Bi'set nuru (nesir)
Bi’set in nuru tezahürlerime düştüğünde, insanları hak yoluna sevk eden peygamber anın sa’yı gayreti canlanır tahayyüllerimde. Dünya hayatında rahatlığı kesbedenler için O mübarek nebilere varis olmayı düşünmek çok uzak bir düşünce olsa gerek! Yaşam boyu çile ve bütün mefkûreler insanlığın saadeti, huzuru ve refahı için olacak. Kendi aile hayatı içerisinde bile birincil öncelik, umut edenler için.,
Peygamber veya evliya düşüncesinde, renkler korundan alev alır, yanmak için o haletiruhiyenin halkalarında. Bir insan tasavvur edin; Bir günün belli bir vaktinde buluşmak için sözleşir ve oraya vaktinden önce gelir, dahası üç gün o yerde sözleştiği kimseyi bekler. Bir bunlara bakın birde, idama mahkûm olunur, dil sürçtüğünde kabilinden kimselere. İfadelerinizle adaleti, hakkı vurguladığınızda dâhilinde olduğunuz şartların hâkimiyetini elinde bulunduran o devrin firavunları derhal sizi yargılar. Yaşam boyu kölelik sözleşmesini imzaladığınızdan haberiniz olmasa da, mahkûmiyetin vaki olduğunu vaka tezahür ettiğinde daha net ve bariz olarak anlamış olursunuz.
Tamda bu mihenk noktasında, bu acayipliğin ara yerinde, keskin bükümün öncesinde, bir karar vermeniz gerekir. Vereceğiniz karar hakkın nazarında aklı başında sayılmasa da, halkın gözünde aklıselimden görülecek ve beklide bir kahraman olacaksınızdır ki sonrası siz şartların götürdüğü, sürüklediği yerlerdesinizdir., Ve bütün bu maskaralıklar, sadece hüsnükabul gören çevrede akılda kalmak mevzi almak ve menfaat sağlamak için..,
Farz edin, ben bir çevrenin (af buyurun) ahmağıyım, akılsızıyım ki, kendi yüzümle çıkarım, kahreden hışmın karşısına. Sırf inancım ve itikadi kabullerim gereği Allah’tan korktuğumdan dolayı, istemem haksızlıkla elde edilmiş övgüyü, saygıyı. Ama iman ve ihlas kavlinizdeki yolların geçidi bazen öyle dardır ki, geçilmesi mümkün olmaz gibi görünür göze. Zülfüyar’e dokunduğumda, ıstırap hanelerdeyim, bileniyorum çirkeflik yarışına., Zira baskın fikrin karşısında durmak, başka alternatifleri çağrıştırmak bir isyandır. Asiliğiniz, sizi eritip yok etmeye yönelik mukabil müeyyideler gerektirir. Gördüğünüz, görebileceğiniz eza ve cefa infiallerinizi o sözü edilen Bi’set nuru ile aydınlatmıyorsa, Allah rızasına devşirmiyorsa o halde siz o mahalde erimeye yok olmaya çoktan aşina olmuşunuz demektir.
Ancak ne var ki, yangına yakın olmaya hevesli, “ah! Gönül köze aşina.,” diyebileceğimiz yada denilebilecek insan numuneleri, veliler vardır ve olacaktır da., Eminim bu kadranı tutmuş sevgi eksenindeki insanları gören, masivadaki koşucular bu zevatı deli, meczup diye bilir tarif ederler. Biçarelere reva görülen haksızlık ve zulmün üzerine gözü kara giden, maişetindeki son kuruşu ihtiyacım var! Diyene, yarını düşünmeden hibe eden ve belaya duçar olduğunda ancak Rabbinden himaye dileyen fikir, düşünce ve eylem insanıdır onlar. Onları, en müşkül anlarında yalan yere yardım için çağırsanız dahi, asla bir sudan bahane arkasına gizlendiğini göremezsiniz.
Düşünüyorum işte, bu benim ayıp ve kurum olsun, sen başkalarının ağzıyla yakın, al ödünç eller takın, ne için? Üç beş günlük (fırsattan istifade) dünya huzuru için. En basitinden bir iş kuyruğunda dahi öne geçmek için, yüzüne muhtaç, muaccel kisvesi takın. Utanmak, ar duygusuna sahip olmak (sanki) akılsızların ahmakların, aptalların aldanmışlık meziyetleri olarak kalmalı, imiş(!) . Bütün kutsal değerler, düşünceler ve kabuller kolay olmayan iştigalleri aşmak uğruna bir kenara konularak, “şimdilik burada kal imanım! ” dercesine, adeta baş edilmez adi beşerin, dilinden kan almak için.., insanlıktan çıkarcasına, başka bayağı bir suret ve sirete bürünerek fiiller işlenir.
İncili ve Tevrat’ı tahrif edenler ki, hiç kuşkusuz Kuran içinde aynı tasavvur ve tasarımların uygulaması için açık veya gizli çabalar içerisindedirler. En etkin hileleri kutsal kavramların bir şekilde içini boşaltmak ve ihtiyaca uygun manalar oturtmaktır. Amaç, inanç ve kültür temeli zayıf insanların kafasını karıştırmak, onlara anlık nimetlerle cömertçe yaklaşmak, atasına ecdadına sövdürmek, iftira ettirmek, bu uğurda hafakanlarını ödüllendirmek gibi şeytani kurnazlıklarla milletleri, kavimleri lağvedip ortadan kaldırmaktır. Bu düşüncenin merkezindeki felsefenin katiyen bir dine ve inanca sahip olduğunu hiç sanmıyorum ki, her şey emelleri için malzemedir. Bu gün şu dini yarın bu mezhebi veya inancı kullanır diğerinin üzerine salar, bizi bize düşürüp kırdırır, ihtiyacı belirler, piyasa oluşturur istediği fiyattan pazarlar ve hep maşa kullanır, kendi yolunu açar sırf gizli emellerine ulaşmak için.
