- 896 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Orhan Akdeniz'i Tanımak. (2)
Aslen Mardinli olan Orhan Akdeniz’in sanat hayatında bizlere kazandırdığı, onca olağanüstü, ölümsüz eserler dışında, bir sanatı daha vardı; o tam bir Lezzet Ustası, bir Gurme’ydi de aynı zamanda.
Közlenmek üzere mangala estetik bir şekilde dizilmiş Patlıcan Kebapları, domatesler, biberler henüz masaya gelmeden kokusu ile mest ediyordu bizleri
. "Kim yiyecek onca şeyi canım ağabeyim" dedim hayretle, sırasını bekleyen Kuzu Ciğeri ve çeşit -çeşit etleri görünce.
"Gece uzun kardeşim ve bunların hepsini tüketeceksiniz, ben karışmam" dedi tüm ciddiyeti ile.
Ben ve yanımda ki diğer arkadaşlar şaşkın bir "Eyvah!" bakışı attık birbirimize.
Gece uzundu gerçekten ve asla bitmesini istemediğim bir güzellikte idi her şey.
Gerçek bir Türk Misafirperverliği Örneği sergileyen Orhan Akdeniz sohbeti, esprileri ara -ara eline aldığı bağlaması ve o eşsiz eserlerini bizler için canlı icrası ile hepimizi büyülemiş, bizleri mest etmişti gerçekten..
"Neden yalnız yaşıyorsun abi , zor olmuyor mu yani?
Henüz çok genç ve çok sağlıklısın" dedim, meraklı ben .
Damdan düşer gibi sorardım aklımdan geçenleri hep ve cevabımı almadan ayırmazdım gözlerimi hedefimden
"Çok zor oluyor tabii ki ama alıştım mecburen. Ben tam yirmi yıldır yalnız yaşıyorum be kardeşim" dedi hüzünlenerek.
"Neden?" diye sordum üzülerek, çünkü o denli hayat dolu bir adam vardı ki karşımda
"Bu adam yalnız yaşamamalı ve hatta eli sıcak sudan soğuk suya değdirilmemeli ve hatta ziyadesi ile şımartılmalı" diye düşünmüştüm kendisini gördüğüm, ilk anlardan itibaren.
Öylesine naif, öylesine zarif ve öylesine kırılgan bir adam vardı ki o, çok güçlü duruşun ardında ve ben, bunu ilk anda hissetmiştim, her ne hikmetse!
"Eşim, dünya iyisi bir kadındır ve ’Allah onu evlatlarımızın başından eksik etmesin’ diye dualar ederim mütemadiyen.
Ama benim bu mesleği, hakkıyla icra edebilmem mümkün olmazdı, Mardin’de kalsaydım.
Eşim, evlilik kurumuna gönülden bağlı, çok iyi bir eş ve hayatını çocuklarına adamış mükemmel bir annedir ama Mardin dışında bir yaşamı ona asla kabul ettiremezdim .
Benim bu işe gönül verdiğimi ve asla başka hiç bir iş yapmayacağımı biliyordu ve birde bu işten hayatımızı idame ettirecek bir para kazandığımı da görünce, bana engel olmadı sağ olsun.
İstanbul’a gelmeyi asla kabul etmedi ama hiç bir konuda ne önüme geçti, nede arkamdan laf etti hep yanımda oldu, halen de öyle.
Ben ondan razıyım, Allah’da ondan razı olsun."
"Her şeye tevekkül ile bakmak, kabullenmek için çok yaşamak mı gerekiyor, çok şey yaşamak mı?" diye sordum eşinden bahsederken, gözleri dolan bu muhteşem adama
"Yaşının 3-5 misli şeyler yaşaman gerekiyor be kardeşim ve ben, hakikaten çok misli- misli yaşadım acı , tatlı ne varsa" dedi ve yerinden hızla kalkıp mangalın başına geçti yeniden
"Hadi be, hiç bir şey yemediniz beni lafa tutacaksınız diye!" çıkıştı tatlı-sert bir şekilde.
"Üzüldüm şimdi ben ama! İştah da kalmadı üstelik" dedim
"Hayatta yaşadığımız şeyler bizim tercihlerimiz neticesinde ise ağlamayacağız, üzülsek de.
Ben istedim bu hayatı ve bu hayatın içinde hiç bir şeyin lay,lay, lom olmadığını biliyordum. Peki ben şimdi kahredersem, hem kendime, hem de çevreme, haksızlık etmiş olmaz mıyım?"
"Yani, evet de ne bileyim, yine de ben." diye kem-küm ettim ve sustum. Haklıydı.
"Yani sorun, benim aslında;Düşünsenize, kim dayanabilir ki evin içinde sürekli yazan, çizen, bağıra-çağıra şarkı söyleyen, şarkı dinleyen birine? Kendime de aileme de haksızlık yapmak istemediğim için onlardan asla kopmadan ayrı evlerde yaşamayı seçtim ben hepsi bu"
"Ama ayrı şehirlerde ve çok uzak" dedim
"Uzak evet ama bu benim mesleğim oldu ve bu meslek, adamı böyle acımasız kararlar almak zorunda bırakıyor maalesef;kesin başarı istiyorsan tabii ki"
"Çok şey başarmışsın o kesin"
"Evet kardeşim, çok şükür ki, öyle ama her şeyin bir bedeli var tabii ki ve ben o bedeli misli ile ödedim "
"Pişman mısın peki?"
"Asla değilim. Bir kez daha dünyaya gelsem yine, aynı Orhan Akdeniz olarak gelmek isterdim"
Ne denebilirdi ki, kendi ufkunu aşmış bir sanatçıya, bir ustaya.
