- 706 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UZAKLARDAYIM
Kar tipiye dönüşmüs, göz gözü görmez olmuştu. Nefes almakta zorlanıyordu. Tipinin sesi kulaklarında yankılanıyordu; Vuuuuuv…. Vuuuuuv….
Ne yana gittiğini, canını nasıl kurtaracağının bilincinde değildi artık. şuursuzca ilerliyordu. Kar, adam boyunu aşmıştı.
Köyüne gitmek için yola çıktığında karda yağmıyordu, tipide yoktu. Akşam karanlığı basmadan dağdaki köyüme ulaşırım, demişti Halil.
Heybesi sırtındaydı. Hiçte hesap ettiği gibi olmamıştı. Dağın doruklarına doğru yol aldıkça kar yağışı artmış, sonrada bu amansız tipiye dönüşmüştü.
Gücü kesilmiş, uykusu gelmeye başlamıştı. Sona geldiğinin bilincindeydi Halil.
Canını dişine takmış son şuursuz çırpınışlar içinde ne yana gideceğini bilemez olmuştu.
Rüzgär adeta kamçılarmış gibi esiyordu.Vuuuuuv…. Vuuuuuv…..
Tipi yüzüne ,yüzüne vuruyordu.
Düştü karın üstüne, anında kar örtüyordu üstünü.
Uykuya karşı koyamaz olmuş, tüm bedenini sarmıştı ki düştü yere, kaymaya başladı meçhule doğru.
Bir yere takılıp kaldığında ayağını çekemez olmuştu. Ayağı kırılmış kanamaya başlamıştı.
-Pirim Hızır yetişşş! ya Hızıııır!
Diye bağırmaya başladı.
Sesi tipide kaybolup gitti. Ağlıyor, dualar ediyordu. Uyuklamaya başladı, donuyordu! Bilincini yitirmek üzereydi ki:
-Halil! Halil!” Meçhulden ses geliyordu. Rüyamı görüyordu. Bu sesi tanıyordu, pirinin sesiydi. Kendine gelir gibi oldu, boş gözlerle etrafına bakınır oldu ama sadece tipinin sesini duydu. Vuuuuv…. vuuv.... Başını yere koymak üzereydi ki aynı ses:
-Halil! Halil!” Yanılmıyordu, ama bu ses nereden geliyordu. Yüksek sesle ağlıyordu
-Halil! Dağa aşağı kendini, kurtulacaksın!”
Bilincini toparlamaya çalıştı, ayağı donmuş, kan akmaz olmuştu. Yüksek sesle dualar ediyordu.
Pirim Hızır, yetişti mi acaba? Donmak üzereydi, böyle bir çağırdığı günde gelmeyip de ne zaman gelecekti. çabaladı, el yordamıyla kendini itmeye başladı.
Tipi yetmezmiş gibi karanlıkta çökmüs, etraf göz gözü görülmez olmuştu.
Karın üzerinde kaymaya başladı. Dağa aşağı kızağa binmiş gibi karı yararak iniyordu. Bir çukurda durdu. Köpek sesleri duymaya başladı. Son umutla bağırmaya başladı.
-yardım edin yardım edin! Can kurtaran yok mu?
Önce köpek seslerinin yaklaştığını, sonrada insan seslerinin geldiğini duydu.
-Uyanıyor, kendini geliyor,”sesiyle
Uyandı derin uykusundan Halil.
Gözünü açtığında gürül gürül yanan sobanın başında buldu kendini. Köylüler etrafını sarmış, bedenini karla ovarak yeniden can vermişlerdi.
-Geçmis olsun gardaş!” dediler. Kurtulmuş, Azrail’e yenik düşmemişti Halil.
Yedi numaralı gaz lambasının aydınlattığı, tezek sobasının ısıttığı, sobanın üzerinde çayların demlenip içildiği, doyumsuz sohbetler olurdu uzun kış gecelerinde.
Köy halkı bir evde toplanır Hz. Hızır’ın kerâmetleri uzun uzun anlatılırdı.
Çocukluğum anlatılan bu kerâmetleri dinleyerek geçti.
Yaşanmış bu olayı rahmetle andığım babam anlatmıştı o sohbetlerinin birinde. Halil’i kurtaranın Hızır A.S. olduğunun da altını önemle çizmişti.
Dar gününde yetişmişti Halil’in imdadına. Kurbanlar kesilmiş, Cemler yapılmıştı kurtuluşunun şerefine.
Her Hızır ayında anamın inanç içinde, sevgiyle pişirdiği lokması elinde, babam önde, kış gecelerinin ayazında huşu içinde Cem’e gitmemiz gelir aklıma.
Anladığım kadarıyla Ölen Rağmetli Halil di donmak üzere olan kişi,
Halil Ağabeyin babası askerde gelmemiş bu sayede Annem onlara Annelik, Babam babalık etmişti, o sebebtendirki Halil Ağabey Babamın cenazesinde Babamı kaybettim diye ağladığını biliyorum,
Donmuş, buzlaşmış kara bastığımda ayaklarımın çıkardığı sesler halen kulaklarımda yankılanır.