Söylemek istediğim beklide şudur; Bu dünyanın efendileri var! Ama onların kesinlikle dinleri yok! Onların sayısız maske ve bahaneleri, senaryoları ve en önemlisi satılmış uşakları(!) var. Ve bizlere dayattıkları hayat şekil ve şümul itibarı ile onların istediği, arzu ettiği gibi icabında fitne-fücur, kargaşa, karışıklık, endişe anarşi ve saire olarak devam etmektedir. Bu deverana kim bir adım öne çıkarak karşı durursa, onun için hazırlanmış bir “yok etme! ” planı uhdelerinde mutlaka vardır. Ne zaman dünyada sürekli barış varit olursa, bu dünyanın efendileri ölüm döşeğinde ecel terleri döküyor demektir. Zira hiç işlerine gelmez.
Ben bu ahvalde, dünyanın efendilerine diyorum ki, görürüm, gözlerin yukarılardadır.
Yıldızları kırpmışsın, başına takmak için. Çünkü benim yaşadığım dünyada, benim aklımın alıp kabul edebileceği bir huzur ve barış ortamı yoktur. Kaldı ki sen istediğini astırıp istediğini kestirmeye devam ediyorsun. İstersen ak’a kara dedirtiyorsun. Evet senin saltanatın sürüyor, sürmekte., Ne zaman emelin aya uzanır(sa) , anlarım yetinmeyeceksin, kavlin güneştir, kendinden başka ne varsa, sana kul köle olmayı reddeden kim varsa, harap edeceksin, bahçemdeki baharı küle döndürmek ve ocağımı söndürmek için o kadar çok bahanen vardır ki, dalları diken olan gülleri yakmak için..,
Farkındayım, arzulusun dünyaya, arz-ı mev’ud u canlandırmak için ve kudretinle sakata uğrattığın ilahi nizamı, bedbahtlığı büyük bir keyifle seyrederek olacağa (haşa) kendi pencerenden bakmak için..,
Gel gör ki, bilerek veya bilmeyerek, gaflete düşerek ya da bilinçli olarak, isteyerek ve istemeyerek çok şey verilebilir, belki her şey verilir ancak dili, dini, meşrebi, mezhebi ve milliyeti her ne olursa olsun “kendini bilen insan” (Rabbini bilir!) Onurunu asla vermez.., Zira o sadece Hak için.., Zaten yüreğiyle bakmasını bilene ola ki, (hiçbir fark gözetmeksizin hakkın karşısında, kendisi kadar karşısındakini düşünene, hatta fedakar davranana) gerçek dost denir! Şimdi ben bu değerlerden alarak anlatıyor ve yazıyorsam tek yapman gereken benim istinat ettiğim değerleri çürütmen olacaktır ki, zaten sende bunu yapmıyor musun? Dar zamanlarda bunu yapamadığında, kaçıyor musun, köşe bucak? Bir şerefli tevessülden., O şeref, açken aça, açıkken açığa, acizken âciz e yönelir yardıma çare olmaya ayıp örtmeye, derman ve imkan olmaya koşar da, asla bununla övünmez gurur ve kibir edinmez.
Vefanın harcındaki hak ölçüsünü havsalan almayınca, aşk, bedbahta düşsün diye edebi gayretleri şehevi kılıflara boyayarak, hakka hakikate olan hayranlığı edepsiz, hayasız mahiyete koyarak kabulü yönünde arzı endam ediyorsun ki, Sırf, şuursuz ihtilamında irtifa almak için.., Kainatın sahibi (Allah c.c.) nereye kadar sana müsaade edecek, izin verecek bilmiyorum taki, ölümlü sonlu olduğunu biliyorum ve sen duaya muhtaçsın., Benim gibi diyorum., Diliyorum benim inanıp ibadet ettiğim Rab seni ıslah etsin., Yoksa tabiat ettiğin işkence kara bir kadehte zift, zehir değimli ki, zalimin arkasından hayır duası edildiğini hiç duymadım, görmedim, işitmedim. Belki inanmak kadar veya daha önemli, inanana inanç ve kabul sahibine saygılı olmak ama bu tarz acele ve kısa yolcuların, kolaycıların, aşırmacıların, haksızların işine gelmez.
“Fitne uyumaktadır, uyandırana lanet olsun! ” Hadisi Şerif mucibince ilenerek göğe bakıyorum şuurum bulandıkça kefereliklerden ki, İçirmeye devam et, göz göze bakana., Aman bana değmesin diye haksızlıklara sessiz kalıp yalnızca sehlden iftihar almak için..,Boyun eğenlere sadece acıyorum. Acıyorum, ele değen bana da değerken, canım acıyarak, ıstırap düşlerinde ellerim havada hidayet dileklerimle fotoğrafım çekilirken.,
-*-
04.01.2007
Mehmet Sani Özel
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
--------------------------------------------------------------------------------
Bu şiirin hikayesi:
Bu şir’in terkibi tarifi böyle biline.,
Muhatabını tenzih ederim; Şeytanın suda yürüdüğünü söylerler.
Acaba alışverişlerinde Hakka yakın olduğu için mi? ..
Ne ifratta ihtiram görecek mertebe var, ne tefritte takva derecesinde hikmet.
Belki, Ademoğluna yakışan olduğu gibi görünerek göründüğü yolda gitmek..,
Sizce, yanılıyor muyum? ..
…
YORUMLAR
yok gardaş yanılmıyon kaleminizi kutlarım