"Eyvallah" dedim ve sustum..
Keyif dorukta bir gece idi gerçekten; Öyle içten gülüşleri ve öylesine muzip esprileri vardı ki, bir an bile sıkılmanız mümkün değildi.
Hiç nazlanmadan aklına gelen eserlerinden icraya başlıyordu aniden ve arada durup "Hadi şarkılardan şans çekin bakalım" diyordu bizleri de o keyfin içine, derinlemesine çekerek. Oysa, benim en büyük şansım o gece, "Senin hasretin varken bu şehirde yaşanmaz" şarkısını sahibinin sesinden hemde, canlı- canlı dinlemekti .
Böyle onur verici, keyifli anlar kaç kez yaşanabilirdi ki, insan ömründe?
Şarkı faslı bitince, Orhan Akdeniz’e ulaşmak da bizlere yarenlik, yoldaşlık eden diğer dostumuz (Adının yazılmasını istemeyen candan içre, can dostum) ve Orhan Akdeniz, ortak tanıdıkları, dostları Orhan Gencebay- Rahmetli, Müslüm Gürses- Rahmetli, Esengül- Sibel Can ve daha bir çok değerli sanatçı ile ilgili kişisel ve ortak anılarını anlatıyorlardı; bazen keyifli kahkahalar eşliğinde, bazen de, hüzünlenerek
; her ikisinin gözleri dolu dolu.
"Ne kadar dolu- dolu yaşamış hayatı, dibine kadar" dedim yanımda ki diğer arkadaşıma
"Evet ve ne kadar da samimi, içten, dümdüz kalabilmiş onca yaşanmışlık içerisinde" dedi arkadaşım.
"Çünkü ben, birazda işte gördünüz şekilde yani kısaca ’dümdüz’ kalabilmek için bu ücra köşede yaşamayı seçtim çocuklar"
dedi, sırtı dönükken bile bir kulağı ile bizleri dinleyen usta.
Ve daha ne çok şey konuşuldu, dertleşildi bu muhteşem dost meclisinde o gece, ah!
Gece geç saatlerde döndük evimize tüm "Burada kalın, gecenin bu saatinde yola çıkarsanız aklım sizde kalır" ısrarlarına rağmen.
Biz "Ağabey dönmek zorundayız" dedikçe
"Ben, kalırsınız diye hazırlık yaptım kaç gündür, şimdi ne olacak benim onca emeğim? Sizden nefret ediyoruumm!" dedikçe o, çok sevimli mimikleri ile biz, katıla- katıla gülüyorduk.
Yaklaşık iki saatlik yolda iki, üç kez aradı bizi "Her şey yolunda mı, iyi misiniz?" diye
Nasıl bir içtenlik ti o, ne hoş bir muhabbet, meşk gecesi idi asla unutmayacağım.
"Mersin de bir evin ve bir kardeşin var, mutlaka geleceksin" demiştim veda ederken
"Mersin çok uzak be kızım öyle, bir-iki günlüğüne gelinmez. Hem benim burada çiçeklerimi, ağaçlarımı, kedilerimi emanet edebileceğim kimsem yok ama yine de kısmet" dedi .
Asla uzak kalamazdı kendisine kurduğu bu doğal cennetten, biliyordum ama yinede ısrar ettim
"Ben anlamam ne yap et gel çünkü ben, tekrar gelmek istiyorum buraya ve böyle bir güzelliği bir daha yaşamak. Sende gel ki, benim bir daha gelmek için yüzüm olsun" dedim
"Senden nefret ediyorum Meral! Bir daha asla öyle bir şey söyleme.
Ben sana ’kardeşim’ dedim sen de bana ’ağabey’ bu demektir ki, bu ev senin.
Sen, ben davası güdersen, nerede kalır bizim kardeşliğimiz?"
Buraya yazamayacağım bir çok muhteşem espri patlatmıştı Orhan ağabeyim o gece ve ben onun bu yönü ile de tanımaktan çok mutlu olmuştum ama illa da -Senden nefret ediyorum-Sizden nefret ediyorum- gecenin en harika esprisi idi kesinlikle.
Ve biz, yani Orhan Akdeniz’in sanatına hayran bu küçük dostluk grubu şimdi Orhan Akdeniz’in kişiliğine de hayran olmuştuk ama/ o yürekten, farklı bir adam çıkamazdı ki zaten..
Ve son olarak benim, sana naçizane bir önerim olacak Sevgili Orhan Akdeniz Ağabeyim; mutlaka "Senden Nefret ediyorum" diye başlayan ve biten bir şarkı yapmalısın/ içeriği sevgi, saygı, dostluk, kardeşlik barındıran.
Nasıl bir ters köşe olurdu değil mi /şarkının ismi ve içeriği!
Ama sen, bir sanat sihirbazı’sın ve eminim ki, nefreti bile nakış- nakış sevgi ile bezer, bir çiçek bahçesine çevirirsin, istersen..
Sana sonsuz teşekkürler ediyorum her şey için ama en çok da o, ASİL İNSAN duruşun için.
İyi ki varsın, iyi ki seni yakinen tanımak şansına sahip oldum . Allah sana uzuun, sağlıklı ve dilediğince sanat dolu yıllar nasip etsin. Seni seviyorum
Sana da sonsuz teşekkürler -diğer yani (adını kalbime yazdığım ) can dostum) Hayatıma, o mükemmel yüreğinle girdiğin ve bana eşsiz bir kardeş kazandırdığın için ama en çok da Orhan Akdeniz gibi bir ustaya giderken bana, bizlere eşlik ettiğin için. Seni seviyorum
Saygılarımla
Meral Adak..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.