeniydi. Bu nedenle ülkenin daha çok da unutulmuş bölgelerinde dolaşıp durduk. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, hiç unutamadığım anılarla dopdolu olarak oralarda geçti.
Her ikisinin de üstlendikleri bu çok ciddi ve ulvi meslekte verdikleri mücadele ve özveriyi düşündükçe, şansımın böyle bir anne-babaya sahip olmamla başladığına inanmıştım. Derin bir minnet ve şükranla birlikte duyduğum kıvancı bir ibadet saydım kendime her daim.
Şimdi bayrağı ben devir alıyordum bu harika insanlardan. O bölgeleri ve yaşam koşullarını bildiğimi düşünüyor olmaları endişelerini az-çok azaltmış olsa da. Beni Haydarpaşa garından birkaç bavulla uğurlamaları pek de kolay olmamıştı. Gözlerindeki yaşları saklamaya çalışsalar da, kızlarıyla duydukları gururun ışıltıları her yanı aydınlatıyordu.
İlçeme vardığımda karşılaştığım manzara beni hiç şaşırtmamıştı. Çocukluğumun geçtiği yerlerlerin benzeri olan bu bölgede o güne kadar değişen hiçbir şey olmamıştı. Yoksulluk, yoksunluk, çaresizlik kaderleriydi sanki.
Değişen tek şey, ilçeye gelen çok genç bir Kadın Kaymakam olmuştu. Kaymakamlık hakkının kadınlara tanınmasının üstünden bir yıl bile geçmemişti.
Kaymakamlık görevi, yer yüzünün en meşakkatli ve sınırsız özveri gerektiren mesleğiydi bana göre.
Yerine göre doktor, veteriner, ebe, öğretmen, ziraatci olmak zorundaydınız. İyi bir süvari, şoför ve at arabası sürücüsü olmanız baş koşuldu. Ufak tefek tamirat işlerinden anlamanızda gerekiyordu ayrıca.
Bu anlamda; her işte mahir, bilinçli, erdemli dünyaya ışık tutan gerçek aydınları yetiştiren “Köy Enstitülerini” hasret ve özlemle yad etmemek mümkün olabilir miydi?
Onca belde, köy ve mezra sizin sorumluluğunuz altındaydı. Yaşanan kara kışlarda çekilen çilelere, tüm çabalarınıza rağmen çözüm bulup, çare olamamak yüreğinizi yakan en büyük acı oluyordu. Kapanan yollar. Her türlü irtibatın kesilmesiyle başlayan çaresizlikler daha da artıyordu katlanarak.
Gencecik hamile kadınların, çocukların, gözünüzün önünde yitip gitmesi yüreğinizi daha çok donduruyordu kış soğuğuna inat.
Kadın kaymakam olmanın en güzel yanı ise, o güne kadar hiçbir erkek kaymakamın yüzüne dahi bakamamış kadınların toplu olarak ziyaretime gelip en mahrem dertlerini bana açıyor olmalarıydı.
Bu kez sorun erkeklerde baş gösterse de, kısa zamanda onu da aşmıştık. Ya “Kaymakam Hanım” ya da “Kaymakam Abla” hitaplarıyla başlayan yakınlığımız çok tatlı sohbet ve hatta esprilere dönüşüyordu.
Eriyen karların kardelenlerin arasından süzülerek indiği. Koyunların kuzuladığı. Kekik kokulu yaylalardan esen rüzgarın insanı büyülü alemlere sürüklediği bir mevsimde karşıma çıkmıştı, zerrece hayalini kurmadığım kalbimin sahibi ve hayat yoldaşım olan kişi.
İlçemin köylerinden birinde toplu sünnet düğünü organize etmiştik diğer resmi görevli arkadaşlarla birlikte.
Ben bir gün öncesinden köye gitmiştim. Sabaha kadar ne benim ne çocukların annelerinin gözlerine uyku girdi. Seher vaktinde başladı hazırlıklar.Yanan tandırlarda, tutuşturulan ocaklarda, kaynayan kazanlarda pişirilen o ele geçmez lezzetteki yiyecekler kurulan yer sofralarına dizilirken sıra sıra yörenin en usta davulcusu yanındaki zurnacıyla birlikte sanatlarını icra etmeye başladıklarında, kimsenin gözü görkemli sofraları görmez oldu. Kadınlı erkekli ele ele çekilen halaylar yürekleri coşkuyla sararken bende kendimi aralarında buldum. Oldum olası çok severim davul-zurna ikilisini. Oturmak istemedim. Sağımdaki erkeğe baktım.
“Ne kadar güzel. İnsan oturmak istemiyor” dedim.
Gülümsedi. “Bu topraklarda güzel olmayan hiçbir şey yok ki”
“Araştırmacı mısınız yoksa?” dedim muzipçe.
“Sayılabilir. Ziraat yüksek mühendisiyim. Tarih-coğrafya konularının uzmanlık alanıma girdiğini söyleyebilirim.”
“Harika!”
“Bir haftadır iş gereği bu bölgedeyim. Belediye başkanının davetlisi olarak köydeyim.”
“Oo çok iyi.”
“Ben de Güneydoğu Anadolu kökenliyim. Bunlar benim çocukluğumdan bu yana aşinası olduğum güzellikler.”
“Daha ne kadar süre buralardasınız?"
