- 583 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÜMÜŞ SERÇE
Güneşin ilk ışıkları yoklarken bulutları , hava yağmurdan kalma toprak kokusuyla bezenmiş sessizliği dinliyordu.
Yakamozlar geceden kalma biraz sarhoş , sularda gezinirken o göründü az ilerde.
Bir dolunay gecesinde ele vermişti kendisini gizemli ışıltısı ve işte yine oradaydı bütün masumiyeti ve eşsizliğiyle.
Benzersizliğinin farkındasızlığıyla susmuş hayatı dinliyordu yaşamın kıyısından.
Suskunluğun sesini duymayı çok seviyordu ve bunu farkettirmeden yapmayı.
Bakışlarıyla bile rahatsız etmekten çekinirdi güzellikleri.
Görünmezliği onun gözlerden ırak olmasını sağlıyordu. Nasıl başarıyordu bu kadar sessiz ve görünmez olabilmeyi.
Gümüş renkli tüyleri bir ayna gibi çevresini yansıttığı için kaybolup gidiyordu doğada, hiç varolmamış gibi.
Farklıydı emsallerinden, gümüş parıltısında kamaşırdı bakmaya hasret gözler.
Oysa oda diğerleri gibi sıradan bir serçeydi.
Hayat sıradandı ve davranışlar aynıydı.
Ama o biliyordu ki bir gün vardı ve bir yer vardı zamanın ardında.
Bir şehir efsanesi gibi dilden dile dolaşmıştı bu bilinmezlik ama çok az kişiye inandırıcı gelmişti, kimbilir...
Gümüş serçe emindi uzakları görebildiği kadar ve emindi serin sularda yürümek gibi farklı aleminde gezindiğinin.
Zaman sıradandı şimdi son hızıyla geçerken ve zaman harikaydı geçmeyi bırakıp sonsuza kadar durduğunda saatler.
Bekleyişi ve suskunluğu bu yüzdendi.
Bu yüzdendi kışların çetin ve bitmez gelişi , hüzünlü yağmurlar, sonbaharın güzelliği.
Ne de olsa her varlık er yada geç kendi sonunda tekrar güzelleşip dirilecekti.
Gecenin kendini tekrarladığı bir vakitte günün yorgunluğu kanatlarından süzülürken gümüş serçe yıldızlara çevirmişti bakışlarını.
Yıldızların gözleri içinmi yoksa gözlerinin yıldızlar içinmi özel tasarlandığı gayba sorulan bir soru olarak uçuşup kayboldu karanlıkta.
Yıldızlar binlerce elmasın kazara gökyüzüne dağılması gibi beklenmedik bir güzellikti siyah gökyüzünde. Kimbilir sahibi nasıl telaşlanmıştı ortalığa saçıldığını görünce. Ya gökyüzünden aşağı düşerde değerbilmezlerin eline geçermi diye derin korkulara dalmıştı belki de. Sonra kimsenin gökyüzüyle ilgilenmediğini görünce içi rahatladı ve bir bulut beğendi oturmak için. Kimsenin uğramadığı bu gece denizi benim, diye düşündü ve yıldızların yerlerine çok yakıştığına karar verdi.
"Gündüzler sizin gece denizim benim olsun", diye haykırdı yeryüzüne.
Sesi dalları titretti fakat duyan , "rüzgardır" deyip geçti yarım kalan uykusuna.
İyi uykular deyip öptü hüznü yıldızlar.
Düşme korkusuyla kıpırdamadan bekleyip durdular.
Arada bir aralarından meraklı bir kaçtanesi çıktıysada kayıp gitti bilinmezliğe her gece ve bir daha da haber alan olmadı.
Geridekilere yine hüzüne bulanmış korkular kaldı...
Bu muzip düşünceleri bir kenara itip Ay’a yöneldi gümüş serçe.
Ay...
Ne kadarda parlaktı böyle.
Üzerindeki belli belirsiz şekillere takıldı gözleri.
Hüzünlü bir yüz çizmişti gecenin korkusu.
Belki de dünyaya bakıp hüzünleniyordu Ay.
Dünya, yolcularını taşıyan bir araçtı kısa yolculuğuyla.
Farkında değildi yolcular.
Aracın küçük güzelliklerine takılıp kendilerini ebedi olarak kalacak sandılar ve yolculuğu uyuyarak geçirmeye karar verdiler aralarındaki bir kaç uyanığın dışında.
Uyku lezzetli bir zehirdi önlerine sunulmuş, yemeyenler bir gün bahtiyar.
Sonra birden irkildi Gümüş Serçe , Ay’ı dinledi sessizce.
Nurlu endamı bir asillik katıyordu parlaklığından kaybolmuş yıldız gözlerine.
Bir ömür boyu yemeden içmeden bu güzelliğe bakabilirim diye düşündü .
Sabırsızlıkla beklediği geceleri ardarda dizerek siyah inciden bir kolye yaptı zamana.
Aradan yıllaaaar geçti.
Her gece bu kayıp hüznü dinledi serçe , Ay habersiz zaman akıp geçse de...
Bir gün yine geceye konmuş Ay’ı dinlerken serçe, Ay onun kanatlarında kendi ışıltısını gördü.
Gümüş aynada ışığa tutuldu.
Farketmedi kendisi olduğunu daha önce bakmadığı için yeryüzüne.
Ay izlemeye koyuldu her gece, gizli gizli takip ediyordu onu.
Bazen ona yaklaşıp güzelliğinin daha da çok farkına varıyordu.
Çoğu zaman uzaklardan bakıp çaresizliğini fark ediyordu.
Bazen bu imkansızlığı nasıl aşarda ona ulaşırım diye düşüncelere dalsa da imkansızlıktan bir duvar gibi önüne çekilince mesafeler bütün umutları kırıldı.
Ay yüzü artık hüzünlü ve yalnızdı...
Ve böylece duygular vuslata ırak yıllaaar geçti.
Anlatılanlar Gümüş Serçeyi ilk görenin hikayesiydi.
Gözler gerçeklerden bihaber yalnızlığa tükendi...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.