İLETİŞİMİN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI
Esir gibiyim, yorgunum ve huzursuzum…Bilimin ve teknolojinin nimetlerinden yararlanıyor olsam da, onlarla hayat çok kolaylaşmış gibi görünse de mutsuzum. Tek mutsuz ben miyim,diye de merak ediyorum?!
Zamanı hak ettiği şekilde yaşıyor muyuz?
Bir günümü analiz etmeye çalıştım. Yanımda cep telefonu ayrılmaz parçam! Her adımımı izleyen biri var gibi. Gecikmeye vakit yok! Her şeyden anında haberdar olabiliyorum. Parmaklarımın ucundaki tuşlarla dilediğim bilgiye anında ulaşabiliyorum. Beni bulmaları çok kolay; izin verdiklerim, vermediklerim, edepli veya fütursuz, her an yanımda, cihazımın kulaklığından, ekranından merhaba diyebiliyor.
Her şeyi bu kadar hızlı, çabucak öğrenmek güzel mi? Eskiden gün 24 saate neleri sığdırıyorduk, şimdi neleri? Çok uzak değil yakında, zamanı böyle dolu, böyle yorgun, böyle hızlı tüketmek bize ne gibi sorunlar armağan edecek, hep birlikte göreceğiz. Zamanı sanki çok ama çok hızlı tüketiyor gibiyiz. Sahi zaman dediğimizde ölçü ne? Kuantum fiziği ile uğraşanlar eminim buna farklı bir bakış açısı ile cevap verir. Ama bizce yıl 365 gün, bir gün 24 saat ve bir saat altmış dakika. An dediğimizde dakikanın kaçta biri geliyor akıllara?
Espiri konusu yaptığımız, artık darbe yapmanın kolay olmayacağı, zira teknolojiyle paralel artan, susturmak gereken, o kadar çok haber kanalı olduğu, haberin önlenmesinin artık imkansız, habere ulaşmanın çok kolay olduğu düşüncesiyle pekişen teknoloji övüncümüz, etrafımızın çepeçevre, niteliği ve niceliğine bakmaksızın bilgi kaynağı ile tıka basa doldurulduğunu da gözle önüne seriyor.
Farkında mıyız? Zaman içinde nefes nefese, çılgınca koşuyoruz. İşten çıkıyor, eve ulaşana kadar, direksiyon başında, metroda, otobüste, vapurda, yürürken elimizdeki telefonlarla konuşuyoruz, internetle haberleşiyoruz. Duygularımızı, düşüncelerimizi hızla dönen bir değirmende öğütmek ister gibi yaşamadan, çabucak harcıyoruz.
Dokunmanın, tensel bir kıyıda üç beş dakikalık telaştan kurtulup tinsel bir ritüele dönüşmesindeki özelliği ve güzelliği gelecek nesillere aktarmakla nasıl sorumlu isek, zamanı hakkını vererek ama müflis olmadan geçirmeyi anlatma konusunda da en az o kadar sorumluyuz. Bir iki dakikalık telefon veya internet konuşmasında yok olan o kadar çok tinsel çaba var ki günümüzde. İnsanlar birbirlerini görmeden, dokunmadan çok kolay, çok hızlı anlaşabiliyor veya anlaşmazlığa düşebiliyor. Kendimize haksızlık ediyoruz sanki. Dolayısı ile derine inmeden,sığ, samimiyetten uzak, duygusu az, hesabı çok bir dünya kurulmuş durumda. Bilime bir tuş kadar yakın olmak işin aldatmacası. Vahşi kapitalizm eskiden kazançlarımızı, hayatımızı sömürür, elimizden alırdı; şimdi zamanımızı eline verdik farkında değiliz. Hızla, sorumsuzca israf ediyoruz. Kazançlarımızla elde ettiğimiz teknolojik ürünler ile , kazanmadan bize armağan edilmiş hayatı hızla tükettiriyor bu zamane canavarı.
Nasıl, ne zaman gelecek diye dakikalar, hatta saatlerce beklenilen sevgili için merak etmeye gerek yok günümüzde, o beklemekle geçen zaman diliminde hissedilen ve düşünülen özel şeylere de! Zira nereden, nasıl, ne zaman geleceğini biliyoruz. O gelene kadar çabucak hayatımıza sığdırıvereceğimiz şeyler de hazır. Kırdığımız bir dostu incitmenin adam akıllı ıstırabını duyardık eskiden, vakit vardı. Şimdi dost dediğimizle paylaştığımız güzel zamanları tekrar hatırlamakla alacağımız dersi görmeden, hızla ya talihsiz bir nokta koyuyoruz dostluğa yada daha da sığlaştıracak üstün körü bir özürle çabucak sözde idare ediyoruz durumu.
Bir kahve içimi dost sohbeti kalan varsa aramızda, şanslı! Dokunmadan hızla tükettiğimiz zamanlarımız ruhsuz, sessiz, kimliksiz bir hale evrilmek üzere. Sonbahardan, açacağı güneşli günlere merhaba diyeceği zamanı bekleyen arpa çiçekleri ne öğreticidir. Zamanı sindirerek yaşar, çiçeklerinin hakkını vermek için toprak altında her anı dolu dolu geçirir. Sonra ilk bahar ışıkları ile olgun bir soğandan çıkan yeşil gövdede özenilmiş sarı sarı açarlar.
Zamanı, yarı iletken mucize, silikonun eliyle nanoteknoloji ürünü elektron kaskatlarının insafına bırakıp hızla tüketmeye devam edeceğe benziyoruz. Yaşlı dünyamızda insana hizmet için seferber olan bilime şapka çıkarırken, iletişimin dayanılmaz ağırlığı altında kalmadan, tinsel dünyamızdaki özel ve güzel şeylerle yeterince zaman ayırıp, sığlaşmadan , hesaplarla bayağılaşmadan, gereksiz yere hayatlarımızı koşturmadan yaşamanın tadını almalıyız.
HRNOZMN 22.11.2014
YORUMLAR
Bu kaosun içinde insan zamanla yüz ,göz olmuş, hiç bir duygunun mahremiyetini yaşayamaz hale gelmiş. Ne yani acil durumlarda telefonu kullanmayalım mı ? Dünyadan haberimiz olmasın mı ?...gibi mazeretlerin arkasına sığınıp ,ne yardan ne serden geçiyor . Salt hayata dikkatimizi toplayamadığımız için (yukarıda yazdığınız nedenlerden dolayı)Kendi hayatımızı yaşayamıyoruz. Hani sınav sonuçları açıklanır. sizin için hayat memat meselesidir. Adınızı ararsınız. Ben neredeyim derken tam göremeden kargaşa çıkar. Biri gördüm seni der ,diğeri isim benzerliği ...salondan çıkarırlar ya..apansız.İşte hayatlarımız böyle karambole geliyor bu kargaşada.....Yazınızla düşündürdüğünüz için teşekkürler...
Mükemmel bir paylaşım.
Her tespitte o kadar hislerime tercüman olmuşsunuz ki...
Kimbilir zaman bu kadar hızla akmasa ve biz onu gerektiği gibi kullanabilsek neler değişirdi...
Yazıda bunlara da değinmişsiniz aslında. Hız arttıkça haz kayboluyor ve sonuçta böyle mutsuz bireylere
dönüşüyoruz işte. Bir şeyler yaparken,o anda kaçırdığımız diğer şeyler için hayıflanarak,yaptığımızdan
da zevk alamaz olduk yazık ki.
Bu çok güzel yazı için teşekkürler sayın Harun Özmen.
Saygı ve sevgiyle...