- 902 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Öğlen Arası
Deniz çarşaf gibi. Hiç mi kımıldanmaz bu koskosa su birikintisi? Demek böyle kendi halinde, kendi aleminde kalası varmış kim bilir?
Balıkçılar ağ örüyorlar kıyıda köşede. Tekneler limanın korunaklı gölgesine sığınmış. Gökyüzünde güneş, sarı tebessümünü hiç esirgemiyor.
Lokanta olarak kullanılan bir tekneden içeri giriyorum. Deniz bir yanımda, yol öteki. Hangisi daha sonsuz, daha uçsuz bucaksız diyorum. Çizgileri, kıvrımları belirginleştirilmiş yol mu daha ketum ve bilinmez, yoksa fırtınası eksik olmayan deniz mi. İçimde bir yerde, denizden bir yola çıktığımı farkediyorum sonra.
Ekmeğe balık, balığa kuru soğan pek yakışıyor galiba. Fonda, kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime diyor solist. Ne vakit bu şarkıyı dinlesem, Merhum Sadri Alışık gelir aklıma, bir de kartallar yüksek uçar adlı T.R.T dizisi. Sahiden yüksek mi uçar kartallar? Yüksek mi uçarlar bilmiyorum ya, yalnız uçtuklarına kuşkum yok.
Ağız tadımı helva ile tazelemek istesem de, boşuna. Mayhoş bir tat var damağımda bu gün. Çay? Diyor garson çocuk. Bir de mezgit pişirdim diyor sizin için. Palamut pişirecektim ya, kılçığıyla uğraşmayın istedim. Keşke herkes kılçık ayıklamak konusunda bu garson çocuk gibi olsa. Bilse düşünse kılçıklarını kendiliğinden ayıklasa, kılçıklarından kendiliğinden ayıklansa. Sağol diyorum gülümseyerek. Sabahtır hiç yüzüme kondurmadığım o gülümseyişi yerleştiriyorum yüzüme. Yürümek zor geliyor, bir taksi çağırıyorum. Çoğalıyorum belki, belki de azalıyorum. Limandan ötedeki o yolu tek başıma kat ediyorum. Biraz yorgun, biraz bezgin, çokça üzgün, ama emin adımlarla...
YORUMLAR
Yalnız.. ve evet, yüksekten uçar kartallar..
Dağ yücelerindeki ikballerine çekili perde-i zulmet için kimseden müşteki değildirler belki ama hallerine ağlayıp ağlamadıkları meçhul.. Ve kanatları yoruldukça, seçtikleri yalnızlık için mücrim hissederler mi ..o daha da meçhul..
Bir güzel şarkı, ve eşliğinde asude bir öğle vaktinin anlatımı.. Sadri Alışık'ın dediği gibi, uhulet ve suhuletle kotarılmış..ne güzeldi..Tebrikler..
Fırat Avcı
Şakrak Niğmet çaptan düşünce saldırganlaşacak, nihayete erişi de bir o kadar trajik olacaktı. Mebrure akıl hastası olduğuna inandırıla dursun, Mustafa ile Mebrure'nin can dostu ve doktoru ciddi bir yakınlaşmayı kotaracaklardı sonuçta.
Velhasılı, güzel diziydi kartallar yüksek uçar. Senaryosunu Atila İlhan'ın yazdığı T.R.T dizilerinden biriydi. Sekiz sütuna manşet ve bir kaç tanesinin yanında gayet akılda kalıcıydı hani. Dizi boyunca İzmir ve çevresinin doyumsuz güzellikleri de izleyiciye gösteriliyor, dizinin müzikalitesi de kulakların pasını siliyordu. Banazlı İsmail her durum için bir çıkış yolu bulabiliyordu ya, şairin dediği gibi sevmek için geç, ölmek içinse erken diyordu. Teşekkürler ilginize. Nedir bu kartallar yüksek uçar diyenleri için biraz özetti aktardığım. Öğlen arasını ise zaten eksiksiz anlatmaya kalkışmıştım.
Ağaç gibiyim bir ağaç
Ormanından kovulmuş,
Dalsız yapraksız bırakılmış
Çırılçıplak
Meyvesiz iklimsiz öylece
Kabullenmişliğimle kocaman
Öğrendiklerim kadar bilge
Ömürsüz ve çürümüş
Hangi denizdi çıkmazı bol olan?
Kabusları öteleyip düşlere çeviren hangi çocuktu?
Masalın burasında uyuya kalıyor kelebekler hep
Sonunu duyamadan ansızın
Çarpık işte çarpık her şey
Yalanlaşıyor kelimeler er veya geç
Samimiyetsiz bulutlar,
Kapkara yağmurlar kuşanıyorlar
Soldan sağa sayılıyor zaman
Ağaca benziyorum bir ağaca
Kök salmasını bilmeyen,
Ya da toprağı onu hep iten bir ağaca
Dallarında kuşların şarkılar söylemediği,
Gövdesine aşıkların kazınmadığı bir ağaca
Şaşırıyorum yönümü çok sık
Bocalıyorum ürküyorum
Özlüyorum yılların sakladığı bir günü
O günü taçlandırıyorum için için
Kendimle boğuşuyorum
Kuruyorum yavaş yavaş
Sakın diyorum sakın
Kendimi benden kaçırıyorum
Bir ağaç oluyorum sanki
Mezar taşı kadar sessiz
Terkedilmiş ve
Ve bir ağaca bile benzeyemediğim o ana kadar
Duraksız bekliyorum
Unutsam keşke duyduğum tüm yalanları
Yalanlaştıkça unutsam gerçekliğimi
Yazsam, yazılsam
Fakat yazısız anlaşılsam...
Fırat Avcı
siz ağzınızı helvayla tatlandırdınız mı bilemiyorum ama
bu yazı günüme hoş bir lezzet kattı...
kendinden emin adımlarla yürüyünce denizin sonsuzluğu da yolun ketumluğu da insanı ürkütmüyor...
neticede emin adımlarla yürüyen bir insan yolun sonundaki hedefe de, denizin sonsuzluğunun mutlaka bir yerlerde kucakladığı kıyıya da ulaşır...
Kutluyorum Fırat bey...
saygıyla...