- 796 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
hayat va boşluk
Hayat boşluk kabul etmez. Bu kural tüm zamanlara ait evrensel bir gerçekliktir. Buna karşın insan bazen boşluklara düşer. Bu hal yaşamın anlamını erozyona uğratır. Bunalım etkisi oluşturup bedeni ve ruhi problemlere neden olur. Hayat, sadece boşluk tuşundan ibaret bir klavye gibi kalıverir insanın elinde. Bir şeyler yazmaya çalıştığı her sefer o boşluk biraz daha büyür. Ta ki orası başka bir şeyle dolana kadar.
İnsan bazen rüyalarında dipsiz ve derin bir boşluğa düşer. İşte boşluklar gerçek hayatta da buna benzer bir hali yaşatır. Ayaklarından göz kapaklarına kadar yükselen bir ıssızlık sarar bedeni. Bir yere ait olamadığını düşünüp çaresiz hisseder kendini. Kuytu köşelerde ve bilinmezlerde kendinize bir yer bulmaya çalışır. Bulamadığında dilindeki tek kelime yine boşluktur.
Fizik dersinde öğretmen çantasından çıkardığı su bardağını masanın üzerine koyar. Ardından boş bardağı gösterip sorar; “Çocuklar, bu gördüğünüz bardak dolu mu, boş mu? Çocuklar hep bir ağızdan, “Boş öğretmenim” der. Öğretmen basit gibi gözükse de hafızalarda iz bırakacak cümleyi söyler. “Bilemediniz çocuklar, hiçbir şey boş kalmaz. Şu anda bardak hava ile dolu. Su koyduğunuz zaman da hava çıkar su ile dolar’’ der. Bu fizik kuralı sadece madde için değil insanın tüm hayat alanları için geçerlidir.
Boş bırakılan hayatın küçük ya da büyük her alanı mutlaka başka kişi ve nesnelerle doldurulur. Kişisel yaşamdan aile yaşantısına, ülke yönetiminden uluslararası ilişkilere kadar tüm alanlar için düşünebiliriz bu kuralı. Nasıl ki bir tarla bir süre işlenmediğinde yabani otlar orayı hemen dolduruyorsa hayattaki boşluklar da böyle olmalı.
Bir yerde fareler verimli bir ovayı istila edip ürünlere büyük tahribat vermeye başlar. Çiftçiler ve yetkililer hemen durumu araştırmaya koyulur. Sonunda farelerin ovayı istila etmesi iki nedene bağlanır. Birincisi anız yangınları nedeniyle, tarlalarda yaşayan yılanlar öldürülüp meydanın farelere kalması. İkincisi de derileri para eden tilkilerin öldürülüp, meydanın bir kez daha farelere kalması. Bilinen bir gerçektir ki tarlalardaki farelerin en büyük düşmanı yılanlar ve tilkilerdir. Bu iki canlıyı yok eden o yöredeki insanlar, “hayat boşluk kabul etmez” kuralını dikkate almadıkları için farelerin tarlaları istila etmesi gerçeğiyle karşı karşıya kalmışlardır.
Bir toprak parçası hem huzur veren bir bahçeye hem de bir bataklığa dönüşebiliyorsa, topraktan yaratılan insanın hayatı bakım ister. Bir yer nasıl ki bakarsan bağ, bakmazsan dağ oluyorsa hayatında boşluğa izin veren insanın bu alanları yabani otlarca hemen doldurulur.
Boşluklar kadar doluluk da arıza halini alıverir hayatta. Derin boşluklar bir anda sıkış tıkış, şeylerle dolup kalır. Gün gelir insan bu dolulukları boşaltır, adına da temizlik der kendince. Zihinler, kalpler… Evlerde eşyalar eskiyip yeri boşalır ve gelir yenisi. Dolaplarda elbiseler modaya direnemez, boşaldığı an yeniden dolar dolaplar. Cüzdanlar ve mideler de boşalıp dolar hayatın devamı için.
Boşluk kabul etmeyen hayat elbet, boş vermişliğe de izin vermez. Hayatı boş vermiş insanlar başkalarının hâkimiyeti altına girip, hayatını onların planladığı doğrultuda yaşamak durumundadır. Sorumsuz, gamsızlık ve günü kurtarma mantığı ile yaşayan bu kişiler çelişkiler yumağı içinde kıvranır durur. Sonunda bir çılgınlık arenasına dönen hayatı ona pahalı bir fatura ödetir. İnsanoğlunun bugün başına gelen belalarda boş vermişliğinin payı yok mudur! Çöken iradelerin ve geri çekilip sönen ideallerin arkasında… Bocalayan yürekler ve bunalan zihinler durup dururken mi bu hale gelmiştir!
Var olan eksiklik tanımlanabildiğinde çare bulmak kolay olacaktır; ama boşluğun nereden kaynaklandığı bulmak kolay olmasa gerek.