- 841 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Toz ve Korku
02.11.2003 (Belgrad yakınlarında bir çiftlik evi)
Colin: İngilterede güvenilir bir kaynaktan öğrendiğim bilgiye göre terörist bir örgüt İstanbulda bombalı eylem yapacakmış.
Dejan: Bize bir şey düşer mi?
Colin: Birkaç hedef varmış. Bunlardan birisi de büyük bankalardan birinin merkezi olacakmış. Henüz net değil.
Hjung Le: Ooh kasa patlatmak için paha biçilmez.
Dejan: Hazırlıklara başlayalım. Oscar ve Ratko da bizimle. Colin sen ayrıntıları öğren.
Colin: Bankanın büyüklüğünü, yerini öğrenip kaçış planını ve diğer detayları planlamamız gerekiyor. Patlama günü erkenden bankaya sızıp, patlama esnasında banka içinde güvenli bir yerde olmalıyız. İstanbul’da bir çöp kamyonu, çöp işçisi kıyafetleri, çöp bidonu vs. malzemeleri vs. her şeyi temin etmeliyiz.
13.11.2003
Colin: Banka belli oldu. ADGH Bank Genel Müdürlüğü diye bir yer. Levent semtindeymiş. Etrafında iş merkezleri varmış. Moder bir bina. Bir o kadar da zaafı olan bir bina. Yüksek ihtimalle ana kasalar bodrumdadır. Teröristler sabah saatlerinde bir araç dolusu bombayı patlatacaklarmış. Büyük bir patlama olacakmış. Bu yüzden sabah saatlerinde içimizden en az iki kişi bankanın içinde olmalı. Hjung Le bankada güvenlik kodlarını kullanan görevlinin bilgisayarını ele geçirip kodlara ulaşmalı. Ardından olay günü fiziki anahtarlar kimdeyse onu etkisiz hale getirmeliyiz. Bomba patladığında ise harabeye dönecek olan binada herkes dışarıya kaçarken kasa dairesine inip en son personeli de etkisiz hale getirip kasaları açacağız. Kasa alarmı ötecek ama hiç önemli değil. Çünkü bombanın binanın her yerinde zarar meydana getirmesiyle tüm alarmlar çalışıyor olacak. Güvenlik kodlarını ve anahtarları kullanıp kasaları açtıktan sonra paraları ve diğer kıymetli eşyaları çöp poşetine doldurup temizlik işçilerinin kullandığı çöp bidonlarına dolduracağız. Ortalık yatışıncaya kadar bekleyeceğiz. Muhtemelen akşama doğru enkaz kaldırma ve temizleme çalışmaları başlayacak. İşte tam bu sırada aramızda Türklere en çok benzeyen ve Türkçe bilen Ratko temin ettiğimiz çöp kamyonu ile bina çıkışına yaklaşacak. Biz de el çantalarımızdaki çöp işçisi kıyafetlerimizi giyip içerideki para dolu çöp bidonlarıyla dışarı çıkacağız. Hepsini çöp kamyonuna boşaltıp oradan uzaklaşacağız.
Ratko: Ne zaman yola çıkıyoruz?
Hjung Le: En geç 16-17 kasımda İstanbul’a yerleşmemiz lazım.
