- 1701 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
YAKAMOZ ( Sanal dünyanın sanal olmayan dost abla kardeş arkadaşlarıma!)
Öyle anlar vardır ki bazen insan içindekileri kağıda dökmek ister ama nereden başlayacağını bir türlü bulamaz. Yüreğinin derinliklerinde labirent olmuş duygular çarpışan araba misali çarpışır durur. İrkilirsin aniden ayağına yakan güneşten ya da saçlarını sıcak sıcak uçuşturan güneşten. O labirent duygular sonu gelmez flu düşünceler arasında kaybolursun.
Deniz tüm muhteşemliği ile Ağustosun sıcaklığı altında erirken yüzüne düşen yakamozlar arasında usul usul dans ediyordu. Hangi akla hizmet eder ki insanlar bu sıcakta ayağımızı dağlayan kaldırım taşlarının alevine maruz kalmayı kabul eder. Sanırım mecburiyet. Benim gibi iş çıkışı ya da denizi özleyen uçuk kaçıklardır kimbilir!. Herkesin ağzında aynı sözler “Bu sene çok sıcak! Aman dışarı çıkmayalım!Geçen sene böyle değildi.”
Şöyle bir gecen seneyi hafızamda yokladım. O kadar yıllar hızla kayıp gitmiş, erimiş ki, buz kalıpları gibi ruhumda erimiş. Bugün üstüme çöken bu gri bulutların arasında ışıldayan güneş denizin üstüne çarşaf gibi ışığını sererken unutmuş muydum beynimin en ücra köşesine sakladığım anıları. Niçin hatırla mıyordum?. Yok! Biliyorum en olmadık zaman da üşüşecekler beynime. Uyuttuğum yüreğim o günleri hatırlayıp bir çırpıda harekete geçecek. Daha hazır değilim hiçbir şeyle yüzleşmeye. Akıp giden hayatın içine karışmış havada mı yerde mi gezdiğim gecen bir haftanın şokunu üstümden henüz atmış değilim. Değişkenim. Karadeniz havasına benzetirim kendimi. Bir bakmışım günlenmiş bir bakmışım sağnak yağmurlarına tutulmuşum. Tutulmak istiyor muyum şimdi peki? Sanmıyorum; acıyan ruhumu kaygılarımdan endişelerimden tutunamadığım dallarımdan korumaya aldım. Ördüm ilmek ilmek. Balıkçılar ağlarını öyle örerler ki sökülecek yerlerini anca kendileri bilir. O ağ zaman içinde aşınır ama yine yama yapar o usta eller. Hiçbir zaman bir deliğin varlığına izin vermezler, böylece ağa takılan balıklar kaçamaz. Örselenmiş ruhumda, beynimin içindeki duyguların esiri olmamam için ağları açıldıkça yamıyor. Tıpkı her şeyin dengesi gibi bedenimi koruyor.
Ya yüreğim?...
Her şeyin hayırlısını dileyip teslimiyeti seçerken bir zamanlar olması için yanıp tutuştuğu arzulardan bihabersiz yaşıyor. Bu bir nevi kaybettiğimiz hislerin kurumuş halini. Atımlarını tutuşturan alev sönmüş, korlar küllenmiş titreyen elleri yanlarına düşmüş, ayakları yorgun, mecalsiz. Gülümseyen yüzü ise hangi maske altında gizlenmiş bilinmez. Karamsar bulutlar üstünde kol gezerken yediğin içtiğin tatsız tuzsuz …
Umutsuzluğun ne demek olduğunu çok acı öğrendim. Geri geldiğin de aklına sahiplenen şüpheleri de. Bırakmıyor işte o vakit yakanı kaygı ve tasa… Her şeyi oluruna bırakıp hayatını kaderin ellerine teslim etmeyi de öğrendim. Ne kadar uğraşırsan uğraş hiçbir şey olacağında öte gitmiyor…
Pırıl pırıl güneşin içinde yol alan yakamozdan gözlerimi alamıyorum. Rüzgarın etkisi ile yalpa yapan denizden çıkan melodi gibi seslerin arasında düşlerimi, hayallerimi düşündüm. Olmayan düşler!. Bir zamanlar yazıya, şiirlere dökerken gözyaşları arasında suladığım hayaller. Kimin söylediği hatırımdan uçmuş fakat “Hayal kurabiliyorsan yaşıyorsun,” diyen sözleri aklımın ucunda dolaşıyor. İyi mi bilemiyorum?
İki yanına bukle bukle düşmüş sarı saçlı kız çocuğunun gözlerindeki ışıltıyla bebeklerimin hayatımda en güzel şeyler olduğunu ve onlara olan derin sevgim hep büyüdükçe çoğaldığı gözlerim önünden geçti. O masum eller, dudaklar, gözler, hayatın en muhteşem anlamları. Ağlarsa ağlayan, hüzünlenirse hüzünlenen, hasta olduğunda bir saniye bile başından ayırmayan annelik duygusunun gücü. Saçlarının bir teline kıyamadığın hayata tutunsun diye uzaktan izlediğin her an yüreğinin hopladığı günler. Sevgide tek kusurumuz vardır. Dile getirmeyiz. Cimriyizdir . Söyleyemeyiz. Oysa; ihtiyacımız ruhumuzun gıdası; onunla beslenmiyor mu?
Kırılan incinen yanım hiçbir zaman kinlenmedi. Kalbime saplanan okların hepsini sevgiyle çıkarmaya çalışıyorum. Çünkü; kanadığı zaman izleri oyuklar bırakırken yüreğimde sevgi kabukları örtsün istiyorum.
