KELEBEK
Bir masal uydurdum ben bu gece.
Düştüm o masalın peşine, az gittim uz gittim dere tepe düz gittim düşümde.
Sonunda kendim de inandım bu masala.
Bir varmış bir yokmuş.
Evvel aşkın içinde kalbur aşkın üstünde en nihayetinde avucumda yaşayan bir kelebek varmış.
Bu kelebek az sevmiş uz sevmiş ama en sonunda beni çok sevmişmiş.
Gelip bir gece baş ucuma konmuş.
Bana ninniler söylemiş.
O söyledikçe ben uyumuşum ben uyandıkça o saklanmışmış.
Böyle saatler gelip geçmiş.
Bir saat onun ömründe çok yılmış.
Artık bir kaç saat sonra bu aşkı saklamaktan yılmış.
O, bana olan sevdasını söylemiş her dakika, ben ona olan sevdamı anlatmışım her yıl.
Ömür dediğin ne ki bir kelebeğe, hele aşkın onulmaz ateşini de yük etmişse canına vay onun haline!
Uç kelebek uç yarin olduğu yere.
Canı cennete ersin yârdan ayrı düşenin.
Bundan daha büyük cehennem yoktur sanırım.
Uç kelebek uç, yare selam olsun bu söylediklerim.
Ölüp ölüp dirildiklerimi sayma, göz yaşımı, nale ve efganımı anlatma sakın.
Bir kelebek vardı avucumda, rengarenk kanatları vardı, inceden bedeni...Uçardı nazlı nazlı, o papatya senin bu papatya benim konardı. Ayrı bir letafet katardı olduğu her yere, zarafetin bu alemdeki sözlük manasıydı adeta.
Daldan dala uçardı, çiçekten çiçeğe konardı.
Dönüp bana gelirdi.
Anlardım beni severdi.
Bir günlüktü ömrü güya ömürlük gibi yer etti bende.
Eğlencemdi, neşem, gülümsemem!
O olsa hep yanı başımda hiç bir şeyi dert etmem.
Sana baharlar va’dettim kelebek.
Çiçekler...
Mavilikler...
Güzellikler sunmak istedim. Papatyalardan çelenkler yapıp başına takmak istedim.
Güzelliğini saçmak istedim yeryüzündeki bütün gönüllere, herkes sana benzesin diye.Senden nasiplensin diye.
Olmadı yapamadım işte.
Çok sıktım seni belki de, çok havasız bıraktım, hırpaladım, canını yaktım. Ellerim ufacık oysa, yumuşacık, sıcacık...
Değil sana zarar vermek sevmekten bile imtina eder seni incitir diye!
Uç kelebek uç!
Serbestin artık benden yana.
Baharını götür benden çok uzaklara.
Meyvelerimi dökerim ben artık.
Çiçeklerimi kuruturum.
Ömrümü bir günlük eylerim.
Bir kelebek vardı, avucumdaydı.
Güzelliği hala bende ilk günkü gibi taptazedir. Yarası da cabası; aynı tazeliktedir. Ömrü inşallah hep güzelliktedir.
O olduğunda bahardı yaşam bana onun yokluğunda hazandır yaşam bugün bana.
İçiyordum aşkı kana kana, iftarda ezanı bekleyen derviş gibiydim adeta.
Benim toprağım serttir, iklimim karasaldır.
Kaşlarım çatıktır, kirpiklerim oktur, sözlerim kayalıktır.
İnsan yaşadığı coğrafyaya benzer, tenim buğdaydır.
İçimde Anadolu’nun hüznü var, yalnızlığı, unutulmuşluğu ve kahrolası gururu var.
Sen benin kalp coğrafyamın özel konumusun.
Hüzne paralel uzanan bir ruhum var, fırtınalara alışkın endamım...
Sen de ne de rahattım..
Uç dedim, kelebek uç, seni mutlu edecek olana. Dönüp de bakma sakın ardına... Gözü yaşlı kalana. Sana mutluluğu verecek olana git, kalsan hüznüm sana miras olacak. Git, güzel olan seni bulacak çünkü duam hep sana. Mutluluk adın olacak bundan sonra çünkü Rabbim hep seninle. Avucuma bakıyorum hala onun sıcaklığı var, hala onun kokusu var, onun acısı taze hala!
Bir masal uydurdum ben bu gece.
Sonra kendim de inandım bu masala.
Bir varmış hiç yokmuş aslında.
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde hep benim dışımda ama!
Az gitmiş uz gitmiş hep benden.
Gide gide hiç kalmamış bende, yite yite bitmiş bende.