- 484 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Silinip gitmeden
Biraz önce bir kız çocuğu vardı yolumun üzerinde. Balonunu kucaklamaya çalışıyordu. Bankta oturan iki kişi, muhtemelen annesiyle babası, çekirdeklerini çitlerken sohbet ediyor bir yandan da balonuyla oynayan küçük kızı gözlüyorlardı. Nereye kayboldular, biraz önce buradalardı? Barda oturan sessiz çift ikinci bardaklarını istemiş olmalılar. İlk bardakları Arjantin’di. Bardaklar şimdi lavabonun içinde sardalye gibi istif olmuşlardır. Ertesi gün yine müşterilere sunulmak üzere baş aşağı bekletilecekler. Biraz önce ne düşünüyordum ben? İçimi kemiren o düşünceden kurtuldum sanırım. Kelimeler diziliyor dilimin üzerine. Yutmasam anlamsız konuşmalar kusacağım. Yutuyorum çaresiz. İçim dalgalar gibi kabarıyor. Darbeler sert mizacımı yumuşatıyor. Fırtınada kaybolan parçalarımı bulacak, bir araya toplayacak zamanım yok. Arabaların ışıkları gözlerimi kamaştırıyor ama içimi aydınlatmaya yetmiyor. Hayret, her şey dönüp dururken yıldızlar yine aynı yerlerinde! Ben karanlık birer noktaya döndüklerini görmeyeceğim. Bu üzerine bastığım yol bir zamanlar topraktı, sonra asfalt oldu, en sonda taş parke döşediler, şimdi de ufalanıyorlar. Adım atmıyorum, varlığımı sündürüyorum eskiterek. Kim bilir kaç kere geçtim bu caddeden. Her seferinde biraz daha değişiyorum. Şekli şemali benzese de benden öncekiler biraz daha gençler. Gayri resmi bir geçit törenine art arda iştirak ediyor hepsi. Bir ayyaş geçiyor önümden. Geçen sene de buralarda görmüştüm onu. Mahzun, ezik, dileniyor. Eskiden düzgün yürüyor ve biraz daha dik duruyordu. Şimdi kambur ve aksıyor. Bir resimde dikkat çeken koyu, kirli, ıslak kalmış bir renk gibi. Ressam bu noktada çok pervasız davranmış diyeceğiniz türden. Kurumazsa yarın akacaktır tuvalden. Peki, biraz önce caddede yürüyen adam nerede? Sandalyesinde oturuyor, düşünüyor ve sindirmeye çalışıyor olanları. Bir saatliğine dursa bari zaman. Yelkovan bu kadar hızlı dönerken midesi bulanıyor. Yarın yataktan kalkınca ne düşünce kalır ne bulantı. Bir saat içinde yitip gidecek tüm bu sesler. Hatırlanmaya bile değmeyecekler. Bilgisayarın klavyesinde gezinen parmakları kireçlenene kadar yazabilseydi keşke. Her şeyi anlatabilseydi; bardaki çiftin huzursuzluğunu, kaldırımda gezenlerin can sıkıntısını, evlerine hapsolanların acılarını, balonla oynayan küçük kızın heyecanını, ayyaşın gözyaşlarını, genç adamın söylemek isteyip de söyleyemediklerini, olmuş ve olacak olanları. Her şey baş döndürücü bir hızla silinip gitmeden yazabilecek fırsatı olsaydı keşke.