- 1934 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
Yara Bandı
Geçenlerde bilgisayarımın başında yazı yazarken dalmışım.
“Anneanne, şunları parmağıma sarar mısın?” diyen torunumun sesiyle kendime geldim. Elinde iki yara bandı tutuyordu. Birden torunumun sakar olduğu aklıma geldi, irkildim.
“Ne yaptın, parmağını mı kestin yoksa?” dedim.
Yara bandını açmaya çalışırken bir yandan da parmağını gösteriyordu.
“Kesmedim. Nasıl olduğunu anlamadan parmağımı ağzımda buluyorum. Hem de kanatmaya yakın, ya da kanarken ağzımda olduğu aklıma geliyor. Neden yaptığımı, nasıl ağzıma götürdüğümü anımsamıyorum. Bilinçsiz bir şekilde parmağımı ısırırken buluyorum kendimi. Böyle devam edersem çok yakında parmağımda et kalmayacak, hepsini çiğ çiğ yiyeceğim” derken acı acı gülümsüyordu.
Torunuma bakarken sıkıntısını anlıyordum. Çözümlenemeyen sıkıntılar işte böyle dışa vurarak tırnak ve parmak yiyerek ya da bilinçsizce saymak gibi daha birçok huy edindiriyor insana…
Ben, bir sıkıntın mı var diye sormadan, o, bana soruyor;
“Anneanne, senin de böyle garip huyların var mı?”
“Var tabii; kimin olmaz ki” derken geçmişimde unutamadığım o günü anımsıyorum yine.
Torunum merakla yüzüme bakıp; “Hadi anlatsana” dedi.
Önce bilgisayarımı kapatıp kalktım. Sonra ikimize de birer kahve yapıp torunumun karşısına bir sandalye çekip oturdum. Merakla bana bakan bir çift kara göze bakarak içtenlikle başladım sözlerime.
“Beş altı yaşlarımdaydım. Bulunduğumuz köye yeni taşındığımız için hiçbir arkadaşım olmadığı gibi ara sıra gidecek bir akrabamız da yoktu. Tek eğlencem, köyün ortasında bulunan tulumbadan su getirmekti. Gerçi evimizin önünde bir tulumba vardı ama onun suyu içmeye biraz kabaydı; yani kokuyordu. O suyu temizlik ve bahçe sulamakta kullanır, içme suyunu köy tulumbasından alırdık; yalnız biz değil, köy ahalisi aşağı yukarı herkes oradan alırdı. Evimizde iki litrelik alüminyum küçük bir güğüm vardı. O güğüm benim olmuştu adeta. Ne zaman canım sıkılsa küçük güğümümü alır suya giderdim. Amacım su taşımak değil, bir arkadaş edinip onunla oynamaktı.
Bir gün yine küçük güğümümü alıp tulumbanın yolunu tutmuştum. Hemen önümde benden yaşça büyük olduğu belli olan bir kız aksak adımlarla yürümeye çalışıyordu. O güne kadar topal insan görmemiştim. Bulunduğumuz köyden daha küçük bir köydü geldiğimiz köy, topal insan yoktu. Belki vardı da benim dikkatimden kaçmıştı. Hemen ben de, bir sağa bir sola aksayarak yürümeye başlamıştım. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım onun kadar dengeli aksayamıyordum. Hızlı hızlı yanına gelip onunla birlikte yeniden aksamaya başlamıştım ki kız büyük bir öfkeyle bana dönüp ‘Ayağımı neden yamşıyorsun!*’ diye bana bağırmıştı. Neden bağırdığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu, ben sadece onun gibi yürüyüp onunla arkadaş olmak istemiştim. Değişik bir kızdı ve bana göre değişik yürüyordu. Bağırmasına anlam verememiştim. O ise durmadan bağırıyordu. Benimse ona verecek cevabım yoktu. Akşam karanlığı hafiften hafiften göğe siyah perdesini çekmeye başlamış, hava kararmış, karşı kahvenin bol bölmeli penceresinden ışıklar süzülmeye başlamıştı.
O an kızın bana bağırdığına aldırmadan kahvenin pencere bölmelerini saymaya başlamıştım; yukardan aşağı, aşağıdan yukarı, sağdan sola, soldan sağa durmadan sayıyordum. Tabii ne tarafa doğru sayıyorsam başım da o tarafa doğru emme basma tulumba gibi sallanıyordu. Kızın öfkesi benim kayıtsızlığım karşısında bir kat daha kabarmıştı. ‘Sallayıp durma kafanı! Neden ayağımı yamşıyorsun?’ diye bir kez daha bağırmıştı.
