Hamdiye’ye MEKTUPLAR-23 / Çok bencilmişim meğer
VAV ( 5/12/2009 )
---------------------------------------------
Hayırlı günler hocam,
Geçtiğimiz ay ilk başlarda çok kötüydü, sanki herşey boşa gitmiş en başa dönmüştüm.
Kaybetme korkusu, ümitsizlik yani bütün duyguları aynı anda yaşadım desem daha doğru olur. Sonra gece namazımı aksatmaya, sabah namazını vaktinde kılamamaya başladım. Delirmek üzereydim. Kendimi sorguladım. Sonunda acizliğimi gördüm. Ezanı bazen duyuyordum ama bir şey benim namaza kalkmamı engelliyordu.
Oysa her şeyi kendim yapıyorum sanıyordum. Çok akıllıyım ya… Çokbilmiş. İnsanları küçümsemem ama bol bol akıl veririm.
Çok bencilmişim meğer… Hiç bir şey istediğim gibi olmadığından asabi öfkeli biri olup çıkmışım. Sanki kendimi keşfettikten sonra pozitif düşünce oluşmaya başladı bende. Eşim ilk kez değişmeye başladığımı söyledi. İnanamadım.
O bunalım yaşadığım dönemlerde sizin yaşadığınız tatsız olayın bir benzerini ben sizden önce yaşadım. Hatta sizin yaşadığınız olaydan kendimi sorumlu tuttum. Bazen herşey düzelecek deyip ümitleniyordum bezen de sen galiba kaybettin diyordum. Çok üzülüyordum.
En güzel şey de sesinizden şiir dinlemekti… Yani sesinizi duymak.
Duamın sonlarına doğru gece namazına kalkmaya başladım. Sabah namazını vaktinde kılmaya başladım. Nasıl sevinmiştim anlatamam.
Eşim içkiyi bırakmıştı… Sonra yine başladı… İlk başlarda çok öfkeliydim ona karşı. Sonra merhamet duymaya başladım az da olsa. Belkide benim namaza kalkmamı engelleyen onu da engelliyordu.
İnsan düşününce hiç bir günahtan dolayı kimseyi suçlayamıyor. Az ya da çok kendinde de görüyor o günahlardan. Düşünmüş olmak bile o günahı işlemiş gibi acı veriyor.
Ben hiç nur görmedim… Nur görmenin ne olduğunu bilmiyorum ki.
Rüyalarımı pek hatırlamıyorum.
Biri dışında. Anlatacağım.
Selam ile ellerinizden öperim.
Tarih:13 Mayıs 2009 Çarşamba 01:24:42
RE: selam üzerinize olsun
Allah’ın selamı sizin üzerinize ve bütün yarattıklarının üzerine olsun...
Olup biten her şeyi O’na bağlamadıkça hatadan kalamayız...
Hakk kulundan intikamını yine kul ile alır;
Bilmeyen ilm-i ledün’ü anı kul yaptı sanır...
Cümle eşya halıkındır kul eliyle işlenir;
Emr-i Bari olmayınca sanma bir çöp deprenir.
Bu dörtlüğü yetmişli yıllarda tercüman gazetesinin ramazan ayı dolayısıyla verdiği bir hat sayfasında okumuştum. O zamanlar Osmanlıca’yı öğrenmeye çalışıyordum... Kitapları okuyup yazıyordum da hat yazılarında zorlanıyordum... Kendimi sınamak için elime geçen her bezeme yazıyı okumaya çalışırken rastladığım bu yazı hayatımı sürekli etkileyen, yeri geldikçe beşer aklımı mihenge vurduğum bu dörtlük, nasibim oldu... O zamanlar yazarının kim olduğunu bulamadım... Çok araştırdım, sordum soruşturdum ama nafile... Geçen yıl Mektubat’ı okurken İmam-ı Rabbaniye ait olduğunu tespit ettim.
