- 569 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Günebakan Çiçeği
Hani o gidişin var ya, bir hüzün heykeli gibi bırakıp, beni ardında. Ne bir kez ardına dönüp baktın, ne de ben sana ardından beyaz bir mendil salladım.
‘’ Bütün gitmelerin adı bir gün dönmektir ‘’ dedi birileri. İlk kez inanmadım, inanamadım bu söylenen. İçimden ağlamak geldi, ağlayamadım. Gözlerimdeki yaşlar kurumuş, yüreğim buz olmuştu sanki. ‘’ İnsan sevdiğine böyle mi veda eder? ’’ dedim. ‘’ böyle mi veda eder? ’’ Sessiz bir cevap geldi yüreğimden. ‘’Canım gitti. Şimdi nasıl nefes alıp verebileceğim? Ne doğan güneşin, ne gece parlayan ayın, ne denizdeki yakamozların, ne de göz kırpan yıldızların artık anlamı var? Beynim, cevap verdi ona derinden…’’ Bitti’’ dedi. ’’Nihayet o boranlar, fırtınalar. Savaş alanında gibiydik, seninle. Bir yanda senin yaşadığın duygu fırtınaları, bir yanda bende oluşan şüphe erozyonlar. Sonunda aramızdaki terör bitti. Bundan sonra sen ve ben barış içinde yaşayacağız. Bunu görmüyor musun? Haklıydım demek istemiyorum ama haklıyım. Gidecek demiştim sana. İşte gidiyor görüyorsun ‘’ dedi.
Sustu yüreğim. İçimde ki acı sonsuz bir eleme dönüştü ve konuşmadı bir daha. Hem konuşacak ne vardı ki? Sen ardına bile bakmadan gitmiş, bense ardına bir kez olsun bile bakacağını düşünmemiştim. Çoktan terk edip gitmiştik birbirimizi aslında. Bunu bu gün çok daha iyi anlıyorum. Sadece dile getirip ifade edememiştik bu gerçeği, birbirimize. İfade edebilseydik, anlatabilseydik bu gün her şey daha farklı olabilir miydi, diye soruyorum kendime bazen. Neden korktuk? Neden çekindik de konuşamadık? Birbirimizi üzmemek adına mıydı bütün susmalarımız? O an üzmekten çekindik, peki daha sonra bunun bedelini çok daha fazlasıyla ödemedik mi? Konuşmak sadece dilde olan değilmiş. Gerçek yürekte olanı, beyinde olanlar ile birleştirip dilden aktarabilmek imiş. Keşke anlatabilseydik, içimizdeki bizi, dışımızdaki bize. O zaman belki böylesine yazık olmayacaktı o büyük sevgimize…
Hep dışında kaldık birbirimizin. İçimizde ki bize kapalı sandık bütün kapıları. Her şeyi gördük. Fakat göremediğimiz tek şey bir kapının açık mı, yoksa kapalı mı olduğunu anlayabilmek için, o kapıyı itmek gerektiği idi. Denemedik bile bir kez olsun bu kapıyı itmeyi. Deneseydik belki kapının açık olduğunu görecektik. Yapabilseydik keşke. Fakat biz ‘’ Keşke asla olmayacak bizim hayatımızda ‘’demiştik birbirimize ne olursa olsun. Ne olursa olsun.
Oysa bizim yaşayacak, paylaşacak o kadar çok şeyimiz vardı ki. Ne bunları yaşamaya zaman bulabildik ne de bu zamanı yaratabildik birbirimize. Sen kendini ben de, ben kendimi sen de bitirebilmek, tüketebilmek için sustuk. Sonunda içimizde ki ‘’ Aşk’’ denilen o yaramaz çocuk da sustu. Boğuldu bu suskunluğun içinde de terk edip gitti ikimizi. Giderken ardında bize kapımızı çalmakta olan ayrılığı bıraktı geride. Duyuyorduk, görüyorduk gelmişti. Yine de onu görmezden gelirsek gider, biz dayanabiliriz diyorduk içimizden. Dayanabiliriz, olmadı yapamadık. Dayanamadık daha fazla tutunamadık birbirimize. Rüzgarın, önünde savrulan dalından kopan iki kuru yaprak misali savruluverdik önünde ayrılık denilen kasırganın.
Şimdi sen bilmediğim diyarlarda kim bilir kiminlesin? Ben ise çıkmaz yolların sonunda, semah yakıp duran ‘’ GÜNEBAKAN’’ çiçeği.
Blueangel65