- 1942 Okunma
- 7 Yorum
- 4 Beğeni
-BİR ŞİİRİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Matematik okul yıllarımızın en korkulan ve sevilmeyen derslerinin başında gelir belki de. Bu durumun oluşmasında dersin iç yapısı kadar hatta belki daha fazla matematik dersinin eğitim sistemimizde veriliş şekli ve eğitimci hataları üzerinde durulabilir. Buna karşın anlamına varılabildiği takdirde o denli zevklidir de. Aynı zamanda her alanda karşımıza çıkabilen bir daldır.
Matematiğin kullanım alanları arasında şiir de vardır. Oysa şiiri genellikle türlü his, duygu, coşku ve heyecanların ifade edildiği bir sanat dalı olarak ele alırız. İçeriğin yanı sıra edebi sanatlardan faydalanarak yapılan süslemelerin değerinden de söz ederiz. Yani, başlı başına bir söz söyleme sanatıdır. Nesir ile mukayese ettiğimizde az kelime ile çok söz söylemenin, zengin anlamlarla yüklü söz söylemenin sanatıdır şiir.
Bütün bu ögelerin yanı sıra "Şiir ve Matematik" şeklinde başlık atmak da garipsenmemeli. Örneğin klasik şiirimize baktığımızda mısralardaki hece sayısının önemsendiği görülmektedir. Nelerin anlatıldığı, hangi temaların işlendiği kadar, biçimsel ögelere de dikkat edilmektedir. Bir de bakarız bir şiirde mısraları oluşturan hece sayısı hep aynı. Şairin gösterdiği hassasiyet ve hâkimiyet dikkati çeker hani.
Şiirimizin en güzel örneklerinden biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın "Bursa’da Zaman" adlı şiirini de bu açıdan başarılı bir örnek olarak değerlendirebiliriz. Şiiri oluşturan dizelerin büyük ölçüde on bir heceden oluştuğu görülmektedir. Büyük ölçüde diyorum da, iki hece bu durumun dışında kalmaktadır. "Su sesi ve kanat şakırtılarından" dizesinin on iki, "Belki de rüyası bu cetlerin" dizesinin ise on heceden oluşmakta olduğu görülür.
Neden peki, şair yukarıda söz ettiğimiz matematiksel hâkimiyete sahip değil mi? Uzun bir şiirin iki dizesi hariç olmak üzere on birer hecelik dizelerden oluşması tesadüf mü acaba? Şüphesiz birer mısrada on iki ve on hece düşerek şiirindeki matematiksel dengeyi bozmadığı bilakis oluşturduğu söylenebilir de.
Ancak ben bu noktada daha farklı bir husus üzerinde durmak, bir insanın iç dünyasına yolculuk yapmak istiyorum açıkça. Biraz da hayal ediyorum ve şairin bilinçli bir tercihi olmasın diyorum.
Açıkçası Ahmet Hamdi Tanpınar bu noktada geleneksel saygı ve terbiye ölçüleri içerisinde hareket etmiş olabilir mi şeklinde soruyorum. Tanpınar’ın bu yaklaşımıyla kendisine kadar gelen şiir tarihimize yükseklik tanıdığı ve eski şiirimizin üstatları karşısında baş eğdiğini düşünüyorum. Deyim yerindeyse bana kadar gelen üstatların yanında benim şiirim nedir ki şeklinde bir kendini sorgulama halinden söz edebiliriz de.
Hani bildik bir örnek vardır ya. Eski devirlerde eğitim sisteminde hoca-öğrenci ilişkileri üzerine yapılan bir değerlendirmede on Allah’ın, dokuz hocanın, sekiz ise öğrencinin hakkı denmektedir. Bu ibare büyüklerimizden dinlediğimiz ve bizden önceki kuşaklardan süzülüp gelen bir örnek değil midir? İşte ünlü şairimiz de kendisinden önce gelen ustalar karşısında kendisini bu anlayışla değerlendirmiş olabilir mi?
Kısacası kıymetli şairlerimizden Ahmet Hamdi Tanpınar’ın "Bursa’da Zaman" adlı şiirinde iki dize hariç on bir heceli dizeler kurduğu görülmektedir. Ancak on ve on iki heceli iki dizeye yer vermesinin tesadüfi bir durum olmadığı bu şekilde davranarak yine matematik dengeyi sağlamakla birlikte şairimizi harekete geçiren diğer bir ögenin kendisine kadar gelen şiir geleneğimiz karşısında gösterilen bir tevazu olduğu üzerinde durmam mübalağa mıdır acaba?
L.T.
YORUMLAR
İnternet üzerinde bilgi kirliliğinden söz edilir hep. Benim değerlendirmem de bu durumun kurbanı olabilir mi acaba? Muhtelif yerlerde on ve on iki dize olarak gördüğüm ve yazımda yer verdiğim mısraların on birer dize olduğu bir yazım biçimine rastladım şimdi.
"Su sesi ve kanat şakırtısından"
"Belki de rüyâsı büyük cetlerin"
Bu durumda şairin duyguları hakkında yaptığım yorum havaya uçmakta, geriye denemenin olası tadı kalmakta.
Ne diyelim, Allah'tan deneme.