Birtakım problemlerimi çözmek üzere yaptığım bir tespih sonunda, manevi makamlara yükselmiştim. Ama geri dönemedim... Kutsi âlemde beşer olarak uzun süre kalmak çok yıpratıcıymış meğer... Ne yapacağımı bilemiyordum. İnsanlarla ilişkilerim neredeyse kesilmişti… İki âlem arasında sıkışmıştım. Çevrem beni deli sanacak, itibar kaybedeceğim, ilişkilerim bozulacak diye korkyordum... Hangi konuyu merak etsem ilahi boyuttan serian bilgi alıyor, rüyalarımda her şeyi keşfediyor, bazılarını da kendimi kaybedip sır olarak tutmam gerekirken çevreme söylüyordum... Çevrem hemen her konuda verdiğim bilgilere karşı çıkıyor, kabullenemiyor, neredeyse benden korkmaya başlıyorlardı... Söylediklerim üstünden çok zaman geçmeden gerçekleştiği halde görmezden geliyorlar, hayrete kapılıyor, çözümü inkârda buluyorlardı… Haklılardı… Aklın gereğini yapıyorlardı… Nasıl biliyorsun sorusuna mantıklı cevaplar veremiyordum.
Çok çaresizdim... Yaşadıklarımı beşer olarak taşımak inanılmaz şekilde ağır geliyordu. İyi ki mutlak hakikatle aramızda perdeler var diyordum… Kulluk derekesine dönmek için Rabbime durmadan yalvardım...
Sonunda İmamı-ı Rabbani hz.rüyamda beni okudu. Hz Osman zinnürin beni kendisine götürmüştü... İmam-ı Rabbani hz nin hizmetinde bulunan bir zat bana; rüya içinde;
-bak sana neler söyleyecek, dediklerini iyi dinle, nasihatlerini tut, dedi.
O anda uyandım. Şükrettim. İki rekât şükür namazı kıldım. Dedikleri mektubat’ta olmalı diye düşündüm. Hemen mektubat’ı okumaya başladım... Sonunda Mektuplardan birinde derdimin çaresine ulaştım. Beni takılıp kaldığım durumdan kurtaran o mübareğin bir tek cümlesiydi.
Nasıl düşünemedim, hayret… Mürşitlere ne kadar çok ihtiyacımız var… Ve ne çok değerli mürşidimiz var… Hepsini okumak için çaba sarf etmeliyiz.
O halden kurtulup, kulluk derecesine yeniden terakki ettim. Yeniden dünyalı oldum anlayacağın. Herkese uydum. Huzurumu yeniden buldum. İyi bir tecrübeydi doğrusu... Her şeyin planının önceden belli olduğunu bilmek hem iyi hem sakıncalıydı... Gerçek olan herşey bir kader dâhilinde dünyaya inmeden önce meleki âlemde yaratılmış, hüküm ezelde verilmişti. Kimi hüküm değişmez kadere tabi, kimi beşerin önceden yaptıklarının sonucuydu. Yani cüz irademize bağlıydı. Ama kaza geldiğinde hüküm kesindi. Ne bir saat öne alınıyordu, ne bir saat sona bırakılıyordu… Bu durumu açıklayan ayeti belki hatırlarsın… O ayetin tecellisini apaçık yaşamıştım…
‘’Meğer tövbe gizli şirkmiş’’ şiirimi okumalısın.
Sen beni, ben seni nasıl bulduk. Yani bilmeden buluştuk. Konuştuk. Birbirimizin rüyalarına girdik... Birbirimiz için ağladık. Dualar ettik... Bir düşün…
Her şey Hakk tealanın kontrolü dâhilinde.
O diledi bana yazdın. O diledi sana cevap verdim. O diledi okudun. O diledi yaşıyorsun. Eşin içinde, başkaları için de aynı... O var başka yok... Yaşayan ve yaşatan o...şimdi de verdiğim sureyi okumanı o istedi... herşey vakti gelince yaratılır...
Kocan o günahtan arınır, ya da sen ondan arî olursun, bilemem. Ama sen mutlaka kurtulursun. Çünkü rabbinden istiyorsun... O edilen duaları daha edilemeden duyan ve kabul edendir.
’’sadaka muhtacın eline düşmeden rahmanın eline düşer.’’
O ne kadar isterse o kadar birlikte, aynı yolda yürürüz.
İhtiyaç kalmayınca çaba da sona erer.
Seni O’nun rahmet ve merhametine emanet ediyorum.
Selam en selame