“Bu hafta sonu döneceğim. Uzun soluklu bir projeye imza attım. Bu nedenle ilçeye gelip gidişlerim sıklaşacak”
Hayatımın en büyük mutluluğunu yaşadım o gün.
Günler fevkalade yoğun, yorucu ve büyük bir koşturmaca içerisinde geçiyordu.
Daha çok ilçe dışında oluyordum. Gece birkaç saatlik bir uyku yeterli oluyordu dinlenmeme. Ben bölge halkına onlar da bana çok alışmıştık.
Bölgenin ağır koşullardan dolayı kaybettiklerimizin yanı sıra kazanımlarımız da olmuyor değildi. En kutsal ve anlamlı olanı ise birbirimizi anlıyor olabilmemizdi.
O arada mühendis Bey’ e rastladığım oluyordu. Vaktimizin elverdiği sürece konuşuyor, yarenlik ediyorduk birbirimize. Elinden gelen yardımları asla esirgemiyordu bölge halkından.
Bir gün makam odamın kapısı tıklandı. İçeriye giren Mühendis Beydi. Karşılıklı kıs bir hatır sorma faslının ardından
“Sayın Kaymakamım, size bir maruzatım olacak. Gördüğüm ve duyduklarım gösteriyor ki. sizi tanıyan hemen herkesin gönlüne taht kurmuşsunuz haklı olarak. İzin verirseniz ve uygun görürseniz ben de sizi kalbimin tahtında ağırlamak isterim bir ömür boyu. İdealist iki insan olarak geri kalan ömrümüzü el ele yürek yüreğe birlikte sürdürmeyi. Hayat maratonunu birlikte göğüslemeyi hayal ediyorum. Bu hayalime eşlik ederseniz, bana dünyaları bağışlamış olursunuz”
Donan karların saçaklardan aşağı inen sivri sarkıntılar metreleri bulurken, biz de kendimizi nikah masasına oturur bulmuştu, sırtımızda manto ve paltoyla. İkinci günü ilçe camisinde okunan mevlit in ardından daha büyük bir şevk ve heyecanla koşmuştuk işimizin başına. Birbirimize olan derin aşk ve sevgimiz, her geçen gün daha da artarak sürüp gitmekteydi.
Aradan tam yirmi beş yıl geçti. Çocuğumuz olmadı. Bu da bir şanstı bizim için belki de. Çünkü çocuk sevgisini, özveri ve şefkatini, üstlendiğimiz sorumluluklara birlikte birbirimize sunmuştuk dolu dolu.
Anlaşamadığımız iki konu vardı.
Birincisi, ikimizde birbirimizden önce ölmek istemiyorduk. Sonunda aynı anda ölmeyi hayal eder olmuştuk. Zaten bu muhteşem insanın kaybetmenin hayali bile aklımı kaybetmeme yeterli olurdu.
İkincisi ise, en olası şeylerden bahsederken bile söze ”Hayal bu ya..” diye başlamasıydı.
“Bunun neresi hayal a canımın içi canım” derdim biraz alaylı..
Ben emekli olmuştum. Resmi olarak tabii. Gönüllü çalışmalarım sürüyordum elbette.
Yerime bir erkek Kaymakam atanmıştı.
Mühendis Bey ise ’çat kapı orada çat kapı burada’ misali koşturup duruyordu o inanılmaz enerjisiyle.
Başta aşkımıza ve geçen o gençlik yıllarımıza tanıklık eden ilçeden ayrılmadık
Sayısız dostlarımızla iyi ve kötü günde beraber yine.
Bir akşam her zamanki sevgi dolu bakışlarıyla girdi açtığım kapıdan içeriye.
“Hoş geldin canım..”
“Hoş bulduk cananım..”
Yemeğe oturduk. Bana tadına doyulmaz şiirlerinden birini okudu yine…Ve ardından, “ Hayal bu ya.."diye başladı sözlerine...Gözleri gözlerimde…
YORUMLAR
Ne güzel bir hikaye.
''Hayal bu ya...'' diye başladı ve,
tebessümler bırakarak dudaklarımıza nihayete erdi.
Allah,
mutluluğunuzu daim etsin efendim.
DEVRİM DENİZERİ
Ayıp olacak belki ama ben kendime ve dolayısı ile yazıp çizdiklerime bayılıyorum. Çok içten, sıcak, olduğu gibi yalın ve çoğu gerçek yaşanmışlıklar..
Güne gelmeleri ve bu sayede daha çok paylaşılması gerektiğini düşündüğüm bu çalışmalarım defterin acınası hali ve hakısız gülünç durumu buna fırsat vermiyor:))
Sevgi ve selamlarımla.
Bir tutam hayat
Edebiyat Dergisi müdavimlerinin gönülleri günündesiniz zira.
Bu tür anı- hatıra ve gezi türü yazılar her zaman ilgimi çekmiştir, kesinlikle bu tarz makale ve bu tarz kitaplar okunmalıdır. Teşekkürler.
tonyukuk35 tarafından 11/24/2014 1:35:23 PM zamanında düzenlenmiştir.
DEVRİM DENİZERİ
İçten doğal ve eğitici-öğretici olmalı yazılanlar.
İyilik ve güzelliklerle kalın.
DEVRİM DENİZERİ
Esenlik ve sevgilerimle.
DEVRİM DENİZERİ
Selamlarımla.