Ben bunu niye yazdım nerde esinlenerek yazdım bilmiyorum altı yaşıma kadar köyde kaldım benim unutamadığım iki sene mezarlıklara gider orda eğlence yapılırdı.
ilkbaharda,amcamlar, eşleri(ecimler), amca cocukları, Hala çocukları ,köyün çocukları toplanır elimizde dallardan kazık yapar çiğdem Sökmeye gider kapı kapı dolaşır ekmek,bulgur yağ un alırdık.
sonra boş bir ovada yemekler yapardık kendi aklımızca.
İçimden geldi.
17 yaşımda beri calışırım hep.
yaşım 55, şu ana kadar en sevdiğim kişiler ( eşim Hariç) hep arkadan vurdular, niye nedendir neden bu düşmanlık bilmiyorum, hüsnü kuruntum desem belki.
Ama yaşamak bazı zaman çok zor geliyor.
Hak edilmediği halde insanın en yakınları ve sevdiklerinden ters tepkiler almak çok zoruna gidiyor, yak yık parçala hesabı, onun içindirki aklıma geldi YETİŞ YA HIZIR bana yardım et, ben neyi nerde hata yaptım ,bu sebebtendirki aklıma geldiğince yalan olmasada yanlış olabilir hesabı yaşantımda bazı kesimleri canlandırmak suretiyle satırlarımı yazıya dökmek isterim.
İstemiyerek yanlış yazdıysam çevrem ve Kalem Dostlarım tarafımdam özür dilerim,
Dört yaşıma geldiğimde kaderin cilvesimi bilmem yaşam yangınım o zaman başlamış,
Annem bana elbise giydirmiş,Eteklik.
Annemde gördüğüm gibi yapmak istemişim, etekle ateşe yanaşmışım hatırladığım bir Ateş topu ve onaltı yaşıma kadar bu ateş topunun acısını unutamayarak yaşadım.
Kanada Ontariaya ya geldiğimde yaşım 14 .
Hafta sonuydu, Türkiyede ilk çıkışımdı .
Kanada ,sanki bir Uzaya gelmişimde ,Uzayda yaşam gibi geliyordu.
1974 ün Mart ayında 7 sınıfa başladığımda yaşım 14 ün üzerindeydi.
Ülke yabancı, Sınıf yabancı, sokaklar yabancı, yani yaşamım yabancılaşmıştı.
Sınıfa girdim ama nasıl giriş anlatmak zor yaşanması gerek.kendi kendime
- Oğlum Ufuk sen sarı kafalıların sınıfına geldin hadi hayırlısı.
Öğretmen sarı, kızlar sarı, erkekler sarı uzun kafalı acaba derdim kendi kendime bunlar kendilerini bir birlerinden nasıl ayırt edebiliyorlar.
Beni ön sıraya oturtturdular.
Bir gün iki gün bir hafta iki hafta derken bir ayı doldurdum, doldurdum ama nasıl Fransızca artı ingilizce öğrenilebilinir bir türlüı.anlıyamıyordum
Bizim Sınıfa bir Ögretmen geldi kara saçlı, kara sakallı bana öyle geldi, bu kadar sarıların arasında açık kahverengi bana kara geldi.
Hippi giyimli ama efendimi efendi. sınıfa girergirmez ben hemen ayağa kalktım.arkadaşlar bana acaib acaib bakıp gülüştüler, anlamadım niye.
Sonrada bana anlattılar. burda öğretmen gelindiğinde kalkınılınmadığını.
Öğretmenim beni yanına çağırdı, bir seyler söyledi bende çok güzel Fıransızca biliyorum ya. ne
dediyse vıy vıy diyorum. Yahu diyorum kendi kendime
-Oğlum Ufuk sen fıransızcayı yutmuşsun.
Öğretmenimiz benim Fıransızcamı ilerletmem için Erkek Arkadaşlardan yardım istedi ve böylece her gün Sınıfta iki kişi Teneffüse çıkmayacaklar bana fıransızca öğreteceklerdi.
Bir Hafta, iki Hafta iyi gitti.
Ama sonra arkadaşlar işin suyunu çıkarmaya basladılar, benimle dalga geçmeye başladılar,
-Ufuk sen Eşşeksin.
Ben anlamadığımda ve babamında akil bilgisindende yararlanarak, ne derlerse evet dememi istemişti, bende arkadaşlar ne derse evet diyorum,
-Ufuk Sen Domuzsun,
-Evet.
-Sen yaban Ayısısın.
-evet.
Anlayıcağınız gibi beni Tüm dört ayaklı yaşam arkadaşlarına benzetiyorlardı ve bende ne derse desinler evet diyorum.
Babam bana böyle akıl vermişti, böylece Fıransızcamı ilerletmiş olurum düşüncesinde.
onlar sorup ben evet dedikce gülüyorlardı. Baktım olacak gibi değil bu olayı Aile reisine anlattım. Babam baktıki bunlar işi azıtmış.
