İçimizdeki Buzlar ve Klimanjora
]Aynaya bakıp kendinizden kaçtığınız oldu mu hiç?Kendinizden kaçar da bir gruba,duygularınıza,düşücülerinize derman olacağını sandığınız bir gruba, katılırsınıız. Grupta güç bulursunuz.İradenizi grubun sinerjisine bırakırsınız.Rahatlasınrız.Tribünlerde maç izleyen insanların hepsinin hırçın,hepsinin fanatik olduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Onların orada kendileri olmadığını bilmelisiniz.Bir insan ateş denizine de,melekler adasına da ancak bir grupla gidebilir.İnsanların bir sivil toplum örgütüne,bir cemaata katılmalarının bir sebebi de bu olsa gerek.
Bedeninizi elbiselerle, iç organlarınızı derinizle korur da ruhunuzu ne ile koruyabilirsiniz? Anne karnından itibaren saldırılara,haksızlıklara, acılara, hasretlere, sevdalara açık olan ruhunuz onulmaz yaralar alır ve bir çok insanda bu birikim cinnetle noktalanır.
İşte bazen yalnızlıklarla tuttuğunuz bu yükü, sırtınızdan ulu bir dağın tepesine yıkabilir,bazen dingin bir sabahın kucağına bırakabilir,bazen gök yarılmışcasına yağan yağmura verebilir,bazen kalabalıklara karışıp kendinizden kurtulabilirsiniz. Yoksa bir semender sabrı gösterip ömür boyu ateş denizinde yaşayabileceğinize inanıyorsan feci halde yanılıyorsunuz demektir.
Ne hayatı tümüyle gülistana çevirme çabasında olunuz; ne de hep mahzenlerde gezinme isteğinde. Bazen cemreler düşecek yüreğinizin tam ortasına. Esrik gezineceksinz,savruk gezineceksin. Elbette bu serencam böyle sürmeyecek,haytalıklarla heder etmeyeceksiniz ömrünüzü.
Biliyorum Raskolnikov öykülerim var diyorsunuz. Hayat Necaşi hükümdarı gibi adil davranmıyor diyorsunuz. Metruk bir evde yılan tıslamalarını duyar gibi huzursuzum diyorsunuz. Böyle mağmum bir havada Klimanjora’nın dağları kadar soğuk,intihar bakışlı gözlerinizi baldıran zehrinden çekmelisiniz. Hatırlamalısınız Afrika ispinozlarını,kara kıtanın kara bahtlı çocuklarını. Kendi acılarınızda yok olup başkalarının acıları ile dirilmelisiniz ve sonra ölecekseniz spartaküs gibi ölmelisiniz. Dar ağacına gidecekseniz "Muhtar Ömer" gibi gitmelisiniz. İşte o zaman huzursuzluklarınızdan arınır,bir "Mevlana" hoş görüsü ile bakarsınız insanlığa. İnsanlığın acıları yanında sizin acılarınızın nasılda küçük olduğunu fark edersiniz. Farkedersiniz de bir kenara saygıyla oturur o mahfuz göz yaşlarınızı mendil tutmaca dökersiniz. Klimanjora’nın yamaçlarına yaslanır bir daha düşünürsünüz. Kimsenin görmediklerini görmeye başlarsınız,duymadıklarını duyarsınız. Tıpkı Bethoven gibi. O sağır olduğu halde insanların duymadıklarını duyuyordu ve içindeki coşkuları notalara döküyordu. O “Sizin duymadığınız sesleri Tanrı kulağıma bağırıyor, ben o yüzden sağır oldum.” diyordu.
Ne ruhumunuzu milyarlarca paraya satarak,ne şöhretlere ulaşarak,ne de bencil isteklerinizi yerine getirerek mutlu olabilirsiniz. Karmaşık gibi görünen bu hayatta basit gerçekleri görerek sıyrılabilirsiniz acılarınızdan, tutkularınızdan, korkularınızdan, endişelerinizden,içinizde fırtınalar yaratan huzursuzluklarınızdan.
İnsanlığın yaşama ve yaşatma azmi olmasaydı çoktan kendini tüketmişti. Öyle ya binlerce yıl birbiriyle,bazen açlıkla, kimi zaman salgın hastalıklarla savaşmış,kimi zaman kuraklıklarla. Her yıkımın ardından dingin bir sabahla uyanmış, kendini güzel günler için adamasını bilmiştir.
Her insan, insanlığın en küçük modelidir. Siz de kendinizi güzel günlere adamasını bilmelisiniz. Yetim, öksüz bir çocuğun gamzeli yanaklarından süzülen göz yaşlarını görmelisiniz. Görmelisiniz incecik boynuyla rüzgâra yenik düşmüş çoban efkârlı hüzün çiçeklerini. Kayalıklara tırmanırken zalim bir avcının namlusuna takılan ceylanların kirpiklerinde asılı kalan gözyaşlarını görmelisiniz.
Barış için ölse insan, ölüm en güzel ölüm olur. Barış için yaşasa insan, ömür en güzel ömür olur.İnsanlık için bir bilet almadınızsa büyük ikramiyenin size çıkacağını hayal edemezsiniz. Bilgeler tüm insanlarda huzursuzluğun aza kanaat etmemekten kaynaklandığını söylerler. İşte böyle basit gerçekleri görüp onlara inanarak ruhunuza leyli iklimlerde her zaman nahif duyguları yaşatmalısınız. İşte o zaman her günümüz şehrayin tadında olacaktır. Yine baharlarınız, kışlarınız, yine düşleriniz güzel olacaktır. Sanrılarınızdan kurtulacak, münzevi yalnızlıklara sığınmayacaksınız. Hayatın sığ kuyularından kurtulup kadifemsi ufuklara yelken açacaksınız. Ve saadet yeniden başlayacaktır.
Sofistike makinelerin hayatımıza girdiği bu çağda insan her sabah yeniden doğan güneşin farkında bile olamıyor. Zaman hızla eriyip gidiyor insanlık değerleriyle birlikte. Yüzü gülmeyen kalabalıklar, yığınlar yürüyor süslü caddelerimizde. İnsanlar topraktan uzaklaştıkça betonlaşıyor. Büyük siteler içinde yalnızlaşıyor. Sonra kaşlar çatılıyor,gülüşler protezleşiyor. Sonra hayat naylonlaşıyor,kirleniyor ve şimdi Klimanjora’nın karları eriyor.
Ey insanlık! İçinizdeki buzları eritin. Eritin ki Klimanjora’nın karları erimesin...