İçimde onca sözcük birbiri ile kavga ettiği halde cümleye dönüşüp çıkamadığı için kıza cevap verememiştim. Oysa ona söyleyecek o kadar çok sözüm vardı ki; benim hiç arkadaşım yok, ne olur benimle arkadaş ol, benimle oyna, değişik yürüsen bile, zorla da olsa senin gibi yürümeye seninle arkadaş olmaya hazırım, diyecektim. Ama diyemedim işte. Onun gibi yürürsem beni arkadaş olarak kabul edeceğini sanıyordum. Sadece başımı sallayarak karşı kahvenin pencere bölmelerini saymaya devam ettim. Üzerinden yarım asır geçmesine rağmen hâlâ ne görsem sayıyorum, şu sayma işini bir türlü bitiremedim.”
Torunum yüzüme bakıp; “Sen ne zaman ve neden saymaya başladığını biliyorsun, peki ben neden parmaklarımı yiyorum anneanne?” derken gözlerini gözlerimden kaçırmıştı. Elimi uzatıp eğdiği başını kaldırıp gözlerine baktım. Aslında ona verecek bir cevabım yoktu. En az onun kadar çaresizdim; ama acı gerçekleri söylemekten başka çarem de yoktu.
“Ah bebeğim, ah! Elli puan alanlar atanırken sen seksen puanla atanmayı bekliyorsun; memlekette bu çarpıklık böyle devam ederken sen ve senin gibiler daha çok parmak ve tırnak yemeye devam edecekler inan bana! Keşke sana verecek daha iyi bir cevabım olsaydı.”
Yamşıyorsun: taklit ediyorsun, yöresel dil.
16.11.2014/Emine UYSAL
YORUMLAR
2007 de 86 puanla ben atanamayınca önemsemedim, lakin adam 50 puanla atanmış. Ogün bugündür bir daha asla dedim. O insan yandaş biz hala gardaş...
Bir ülkede insandan önce devlet gelirse, devletin başında kim varsa, şeytanda o, avukatta o... şeytanın avukatını aramaya gerek yok.
Saygılar, Sevgiler
Emine UYSAL (EMİNE45)
Teşekkürler katkınız için
selamlar
Anlamlı bir paylaşımdı. Ne diyebiliriz ki. Yazıyoruz, çiziyoruz, tepkimizi veriyoruz ama kimse dinlemeyince nafile. Tebrikler canım benim. Sevgiyle.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle
Hikayeyi okurken,
yoruma başladığımda, önce şu yamşımayı sorayım diye geçti aklımdan.
Baktım, sonunda açıklamışsınız.
Okuyucularınızı iyi tanıyorsunuz.
Hikaye güzeldi.
Ama,
etkileyici cümleyi en sona saklamış,
çok güzel gediğine yerleştirmişsiniz.
Emine UYSAL (EMİNE45)
E, o kadarcık olsun değil mi, etkileyici cümle sonda olmazsa sona kadar nasıl okunur yazı :)
Teşekkürler BTH
selamlar
Bandı çıkarıp atarsak, geriye sadece kanayan bir yara kalıyor...! Hem de koskoca bir ülkenin yarası.
Buna da yara bandı bulmak çok zor Sevgili Emine.
Ne diyelim?
Okumak isteyen cebine parasını koysun okusun, yoksa doğru işçiliğe, hadi bakalım marş marş.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Yara öyle büyük ki, hiçbir yarabandı saramaz!
Sevgimle
Ah bebeğim, ah! Elli puan alanlar atanırken sen seksen puanla atanmayı bekliyorsun; memlekette bu çarpıklık böyle devam ederken sen ve senin gibiler daha çok parmak ve tırnak yemeye devam edecekler inan bana! Keşke sana verecek daha iyi bir cevabım olsaydı.”
söz bitti usta.....sebeb olanların allah belasını versin....saygılarımla
Emine UYSAL (EMİNE45)
selam ve sevgimle
Yazı içerik olarak sistemi sorgulamaya odaklanıyor ama atanamamak hayatın sonu değil. Ayakta kalmak için kabuğundan sıyrılmak gerek. Hayat kavgası dışarda acımasızca devam ediyor ama bir o kadar da zevkli; her türlü zorluklarına rağmen. Bence Yakuphan kendini strese sokmasın boş yere. Oradan hesaplı zeytin getirsin burada satalım,karı kırışırız...
Saygılarımla.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Elbette Yakuphan da başının çaresine bakacak ama şu çalkantılı dönemi atlatması gerekiyor
selamlar
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle
Evet arkadaşım ne yazikki öyle benimde kardeşim yarım puanla atanamadi çok içten sımsıcak bir yaziydi kutluyorum yürekten. Sevgilerimle
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle
Farklı olan, farklı olduğu düşüncesi ile ayrı bir potaya konan. Farklı olmak, olsa olsa hayatın bir sunumu, ne bir seçim ne de bir tercih. Nedir farklılık? Eksik bir organ mı yoksa farklı bir düşünce tarzı mı? Neden farklı olmak zihinlerde bu denli kurcalanır?