-Sana ne diyorlarsa sen onlara aynısı sizsiniz dersin.
Sonrada benim nasıl biri olduğumu bildiği için.
-Ama nazikce bir tabirle.
Sabah okula başladığımda arkadaşların eğlencesi gelmişti.
Benden aynı ve ters cevabı alınca biraz şaşırdılar; ama bunu devam etmek istediler.
Bende bu böyle gitmiyecek düşüncesiyle bir iki kişiyi Türk kişiliğimi kullanıp biraz okşadım.
Sınıf birbirine girdi. ben kızmıştım, habire bağırıyorum, tam tersine arkadaşlarda ses yok.
Arkam çıkış kapısına doğru olduğunda gelenleri görmemişim.
Kendi kendime
-Devam oğlum Ufuk şunlara birerde Osmanlı tokatı göster,nasılsa seni okuldan atarlar bu sayede boş gezersin,zaten okula gitmek isteyen kim.
Boş gezenin boş kalfası.Nasılsa babamda kızamaz..?
Hırsımda elimi sağa sola sallıyorumki vurayım diye,
Boyumda uzun olduğundan ( 1,52 düşünülürse) bir türlü indiremiyorum şamarı namusuzlara.
Derken Gözüme gözlüklü benim boyumda bir arkadaşı kestirdim,son hamle yapayımda hiç olmassa Osmanlı şamarım boşa gitmesin diye elimi havaya kaldırıp Kara Murat ( Cüneyt Arkın )gibi bir....
-Heyt ulan savrulun namusuzlar
Ben bağırıp Heyt çektikce kimsede ses yok.
Arkama bir döndümki Müdürümüz, Öğretmenimiz duruyor.
Kara Muratı unuttum, ne yapacağımı şaşırdım, boynumu biraz büktüm. Tek çare saçma sapan Fıransızcamı kullanmak geldi
Benim fıransızcam çok yüksek olması dolayısıyla
Karşı sınıfta bir kız getirdiler derdimi anlayan yok ne yapsın garibanlar.
" amanın dedim bu ne yahu benim gibi kara gözlü kara ve uzun saçlı."
Adını sonradan öğrendiğim kız sonrada arkadaşım olmustu .
Cahide.
Öğretmen soruyor niye sınıfı birbirine kattığımı, arkadaşları dövmek istediğimi.
Ben hırslı bir şekilde.
-Dil öğrenmek istiyorum ,bunlar bana bacak arasında bahsediyorlar.
Cahideye doğru konuştumki o tercüme etsin
Cahide
-Aman ne ayıp ben bunu tercüme edemem.
-Ulan başlıyacağım senin ayıbından tercüme et yoksa ellerimle anlatmaya çalışacağım
Cahide
-Aman tamam, terbiyesiz,
Benim gibi Osmanlı Torununa ve bu arada Kara Murat a konuştuğuna bak.
- Bana bak kızım zaten çok sinirliyim şimdi sanada patlıyacağım.
Cahide gülerek Tercüme etti,
Tercüme eder etmez ,sınıf bir taraftan, Hocamız bir taraftan, gülmeye başladılar;
Bende utanmıştım ama iş işten geçmişti artık.
Öğretmenimiz bir şeyler anlattı arkadaşlar geldi bende özür dilediler.
Böylece benim günüm başlamıştı.
Bu sefer kız arkadaşlar bana ders vermeye başladılar.
Zaman ilerledikce Fıransızcam da ilerliyordu. bir gün kız arkadaşlar bana masal okutup onu anlatmamı ve ne anladığımı yazarak anlatmamı istediler.
Oradaki konu yanılmıyorsam aşk Romanıydı.
Arada bir (Öpücük) yazıları geçiyordu.
Dedimki kendi kendime oğlum Ufuk tam sırası en hoşuma giden kıza;
-bu öpücük ne demektir diye soru yönelttim.
Arkadaşlar biraz düşünüp benimde anlıyacağım bir dilde yavaş yavaş anlatmaya başladılar,
-iki karşı cinsin aralarındaki yakınlaşmalar sonucu dudak dudağa" diye anlatmaya çalışıyorlar zavallılar.
Ama ben tabiiki Fıransızcam az olduğundan, daha doğrusu bildiğim halde ancak soru yöneltiyorumki. Hoşuma giden kızlar benden denesinler diye.
sonra dayanamadılar kız arkadaşlar benim üzerimden denemeye karar verdiler. Birisi geldi dudağımdan öptü ve ;
-işte bu öpücüktür.
-Yok olmadı dedim.hangi acaib ruju sürmüş anlamadımki.
Gayem Hoşuma giden kızları öpmekti ve ben
tekrar olmasını çünkü anlıyamadığımı anlatmak isteyince kız arkadaşlardan birisinden iyi bir tokat aldım ve ikinci bir tokatı yememek icin.
-Tamam dedim anladım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.