- 893 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİNDEN KAÇAN AMA AŞKTAN KAÇAMAYAN
‘’Mümin aşktan, aşk ise müminden zuhur eder.’’ (Mutasavvıf Muhammed İkbal)
Türevsel bir açılımın salkım saçak elemanları. Tümü de farklı boyutta sürdürüyorlar yolculuklarını. Haddi hesabı yok duyguların köpükler saçan izafi yankısının. Kılı kırk yaran ne çok itham. Kural tanımamak adına belki de duyumsanan. Öyle ya, kim ne hak iddia edebilir ki. Adı aşk ve yeri gelmiş boyutunu başka bir ilhamda somutlaştıran. Sahi nasıl oluyor da bitimsiz addedilen bu boynu bükük duygu nefretle köreliyor bazı münafıklar tarafından. Aşk mıdır nefretin nirengi noktası yoksa hükümsüzlük müdür kademe atlatan.
Tutkulu bir aşkın masum sığınağı yalnızlık. Olası ve yeri geldi mi müphem bir zafiyet aşka düşmüşsen bir kere. Karşılığı olmayan bir o kadar aciz bir duygu ilhamını hayattan alan tıpkı tüm diğer duygular gibi. Karşılıksız ve önyargısız olsa bile bitime mahkûm bir itham belki de kulun kuldan medet umması. Erişen varsa o noktaya kim bilir nasıl da zafer nidaları atıyordur. Zıt karakterler öylesine olası ki bu meçhul yolculukta sözüm ona birbirine eşlik eden.
Gerçeklerle yüzleşen yeri geldi mi kendinden kaçan ama aşktan kaçamayan.
Ne beşeri bir arzu ne de açık uçlu bir soru. Yok ki cevabı ve kıvranırken arayışını idame ettiren kifayetsiz nice ruh. Bedenin iştiraki olmasa kim bilir nasıl bir duygudur uçmak. Varsın eşlik etsin beden. Gözleri kapatıp yaşamak çok başka âlemleri. Sahi ölüm bir kaçış mı yoksa bir sığınak mı? Sorular emsalsiz tıpkı insan suretleri gibi. Karanlığın el pençe divan duran o yanık kokusu her daim ışıktan kaçan yine de korunaklı bir dünyanın gizemidir belki de karanlığın bu denli uçsuz bucaksız olması.
Kayıp giden bir yıldız kadar aşikâr ellerimizin arasından kayıp giden onca istifli an ve uzlaşmanın çok uzağında. Uzlaşının ahengi nasıl da mükemmel addedilirdi kim bilir onca namert yoz dürtülerle yakıp yıkarken ortalığı.
Zafiyetin tezahürü ise bitiminde beşeri aşkın nasıl da yoldan çıkarır aklı. Hangi beşer şaşmamıştır ki düştüğünde bu dipsiz denize. Karşılık alsın almasın yol bitmez yine de. Aşka âşık olmak kadar bariz bir söylem sevmekten kendini alıkoyamayan nicesi.
Nicesi kaybolmuş ve nicesi yüzleşmiş onca sanrı kemale ermişken yarattığı bitimsiz korkuyla.
Sırdaşı gönlün ve tek dermanı eninde sonunda görmeye vakıf olacağımız. Görmesek de duymasak da bilmek ve hissetmek gönülden. Sözüm ona değil özün ve cevherin tam merkezi, kalp gibi sürekli atan ve hisseden biteviye.
Renklerin yılgısı belki de hatta tüm tonları doğanın görmekten defalarca aciz kıldığımız zavallı nefsimizi. Ne ten ne beden sadece ruh hanidir hicap duyduğumuz ve ateşinde yandığımız cayır cayır.
Örselenmiş onca ruh hala asaletini en derinde saklayan…
Küskünlüğün getirdiği o sessizlik kimselerin anlama yetisine haiz olmadığı…
Kesif bir sessizlik kelimelerin ruh ile uçuştuğu tıpkı çiçekten çiçeğe konan aciz bir kelebek gibi. Aslında aciz olan kelebek olsa keşke en azından doya doya çıkarmıyor mu hayatın tadını yirmi dört saatle kısıtlı olsa da.