Saygılarımla...
levent taner tarafından 7/3/2020 7:30:34 AM zamanında düzenlenmiştir.
Şiir dalga gibidir, kıyıya ulaşan köpükleri öykü ve romana dönüşür Aşk duygu ise anlamı vuslattır Şiirde duyguyu ayakta tutan içeriğidir Şiiri anlaşılmaz imgelerle boğmak tusanami dalgasında sörf yapmaya benzer Şiirde farklı anlamlar çıkarılması ışığın prizmadan renklerine ayrışması gibidir.
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum hocam
Saygı ve selamlarımla...
Aslında şiir yazmak bana göre duygu işidir..Ve birileri ne düşünecek diye yazmaz hiç bir şair..
Bence sadece değişiklik arayışı içinde olmalı..
Çünkü hece şiiri belli kurallardan oluşur..Sanırım şair bu kalıbı kırmak istemiş bana göre.
Yazınızı kutluyorum efendim.
levent taner
Tanpınar bilirsiniz tarihe, mimariye, kent kültürüne sıra dışı manalar verir. Hayale, tahayyüle dayalı bir tasavvuru vardır. Bir kent ruhu arayan, bulan tasvirleri vardır. Ben de Tanpınar'ı o minvalde anlatmak istedim. Bir başka şairde bu yorumlama demogoji yapmak anlamına gelirdi.
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Şiir okumayı severim,
Ara sıra da bir kaç satır karalarım
Ama yazarken yok hiç kuralım
İçimden ne geliyorsa o an
O düşer kalemin ucundan
:)
Saygılar
levent taner
Serbestin güzeli de ayrı güzeldir. Hatta her iki kurgunun da zorlukları olsa dahi bir bakıma serbestte başarıyı yakalamak daha zor. Ölçülü şiirde vasat bir nebze kurtarabiliyor da serbestte orta karar doyurmuyor. Elbette mükemmeliyeti garanti etmez ama hecede bir omurga var. Dik tutabiliyor sizi. Oysa serbestte şiir ilk adımda bir omurgaya oturmuyor. Bu anlamda serbestte mükemmeliyet sanki tek seçenek. Bir albenisi, melodisi, ahengi, okunurluğu olmalı. Tabi sizin başarılı örnekler verdiğiniz belli. O güveni duymasanız bu şekil dile getirmezsiniz. Başarılarınızın daim olmasını dilerim.
Kant: “ Matematik katıksız bir şiirdir.” demiştir. Aslında matematikle - şiirin arasındaki organik bağ göstergeli olan hece bağıyla bağıntılı değildir.O sadece dağın görünen, bilinen yalınkat halidir diye düşünüyorum.
Özünde, ben de çok düşünmüşümdür.Kesinlikle ama kesinlikle şiir ile matematik aynı yumurta ikizinden meydana gelmiş ikizkardeşlerdir .Bilindiği üzre matematik bir pozitif bilim dalıdır.Yani ispata dayanır.Kesin hükme dayanır. Ama bunu yaparken mantığını kullanır. Deneme yanılma yapar.Çeşitli teoriler meydana getirir.Onu ispatlama yönüne gider.
Şiirin edebiyatın böylesi bir karakteri olmamasına rağmen, salt duygu olduğunu varsaymak saf dillik olur.
Şiirde duyguyu düşünceleştirme yöntemiyle bir yargıya varır kendi sınırları çerçevesinde.Şairin kendince içinde bulunduğu veya tanık olduğu kimsece bilinmediği, ya da yeterince farkedilmediği duygu ve düşüncelere ses olma derdi vardır.Evet derdi vardır.Matematiğinde derdi vardır.Gerçeğe ulaşmak. Şiirinde hayalle, düşle, düşünceyle, kıyasla kendi gerçeğini ispatlaması vardır. Bence asıl kesiştikleri nokta burası.
Her ne kadar şiir birşeyi ispatlamak zorunda değildir desek de, şair kendi düşüncesini, duygusunu harflerin gücünden yararlanarak onlarla tıpkı bir matematikçinin sayılarla oynadığı gibi oynayarak , kendince poligonlar, denklemler, problemler yaratıp çözmesi gibi o da onların üzerinde oynayarak kendi gerçekliğini ispata çalışır bir nevi...
Ne güzel bir konuydu.Ahmet Hamdi Tanpınar' örnekli anlatmanız da çok hoş olmuş.Üstadımızı, harflerle boyutlar arası, zaman mekan ölçümünü duygularıyla yaparak, bir hesaplaşmaya götüren en sevdiğim şiiriyle de anmış olalım bu vesileyle,
" Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare geniş bir anın
Parçalanmış akışında,
Bir garip rüya rengiyle
Uyumuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sukutu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
Içim muradıma ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Koku bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim "
Teşekkürler değerli paylaşımınız için.Selam ve hürmetlerimle.
levent taner
Küçük şadırvanda şakırdayan su;
İhtilaf şuradan kaynaklanıyor olabilir mi? Sizin verdiğiniz dize de şakıyan benim alıntım da şakırdayan. Kaldı ki arz ettiğiniz gibi dize on hece olsaydı onu karşılayan on iki heceli dize hangisi sorusu da aklımıza gelmez mi acep?