Ve sizin pırıl pırıl kalbinizle arkadaşınıza aksettirdiğiniz tutum: Ne kadar insancıl, ne kadar iyi niyetle geliştirilmiş bir yaklaşım tarzı. Oysa günümüzde en ufak bir davranış tarzı ya da geliştirilmiş bir alışkanlık ki adı ne olursa olsun hep ama hep yürek yakıcı bir şekilde direkt şahsımıza yansıyor. Oysa her birimiz nasıl da farklıyız birbirimizden hep ama hep benzeşmeye çalışırken.
Ve torununuz ile geliştirmiş olduğunuz o harika diyalog...Pedagojik yönden olsun yaklaşımınız itibariyle olsun imrendim güzel dostum. Torununuz ve yaşadığı ikilem sonuç itibariyle çarpık bir sistemin gencecik ruhlarda yarattığı tahribat. Atamamı beklerken yaşadığım acıyı hatırladım okurken. Geç kalmış olduğum başvurumun iptali ve hayallerimin suya düşmesi. Ki binlerce hayalini gömmüş biri olarak ne hikmetse halen bir şeyler olacağı ümidiyle yaşıyorum.
Sevgili Nurefşan'a atıfta bulunarak diyeceğim ki; hala yerim kendimi ve bu gidişle ömrümün sonuna kadar da yemeye devam edeceğim. En azından değer verdiğim insanları kırmamak adına geliştirmiş olduğum çok yanlış bir tutum.
Doğru nedir ya da nerede hata yapıyorum/uz?
Bir gün bu sorunun cevabını bulma ümidim hala baki. En azından kolladığım doğruların ışığı ile buluyorum yolumu.
Çok çok değerli ve yüreğe dokunan bir yazı kaleme almışsınız her zamanki naif ve zarif bir anlatımla.
Güzel yüreğinize sağlık canım dostum. Ne güzel güne bu güzel yazıyla başlamak.
Farklı olmak sorusu hala kurcalıyor zihnimi. Bizler bu farklılıklarla ve küçük ayrıntılarla korumaktayız özümüzü, sanırım...
Çok uzattım. Kusura bakmayın. Ama yazınız o kadar çok duygu çağrıştırdı ki bende.
Sizi çok seviyorum bunu sakın unutmayın.
Yüreğiniz dert görmesin asla.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Umarım senin yolunu da açar Allah'ım, umudunu yitirme.
Her ne kadar haksızlığa uğradığımızı düşünsek de biz hâlâ umudumuzu yitirmedik.
sevgimle
Sabah sabah nasıl acıttı içimi...Kendimi bu kadar huzursuz hissettiğim bir günde ah dedimm.
Çivisi çıktı hayatın, benim durumumda aynı aslında torununla pek huzursuzum tırnağımı yemiyorum ama kendi kendimi yiyorum.
Kazandığım halde mülakat denen :) hani şu sadece torpil olayı yüzünden büyük ihtimal müdürlüğe atanamayacağım...
Ah canım benim ah...
Hele senin o anın.... o güzel yüreğinde nasıl yer etmiş
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle
Bizden farklı olana dair yaklaşımlarımızı çok ince anlatmıştı yazı. Ayrıca günümüzün o kurt gibi gençlerimizi içten içe kemiren sıkıntısına da değinmişti. Bir taşla iki kuşu tam isabet kaydederek vurabilmişti yani bence. Tebrikle. Birbirinden başka iki konuyu aynı potada eritmek güçlü bir kalemin harcı olabilirdi olsa olsa zaten.
Emine UYSAL (EMİNE45)
işte öyle bir dert diyelim ve çaresini Yaratan dan dileyelim, diliyorum.
yazımı beğenmen beni mutlu etti teşekkür ederim
selam ve saygılar
Emine UYSAL (EMİNE45)
selam ve saygımla
Kıymetli Emine Hanım... Çok üzücü bir durumu çok çarpıcı bir gerçekle anlatmışsınız. Anlatımınız, olayı sunumunuz ve bağlayışınız açısından çok güzeldi tebrik ederim. Aynı zamanda, pek çok gencimizin ve ailesinin muzdarip olduğu bir konunun dile getirilişine de teşekkürler.
Torununuzun durumuna ise gerçekten üzüldüm. Bu durumda olan ne çok gencimiz var ve ben eli ekek tutacak çağdaki gençlerimizin kös kös oturup anne- baba eline bakmasına, yuva kurma sürecinin uzamasına, kısacası hayatlarının gecikmesine kahroluyorum. Tabii, daha da acı olanı, bazı bölümleri bitirmek iş garantiliyken, bazı bölümlerde ağzınızla kuş tutsanız, maalesef... Yüksek lisansını yapmış, hatta iki fakülte mezunu gençler atanamadığı için ne işlere başvuruyor, bir bilseniz!
Yanisi, derdiniz, derdimiz Emine Hanım.
Selâm ile.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Güzel yorum ve iyi dileklerin için çok çok teşekkür ederim
selam ve sevgimle
Emine UYSAL (EMİNE45)
selam ve saygımla