- 489 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
köprübaşı- ard. öyk. 413- yeniyazım
Tan yeri ramazan tabyasında ağarmaya başladı. Kuşluk öğlen bitecek. Kesit olarak seher serinliği devam eder. Yaz günleri seherin ılıklığını kuşluk vaktine tastamam serper. Gün yarım serindir. Yarım sıcaktır. Yaz ayları havalar Sibirya varidir. Tan alacalığından başlayan şehre ait iklim ve doğa kokusu seherden sabahın ahrına değin sürer. Kuşluk dağ kokar taş kokar...
Tertemiz bir gün başladı. Hava cam gibi berrak. Her yerde kırağı çiğleri serpili. Sandalyeye oturuyorsun çiğ ıslağı. Pantalonun da yaş şekil bırakıyor. Neye dokunursan çiğin ıslaklığı.
İnsanın eli ayağı çiğlerden sulanıyor. Üstü başı bulanıyor çiğ damcalarından. Beyaz pamuktan kar’a çalımlı buluta girip çıkıyor her birşey. Pamuk sisi soğuk kokuyor da yani. Güneş çekildikçe göğe. Sis-pus enine gidiyor. Dağılmağa, yok olmağa.
Köprübaşı... Kura nehri... Şavşat yazıhanesi.
Bu geç’enin (yakanın) o geç’enin tek köprüsü demir strüksiyon köprü. Şavşat yazıhanesi seneler var ki buradadır. Eski hapishane Nihat abinin peynir sattığı yerden ilerde ki taş binadır. Mapushanede yatan dört bir havalinin kaderli kadersiz mahkumların yakınları az mı bu yazıhaneden gidip geldiydi.
O devir de Ahıska’dan, Ahılkelek’den, Karsak’dan ve Batum’ dan mahkum gelirdi.
Tan ağardı. Seher ondan koptu ayrıldı. Bembeyaz hava derinliğine kaynadı gitti.
Ne mukadder oyun sürüp gidiyor Allahım. Apaklık damcalara değdi. Işık huzmeleri elvan elvan patlayıp dağıldı. Dağılma açısı zaman oluşturacak sürenin dahilindeydi.
Kirsiz passız yazlakta gökten az aşağıdaydı Ardahan.
Denizden ikibin metre yukarıdadır.
Kir pas yetişmez yukarıda uludadır ondan.
Tertemiz havası gökten midir? Havanın soluğu ilaç gibi ya! Çoğu insan: " Ardahan’ da iki ay yaşamaya tedavi der."
Damcalarda filtre olan ışık süzmelerini bir göl gibi düşünün! Işığa boğuyor gözleri.
Tabii... bakmaya gözleri kor mu? Işıltı şelalesi gözleri. Komaz elbette. Ebemkuşağı gibi güneşten geldiğini unutmuş bu çerağ nur misali ışınlar.
Sarı mavi kırmızı karışıp ayrılıp tamamen de bölünmeyip berhava olup yitiyordu. Elini uzatsan tutsan durmaz yok oluverir, uçar. Bakmaya göz kamaşıyor. Bir ışık demetine atlayıpta uçuvermek’ i düşünmeği insanın fikri iktiza etmiyor da değil hani.
Güneş, Niyazi’nin oteline yakın, Turanların Marketin başında bir yerde.
Yazıhane kendi yerinde ve açık. Kapının üzerinde kilit zirze’ye asılı sıcağı üstünde sallanıyordu.Sağa, sola...
İki genç sarışın turist istolda oturuyor. Olup bitenin farkında olan üniversite öğrencisi İsveçliler.
" Seyrangah’ın önünde bulunmanın şansını değerlendirmekten gayrı başka ne akıllıca olur ki " diye kendi aralarında konuştular. " Resim bile çekmenin alemi yok," dediler. Başladılar! Seyreylemeye. Panoramayı Sarzep’e, Sarzep’ten düz Ardahan’ın düzüne, diplere kadar seyreylediler.
"Al sarı gözüm seyreyle seyrangah-ı Ardahan’ı"
Gençler kutlaşıyor. Kutlaşarak. Akbank’ın karşısındaydı. Yakup Ceylan’ın Kristal lokantasından çıkıp geliyorlar.
Sabah çorbası. Paça içmiş garaja doğru baş-aşağı iniyorlar.
Gençler el şakası yapıyor. Yarenlik yapıyorlar. Arada esnaf ile selamlaşıyorlar.
Esnaf bakkalını açıyor. Günün harikulade güzelliği herşey gibi onların da içini çoşturuyor.
"Neşe ışığın seherin adı olsun!"
İhtiyar esnaf:
- Ne kutlaşıyorsunuz lan!
- Köprübaşına iniyoruz dayı. Şavşat’a gidiyoruz. Sahara şenliklerine.
İhtiyar:
- Oğlum desenize bu dünyada işiniz iş öbür dünyada bokunuz çıkmazsa!
- Eğer çıkarsa mabalı bunun boynuna... Öndeki arkadaşının ensesine bir şaplak patlattı.
Ensesi kızaran genç fizzahlandı.
- Vay anam! Lan seni, senin de...
- Ha haaaa ha ha!..
Hep bir ağızdan:
- Feleğin ocağı bata,
Bindirdi bizi,
Ayarsız at’a...
Orada olanlar:
- Çok güzel.
- Evet evet çok güzel.
- Gayet güzel.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.