Nerede martılar hangi kuytu kayalık ardında acaba? Sesleri süzülüşleri denize konuşları içimdeki yalnızlığa eşlik ederdi. Yok! bugün koruyorlar kendilerini. Bir tek biz korumayı bilmiyoruz kendimizi elimizde avucumuzda ne varsa acı tatlı fütursuzca harcıyoruz. Oysa;” Sakla samanı, gelir zamanı” demiş atalarımız. Söylenmeyecek sözleri en başta deyip yüreğimize inmeler indiriyoruz. İster en yüksek mevkiye gelelim karşımızdaki insanın yerine bir nebze kendimizi koyamıyor, kusuyoruz içimizdekini ne pahasına olursa olsun. Allah’ın verdiği canı ancak O alır ve verir. Biz kimiz ki O’nun yerine karar vermek cüreti gösterebiliyoruz. Bu zehir kokan dilimizin hesabını vermeye kalksak nasıl vereceğiz? İnsan insana zulüm ederek, yürekleri dağlıyor ne yazık ki. Yumuşak dilli, kalp kırmayan, duyguları anlayan, düşünen, kucaklayan, seven insan olmak çok mu zor.
Bu durum sadece bir kesim insanların yüreğidir. Diğer yandan gerçekten gözlerdeki kaygıyı ana yüreğini gören değerli insanlarda vardır. Onlar ki bakışları merhamet dolu, karşına oturan insanların içindeki acıyı endişeyi hissedip görüp ellerini uzatanlardır. Onlar ki aldıkları dualar, verdikleri elleri ile çaresiz kullara derman olurlar. Yürekleri serinletirler, ruhları tedavi ederler ellerinden alınmış hayatlara, Allah ın izniyle sevgi ve görev aşkı ile avuçlarını verirler.. Ne mutlu onlara!…
Haykırmak istiyorum, kulağım duyuyor, gözüm görüyor fakat sesim çıkmıyor, sabrın en doruk noktasında yüzüyorum. Bu nasıl bir ruh hali bu nasıl bir kabulleniş bilemedim. Bilinçaltımın oyunu mu? Sonrasın da fırtına sellerine mi karışacağım?. Ya da öylece olanlara film izlermiş gibi seyredecek miyim?. Film izlerken en duygusal anlarda kopmaz mıyım? Kedere bürünmez miyim? Bir parça kendimi bulmaz mıyım? Oynanan sahne de acı dolu yada sevinçte kederde…
Kalemime damlayanlar bir öyküden çok iç sesimin melankoliği oldu..
Aslında ben burada oğluşumun bir hafta boyunca hastalığından dolayı hep birlikte yaşadığımız umutsuz mutsuz çaresiz dolu bir haftayı anlatacaktım. Birlikte büyüdüğüm gözümün ilk nurunun gözlerimin önünde kayıp gideceğinin korkunç şokunu. Bazı şeyler anlatılmaz ancak yaşanır. Anne ya da baba olmak işte burada son noktayı koyuyor. Kendimize gelen hastalıkları” hoş geldin” derken evlatlarımızın tırnağı açısın istemeyiz. Çok şükür o günler nasıl kara bir bulutla geldiyse öyle gitti güneşi yerinde bırakarak…
Sanal dünyanın yalan olduğunu söyleyen arkadaşlarıma sesimi duyurmak isterim ki onlar olmasa idi bu durumu bu kadar kolay atlatamazdım. Her gün gönderdikleri bilgi ve yüreklerinden gelen duaları sayesinde bugüne geldik. Görmeden de aynı duyguları paylaşıp, aynı paralelde yürüdük. Tanıyan tanımayan eş, dost, kardeş, arkadaş, akraba hep birlikte o elem dolu günleri göğüsledik. Allah hepinizden tek tek razı olsun. Gönlünüzden geçen dualarınız kabul olsun.
Sizleri çok seviyorum tüm kalbimle... Saygı ve sevgilerimle…
Gülayşe
YORUMLAR
Gülayşe DELEN
Sevgili Gülayşe, Allah kimseyi evlat acısıyla sınamasın. Evlatlarımızın tırnağı kırılsa bizim yüreğimiz kanar. Senin de evladına Allah'tan şifa diliyorum.
Sanal dostluğa gelince, deneme yanılma yoluyla birçok arkadaş edindik ve çoğunda yanılmadık şükür.
Seni şahsen tanımadım ama sanaldan tanıyorum ve çok seviyorum, iyi ki varsın.
sevgimle
Gülayşe DELEN
Gülayşe DELEN
Evet, kocaman sanal bir dünya oluşmuş durumda Yüz yüze gelmediğimiz, kim olduklarını bilmediğiniz hatta profillerindeki resimler, kendilerine biçtikleri kimlikler bile sahte olan bir sürü insan var bu dünyanın içinde. Ama bazen en yakınımıza bile onlara ayırdığımız kadar zaman ayırmadığımız oluyor ve yine en yakınımızdan almadığımız ilgiyi, bilgiyi yardımı onların paylaşımlarıyla görüyoruz.
Çok üzüldüm oğlunun hastalığına ve böyle bir sınamadan geçmenize. Yaşanası en zor günler böyleleri ama şükürler olsun ki iyileşmiş ve her ne ise yaşadığınız sıkıntı bitmiş.
Sevgiler,
.
Gülayşe DELEN
sağolasın sağlıcakla var o...l Sevgilerimle
Billur T. Phelps
Allah kimseyi sevdiklerinle sınamasın.
AMİN!