20.11.2003 İstanbul
Üşüdüğünü hissederek uyandığında biraz evvel gördüğü rüyayı hatırlamaya çalıştı. Hz. Süleyman ve cinlere yaptırdığı tapınağını inşa edilirken görmüştü. Her şey öylesine ihtişamlıydı ki kendisini tapınakta çalıştırmak isteseler oraya yakışmayacağını düşündü. En iyi eserler doğaüstü güçlerle mi inşa ediliyordu! Elbette bilimsel olarak bu kabul edilmemeliydi ancak fakülteden yeni mezun olmuş zihinlerde böylesine karışıklık olabileceğini düşünerek kendini rahatlatmaya çalıştı. Gece gündüz çalışıyor, uykusunda dahi bitmek bilmeyen ilk işini bitirmeye çalışıyordu. Fakülte sonrası işe başladığı küçük bir şirkette sorumsuz bir mimarın yanına vermişlerdi onu. Doğal olarak iş onun üstüne kalmıştı. Hayat akademik olarak kağıt üstünde durduğu gibi durmuyordu. Artık sokaklar, binalar ona kargacık burgacık çizim karmaşaları olarak görünüyordu. Hemen hazırlandı ve yolu koyuldu. Bindiği ilk otobüsten yarı yolda indi. Bir müddet yürüdü. Çizimlerinin yetersizliğini, yasal prosedürleri düşündü. Kafasını kaldırıp derin bir nefes aldı. İleride Yeni Caminin minaresi görünüyordu. Ne de güzel olurdu Yeni Caminin güvercinlerini yemlemek. Davut Ağanın bitiremeden vefat ettiği bu caminin güvercinler için vazgeçilmez bir yemek alanı olacağını, önünde sevgililerin buluşacağını, İstanbul’a gezmeye gelen taşralıların muhakkak burada güvercinler önünde fotoğraf çektireceklerini yapıldığı zamanda kim tahmin edebilirdi. Arkadaşları arasında yaptıkları şaka geldi aklına:”Söz uçar yazı kalır, mimar ölür eseri kalır. Saat fazla ilerlemeden işyerine varmalıydı. İşe uyum sorunu yaşayan birisi olarak görünmeyi istemezdi. Hemen etrafta bir taksi aradı. Levent’e gitmek için her gün zorlu bir yolculuk yapıyordu ama bol bol düşünecek zamanı olduğu için gün içinde yaptığı bu seyahatler dinlenmesini sağlıyordu. Tam o sırada caddenin karşısında bir arabanın kornaya bastığını duyup dikkatini oraya yöneltti. Beyaz renkli bir corolla marka araç ve içindeki tanıdıktı. Asım adındaki komşusuydu ve yanına çağırıyordu. Tereddütsüz sevinerek karşıya geçip aracın kapısını açtı.
- Asım ağabey Hızır gibi yetiştin, işe gidiyorsun değil mi?
Asım ağabey diye hitap ettiği kişi oturduğu apartmanda ara sıra karşılaştığı kapı komşusuydu. Leventte bulunan ADGH Bank Genel Müdürlüğünde çalışıyordu. Her gün servisle işine giderdi ancak bugün kendi aracıyla yollara düşmüştü.
- Günaydın Cemal, uğramam gereken bir yer vardı, o nedenle geciktim. Arabayla yola çıktım.
- İyi oldu ağabey, ben de epeyi geciktim.
- Bir şey olmaz siz serbest çalışıyorsunuz, geciksen ne olur.
- Olsun ağabey, bari saat 11.00 olmadan şirkette olayım.
- Merak etme, trafik açık, hemen ulaşırız.
Birkaç dakika sonra ADGH Bank Genel Müdürlüğü
ADGH Bank önünde her şey olağan haldeydi. Bankada işi olan bankaya geliyor, trafik vızır vızır işliyordu. Sıradan bir İstanbul günüydü. Bankaya giren müşteriler arasında takım elbiselerini giyinmiş halde Colin ve Dejan da bulunuyordu. Türk kültürünün yabancılara olan sempatisini bildikleri için bu durumu kullanıp herkesle iletişime geçerek kendileriyle konuşmaya hevesli biraz İngilizce bilen bir görevliyle bankacılık hakkında konuşmaya başladılar. Dakikalar birbirini kovaladı. Saat 10.55’de kulakları sağır eden bir tufan koptu sanki. Binanın ana caddeye yakın kısımları harabeye döndü. Colin ve Dejan ilk şokun ardından planladıkları gibi çalışmaya başladılar. Her tarafı alarm ve insan çığlığı sarmıştı. Teknoloji ve yarattığı bina cehennem alanına dönmüştü. Dışarıdaki yaşantı da pek farklı değildi. Devrilen ve yanan arabalar, yeni gelmiş ambulanslar görünüyordu. Bina önünde trafik ışıklarında kalmış beyaz bir corolla içinde hareketsiz kanlar içinde duruyordu. Artık kötülüğün hâkim olduğu dünyada onlarla birlikte orada pek çok ruh tanrısına ulaşmak için bedenlerinden ayrılmıştı. Peki ya yaşayan ölümlüler ne yapacaktı?
NOT: 1- Bu öykü, 20.11.2003 tarihinde İstanbul’da HSBC Bank önünde gerçekleşen terör eyleminde hayatını kaybedenlerin anısına kaleme alınmıştır.
2- Belirtilen tarihte terör eylemi sonucu gerçekleşen patlama hariç öyküde anlatılanlar gerçek olmayıp hayal ürünüdür.
YORUMLAR
kurgu güzel, banka soyguncuları sağ gösterip sol çakmışlar, bu gibi durumlarda kimsenin canı onlar açısından önemli değildir. önemli olan yapılacak eylemdir. zavallı ölenler.. üzücü.