Ya yerkürede edebi sürgüne mahkûm olmuş milyarlarca mahkûma ne demeli?
Hayatı mezar eden mezarı ise ev bilmiş onca fani çoktan yoldan çıkmış. Verebildikleri tüm zararla hayatı zindan eden zimmetli ömürler aşkın varlığından bihaber ve çamur deryasında kaybolmuş.
Yüzme azmiyle boğulmak belki de bu okyanusta ne de olsa her birimiz birer taciriz sayısız gerekli gereksiz meşguliyetin esareti altındayken. Yine de en büyük esaret değil midir teslim olduğumuz nefis…
Heyhat gönlün bakir ovaları. Ne ekinler alırız kim bilir eksek biçsek biz düşmüşken beşeri tahammülsüzlüklere.
Gönül denen ne ola ki? Yoksa sevgili Yunus Emre’nin zikrettiği gibi ‘’Gönül Çalabın Tahtı/ Çalab gönüle baktı’’mı?
Belki de Hz. Pir’in dile getirdiği gibi; ‘’Gönlün varsa sahibini ara.’’
Malik miyiz muhtaç mı?
Aciz miyiz güçlü mü?
Depreşen ne varsa ve yürek burkan bir o kadar nezdindeyiz maneviyatın farkında olsak da olmasak da.
Sabit miyiz yoksa değişken mi mizaçlarımız?
Haybeden uğraşan ve birbirine teslim olmada hiçbir sakınca görmeyen eşref-i mahlûkat.
Bir o kadar kurulan diyaloglar nasıl da hoş gelir kulağa kim bilir içinde ne günahlar saklı. Gönül gözünün hep göz ardı edildiği bir devinim bilmez iken İlahi Aşk’ın ne denli yakın olduğunu görmezden gelip…
Uzak ya da yakın olabildiğince izafi mefhumlar. Tıpkı varlık ve yokluk arasındaki o ince çizgi gibi.
Kaybolmamak adına hele ki çoktan vermiş iken onca kaybı bilip bilmeden üstelik.
Zuhur bulan aslında varlığımızın gerçek temayülü yoktan var olmanın verdiği o muhteşem döngü kadar bariz ve gerçek olan.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Şu an o ışık gecenin karanlığını da aldı götürdü derdi tasayı da.
Tüm yüreğimle teşekkürlerimi sunuyorum güzel yürekli dostum.
Tüm sevgimle....
Davidoff
Ne mutlu bana, öyle güzel bir ışığa sebep olabildiysem.
Teşekkür ederim.
Gülüm Çamlısoy
Tüm güzellikler size eşlik etsin.
:)
Kalbe en çok aşk yakışır,
en güzel süsü aşktır kalbin.
Biz ne derece seversek sevelim,ki beşeri aşkın yansımaları bile bu kadar güçlü olabiliyorsa daha ilerisini düşünemiyorum bile.
Güçtür aşk, sevebilme yetisidir.
Kimisine göre bozguncudur, kimine göreyse mağrur, direnen.
Ben ne olursa olsun aşk gelince al diyenlerdenim galiba.
Sev deyince o yere göğe can katan deli gibi sevenlerden olsam gerek.
Bir süredir uğrayıp okuyamıyorum, bugün bu güzel yazına uğradım arkadaşım.
Kalbi en az ismi kadar gül kokulu güzel insan. Bu güzel cümlelerine gönülden bir kurdela :)
Aşktan kaçmamak ümidiyle,
sevgimle.
Sihirli Kalem tarafından 11/7/2014 4:51:27 PM zamanında düzenlenmiştir.
Gülüm Çamlısoy
Ey aşk, sen nelere kadirsin nelere...
Ne çok izdüşümü ve yansıması var bu ilahi duygunun. Kanatlanıp uçası geliyor yüreğin. Sevmeye doymak mümkün mü?
Ne güzel ne eşsiz bir hediye Yaratan'ın bizlere bahşettiği.
Görmeden sever mi insan ya da dokunmadan hatta bilip bilmeden? Evet, evet binlerce kez evet.
Sevgili Nuray çok çok sağ ol beni yalnız bırakmadığın için. Çok mutluyum şu an hem de çok.
Kucak dolusu sevgiler o naif yüreğe...
Var ol canım benim.