zaman denilen yorgan
Soluğu üşür mü insanın..Sözcüklere kramp girer mi?, Mevsim giysisini çıkarttığında mı, sonbahar!, çocuklar büyüdüğünde mi, acının üflemeyle geçmeyeceğini öğrenir.
Çocukluğu buz gibi bir evde geçti, sıkça hastalanırdı, zayıf bir gövde ve küçücük elleri vardı, boyu uzamamıştı. Az güler, çok düşünürdü, fotoğraflara sığdıramadığı; hüznü mevcuttu.
Zaman denilen yorganın içini döktükçe; gün yüzüne anılarını çıkarırdı. Penceresinin önünden geçen "rüyalarını süsleyen" suretleri, sabah oldum mu izlemeye koyulurdu. İş yerlerine yetişme telaşında olan; bazı kadınların eteklerine, bazı kadınların topuklu ayakkabılarına bakardı.
Yüzünde; yarım tebessüm...
Öğle vakitleri; annesinin hazırladığı yemeğin kokusu, odaları sarardı, en sevdiği kurabiyelerden birkaç tanesini ufalayıp; kuşlar için pencere kenarına koyardı, içi sıcacık olurdu. Usulca, onlar için seçtiği şarkılardan birini mırıldanırdı.
Yürüyememek sokaklarda...
Dolu düşmüş gibi gözleri ağırdı, emeklerken; acı aklını zapt ederdi "kolları güçsüz, ince bir değnek gibiydi, dilini ıssırmışta, acıtmış gibiydi". Sessizce akan gözyaşlarını; kocaman kocaman yutkunurdu. Gölgesi, cılız rüzgarda bile titrerdi.
Masalları yağmalamasınlar...
Akşam üzeri, köşede ki bakkalın üstünde oturan çocuğun gelişini beklemekten zevk alırdı, daha dün penceresinin önünde, iki genci öpüşürken gördü. Nasıl da el ele tutuşup gitmişlerdi. Sonra, kızın elleri yerine kendi ellerini koydu ve muzurca kıkırdadı.