BİR KIŞ GECESİ
Aralık ayının son günleriydi. Akşamın karanlığında bir adam , omuzları düşmüş, kafası önde ,yağan karın tipiye dönüşmesine aldırmadan yürüyordu. Kendini , minibüs durağı yerine Bostancı sahilinde buldu. Ayakları geçen yaz beraber Büyükada’ya gittikleri iskeleye götürmüştü onu.
Orada kırmızı pardösüsü ile , yüzündeki güneş gülümsemesi yaramazlık yapmış çocuk masumiyetiyle bakıyordu O ‘na .
Hep öyle yapmaz mıydı. Hastalığının nüks dönemlerinde gereksiz başına dert allır sonr da yine O na anlatır, birlikte çıkış noktaları ararlardı. Büyük olasılıkla da bir çözüm bulurlardı. Gülsabır’a kızamazdı. Kızılmazdı ona o kadar saftı ki onca yaşına rağmen takılı kalmıştı çocukluğunun en güzel yerinde. Ona kızamazdı. Sinirlenseniz içine kapanır. Sorunlarının yumağı içinde debelenip dururdu.
Gülsabır güneş gülüşüyle içini ısıtıyordu, şimdi bile. İçinde fırtınalar kopsa da geçirdikleri beş yıl bütün ayrıntısı ile gözlerinde canlandı. İlk karşılaşmalarında otobüsten inen kadına inanmaz bir şekilde bakmıştı. İnanamıyordu bir türlü. Yanına gelip “merhaba “ demese inanacağı da yoktu. İnsana böyle zamanlarda en çok elleri fazla geliyordu .Ellerini koyacak yer bulamadı.
Gülsabır İstanbul’a yeğeni ile gelmişti ama aslında Ali ile görüşecekti. Otobüsten indiğinde vesikalık resim gibi görmeye alıştığı ufak tefek ama sıcak biriyle karşılaşmış , ellerini uzatmıştı korkusuzca. Sonrası hayatın kendisi işte. Kimi gün beraber olmaktan keyif alınan, kimi gün endişeler içinde gel git lerle tartışılan durumlar.
Gün geldi on saatlik yolu göze alıp hiç dinlenmeden geri dönüştü. Bir çay içimi, belki de bir yemek süresince gözlerinin harelerini seyredip tersine geri dönmüştü. Telefonda ağlaması bitmek bilmezdi bazen Gülsabırın. İşte o zaman Ali daha güçlü olmanın yollarını arardı. Oturup üzülmek yerine ayakta kalıp bu kadına destek olmak. Yaşamının belli bir bölümünü O’ na adamıştı.
Bir yerlerde okumuş olmalıydı aklında kaldığına göre şöyle diyordu:
"Bilge bir doktor en iyi ilacın ilgi ve sevgi olduğunu söylemiş.. ya işe yaramazsa diye sormuşlar. gülümsemiş ve o zaman dozunu arttırın demiş ti"
Ali , bu defa bitti galiba dedi. İçi üşümüştü. İskelenin kapalı kapısı açılsa karşıya kadar yüzecekti bu tipinin altında. Belki gitse gitse 100 metre sonra donmuş adam olurdu o başka. Duygular çok yoğun olunca ne saçma sapan düşünceler geliyordu insanın aklına. Vücuduna işkence edince içindeki acı hafifler gibi geliyordu. Yürümeye başladı , biraz daha dursa içindeki fırtına tipiyle birleşip çığ olacaktı.
Öyle ya dedi dozu arttırmak! Ben de öyle davranmalıyım.
Sahili hiç bu kadar başıboş görmemişti. Sanki bütün sarhoşlar, evsizler meydanı O na bırakmıştı. Köpekler bile usulca havlıyor, edeplice kenara çekiliyorlardı. Kimi evlerin ışıkları canlı, parlak iken, kimileri cılız buğuluydu. Dört duvar içinde sevgi varsa ışıklar canlı , sorunlu ortamların ışıkları ölü gözü gibiydi.
******
Gülsabır içinde koca bir boşlukla kalakalmıştı. Kendisi istemişti gitmesini ama bırakılan O olmuştu. Bırakılmak yalnızlık demekti. Bunca yıl yaptığı kaprislere göğüs germişti. Sevginin her halini göstermişti. Sabır , fedakarlık, karşılıksız sevgi, sevgi, sevgi……İçi ezildi. Hayat bazen çok acımasızdı. Bu def a Ali’nin sevgi şemsiyesi olmadan devam etmesi gerekiyordu belki. Gözünde bir damla yaş koydu başını yastığa.
Ne kadar yürüdüm diye çevresine bakınca Küçükyalı’yı geride bıraktığını fark etti. Şaşırdı, neden buradaydı durdu biraz düşündü. Farkında olmadan geri dönmüştü. Acaba dedi ,Gülsabır üzüntü içinde miydi?. Çok hassastır dedi. Üzüntüye gelemez. Ağlamıştır şimdi. Yine O vardı. Neden bu kadar her şeyi ile onu düşündüğüne kendi de akıl erdiremiyordu. Şunu da biliyordu ki O da üzgündür.
Dozu arttırmak diye tekrarlayıp duruyordu.
Kar daha hafiflemiş, insanı sarmalayan bir yumuşaklığa bürünmüştü. Doğa ve ben ,dedi Ali. Yalnızlığın şiddeti artmıştı ama her şey zıddıyla müsemma değil midir. Gülsabıra her adımda biraz daha yaklaşmak yalnızlığını yavaş yavaş kovalıyordu. Her şeye rağmen , her şeye rağmen ben onun yanında olmalıyım dedi.
SEVGİ KENDİNİ KARŞIDAKİNE ADAMAK , SEVDİĞİNDE KAYBOLMAK DEĞİL MİDİR...
YORUMLAR
Kar daha hafiflemiş, insanı sarmalayan bir yumuşaklığa bürünmüştü. Doğa ve ben ,dedi Ali. Yalnızlığın şiddeti artmıştı ama her şey zıddıyla müsemma değil midir. Gülsabıra her adımda biraz daha yaklaşmak yalnızlığını yavaş yavaş kovalıyordu. Her şeye rağmen , her şeye rağmen ben onun yanında olmalıyım dedi.
SEVGİ KENDİNİ KARŞIDAKİNE ADAMAK , SEVDİĞİNDE KAYBOLMAK DEĞİL MİDİR...
tebrik ederim güzel bir dramlı yazı okudum