- 532 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
AH O ANLIK ÖFKELER!
Ah! o bir anlık öfkelenmeler. Ansızın çileden çıkmalar ve hatta bazen cinnet sınırlarına varan vahim durumlar.. İnsan hayatını bir ömür boyu cehenneme çevirmeye kafi gelebiliyor.
Ardından duyulan pişmanlıkların ve nadim olmaların hiçbir faydası olmuyor onca yitirilenleri geri getirmeye. Yıkılanları onarmaya maalesef.
Vicdan azabı ve keşke’ ler yeyip bitiriyor yaşadıkları sürece kişileri. Kimi zaman kendi canlarına kıyma eylemine bile gelip dayanabiliyor bu patolojik durumlar.
“Öfke, kısa bir deliliktir” der bir söz.
Bir başkası “Öfke, aklın ışığını savuran bir rüzgardır”
Ne kadar sabırlı sakin mülayim ve hoş görü sahibi de olsa, sanırım hiçbir insan yoktur ki az da olsa öfkesine yenilmemiş olsun.
Yakından tanıdığım bir ahbabımın ahbabıydı genç kadın. Kocasına duyduğu öfkenin acısını, henüz ilkokula yeni başlamış olan iki kızından çıkarıyordu onlara sözlü ve fiziksel baskılar uygulayarak.
Bir akşam kızlarından birine bağırıp çağırır ve birkaç da tokat atatar. Çocuk sessiz sessiz ağlayarak bir köşeye kıvrılır usulca.
Bir süre sonra anne her zamanki gibi duyduğu pişmanlıkla kızının başucuna gider ve tatlı sözlerle onu okşar sever. Ertesi sabah küçük kız annesine sokulur ve “anne, bana gene kızıp, bağır olur mu?” der.
Anne şaşırır. Nedenini sorar. “Akşam bana ne güzel şeyler söyledin. Sevdin, saçlarımı okşadın” der
“Sen uymuyor muydun?”
Hiç kimse başına gelmesini istemediği böyle bir durumu yaşamayı ister mi?
Kuşkusuz ki istemez. O halde böyle bir sorunla karşılaşıldığında ne yapmalı?
Her cevap aynıdır aşağı yukarı. Öncelikle bir uzmana baş vurmalı denir.
Ancak bu tek başına yeterli bir çözüm olabilir mi dersiniz??
Toplum, birçok sosyal ve diğer yararlı ağların oluşumuyla ve de özellikle aile-çocuk ilişkilerinde gözle görülecek kadar bilinçlenmiş durumda bana kalırsa. Birbirleriyle yadsınamayacak oranda empati içinde olduklarını gözlüyorum memnunlukla.
Ancak gel gelelim psikolojik sağlık sorunları her geçen artarak devam ediyor.
Öyle ki toplumun hemen yarısından fazlasının potansiyel hasta seviyesinde olduğu tespit edilmiş resmi
kayıtlara bakılırsa.
Yine pek çok psikiyatr ve psikolog zaman zaman meslektaşlarıyla birbirlerini tedavi etmeye çalıştıklarını itiraf etmiyorlar mı açıkça..
Bir zamanlar Bakırköy Akıl Hastanesinin çok ünlü Baş HEKİMİ olan rahmetli Rahmi DUMAN’’ın güftesini yazdığı. Rahmetli Şerif İÇLİ’ nin bestelediği ve benim de kendime çok yakın bulduğum bu muhteşem şarkının sözleri ise ne kadar yalın anlamlı ve ruhu titreten güzellikte değil mi…
Türlü derde ben deva buldum elimle çok zaman
Kimse bilmez bir tabibe ben de muhtacım bugün
Anlatılmaz, anlaşılmaz hâl hazin, mevsim hazan
Nevcivan masum melekten bir peri-tâcım bugün
Dünyanın en zor işlerinden biri de, insanın başta kendisini daha sonra yanı başındakileri eşin dostun ve daha başkalarını karakterini doğru ve yeteri kadar tanıyabilme becerisine sahip olabilmesidir kanaatimce.
Dolayısı ile önce şöyle bir kendimizin ardından yakınlarımızın ve çevremizdekilerin psikolojik dünyasını bir kez daha irdelediğimizde nelerle karşılaşacağımızı çoğumuz iyi bilmekteyiz..
Belli bir yaştan sonra bazılarının ortak noktası aşk ilişkilerindeki pişmanlıklar. Ani bir öfke ya da kızgınlık anında istemeden verilen yanlış kararlar. Yapılan basit hatalar yanlış anlama ve anlaşılmaların sonucunda sonsuza dek kapanan kapılar.
Yapılan hataları fark etmiş olsalar da “Ben özür dilemem” gibi saçma bir kompleksin arkasına sığınıp ki özür dilemek işte bu gibi durumlarda yerine getirilmesi gereken bir eylemdir, kendilerini bir ömür boyu yalnızlığa ve mutsuzluğa mahkum ettiklerinin farkında değildirler öte yandan.
Bir arkadaşımın hekim olan eniştesinin naklettiği bir insan karakteri ise, bu güne kadar hiç tanık olmadığım türdendi.
Adam tam bir bilge. Gezgin. Fevkalade donanımlı. Bir insanı sesinin tınısından bir bakışından ettiği bir cümleden tanıyabilecek kadar imrenilesi özelliklere ve değerlere sahip biridir.
Yeri geldiğinde sohbetine neşesine esprilerine doyum olmayan biridir yanı sıra.
Lakin düşünün ki yine aynı kişinin yaşamı pişmanlıklarla keşke’ lerle doludur. Kimseyle empati kurmak istemeyen. Kendisine gösterilen dostluğu yakınlaşmaları ret eden. Kimsenin duygularına aldırmayan.
Maddi manevi özveriyi ve emeği hep karşısındakinden bekleyen biri konumuna düşmüştür.
İnsanlara duyduğu bir anlık öfkeyi bir ömür sürdürebilmektedir.
Anlaşılan o ki, bazen ne hekim ne insanın kendisi bu karma karışık makineyi onarmaktan aciz kalabiliyor.
Sonradan anlaşılır ki; hayatın her rengini tuvaline nakşetmiş. Duygusal anlamda daldan dala konmuş. Duygularını en üst noktalarda yaşamış. Mutlu olmuş mutlu etmiş. Acı çekmiş çektirmiş. Zaaflarına öfkelerine yenik düşmüş ne yazık ki.
Öfke ve nefret; bilgi ve bilgeliği de söker götürür bir anda…
YORUMLAR
Güzel konu bir kaç kelam etmek istiyorum,hayatın getirdikleri ve insan sömürüsünün şiddetle yaşandığı
geçim derdinin,yoksulluğun şiddetlendiği çok çalışıp pire boyu kadar yol alınmadığı bir ülkede öfke nöbetlerinin olmaması imkansızdır serotinin türevleri verilerek kuzulaştırılanlarda etkisi yetersiz olduğunda
bomba gibi patlayıp çevrelerini mahkum ederler evet maddiyatın yetmediği durumlarda vardır ama bu büyük öfke patlamalarının büyük bir sebebi yaşam kavgasının acımasız olmasıdır ülkemizde bireyler
birer saatli bombadır patladığında çevresinde kim varsa yok eder sonrada kendini mutsuz insanlar,toplum yaratılmıştır toplu cinnetler görülüyor ve zamanla çok artarak devam edecektir.
selamla
DEVRİM DENİZERİ
Esen kalın.
Keskinkalemzaman
selamla
Aklıma iki konu getirdi yazı.
Birincisi,
Karadenizli oluşumdur.
Ani öfkelenişim, insanları kırışım...
Ardından da ani sakinleşmeler, pişmanlıklar, özür dilemeler...
Bazen,
ipin ucu kaçıyor,
kırıveriyor rüzgar dalı.
Ve,
kırılan dal da yerine gelmiyor maalesef.
İkincisi,
insanın kendini ifade etmesidir.
Sözle anlatımda sıfır olan bir insan,
yazıda çok başarılı olabiliyor.
Ya da tam tersi.
Son derece faydalı bir yazı.
DEVRİM DENİZERİ
DEVRİM DENİZERİ
Ömrünüze bereket. Varolun.